Uzun zamandır güzel bir fantastik kitap okumak istiyordum. Dördüncü Kanat yine çok fazla gördüğüm bir kitaptı. Sadece Türkiye’de de değil. Yurtdışında da inanılmaz derecede övülen bu kitabı sevgili Sofi aldığı zaman, “Sen elindekini bitir, ben bunu okurum” deyip elinden aldım.
Arka kapak yazısında ‘çoksatan’ yerine ‘çoktasan’ yazmasına biraz
Az/ Hakan GÜNDAY
Yazarın okuduğum ikinci kitabı, elimden düşmedi desem yeridir. Kurgusu, karakterleri konusu her şeyiyle fevkalade bir kitap hatta yazarın özdeştigi Kinyas ve Kayra'dan bile daha güzel, daha gerçekçi diyebilirim.
Kitap; eş zamanlı ama birbirinden bağımsız ilerleyen iki hayatı; Derda ve Derdâ'yı, ikisinin bataklığa
Merak uyandırdığı karakteriyle okumak pek hevesli oldu. Olay örgüsü çok da karışık değil. Yazar yaşadığı dönemin toplumsal ahlakı çerçevesinde insanların gönül ilişkileri ve çıkar ilişkileri üzerine yazılmış bir kurgu. Hatta belki yaşanmış bir hikaye. Kimi karakterleri zekasıyla öne çıkarken kimisi çoklu, sorunlu ilişkileriyle ön planda. Sevdiğim ve mantığına son derece kendimi yakın bulunduğum miklakov da bu ilişkiler girdabında yerini son anda alıyor. Onun gibi birisinin de yer alması şaşırttı ama bilirsin kadın ve erkek kişiliği ne olursa olsun karşı cinsten hoşlanmadan durmazlar. Okurken öyle sinirlendim ki pislik prense ve yelloz yelena ya, prenses bu kadar Masumken... Ama ismi bile olmayan prenses de kendisini sevmeyen bir adama sonuna kadar sadık ve sevecen olması da delirtti. Sahi yelena en azından bişeyler yapmaya çalışıyor kendi ayakları üzerinde durmaya vs. Prenses denen kızın ise hiçbir başarı, sevdası yok. Sonunda herkes hakkettiğini yaşamış olması mutlu ettirdi. Klasik okurken en sevdiğim muhteşem objektif şekilde yazılan sonlar... Arada dönemin içinde olduğu siyaseti de tadımlık peynir yer gibi arada açmasına anlam veremedim. Polonya dan dem vurulması, 2 Polonyalı karakteri de ahlaksız ilan edilmesi bilemedim Bi kini varmış gibiydi yazarın. Okuduğum en iyi roman değildi ama keyifle okuduğum Bi romandı.
GirdaptaAleksey F. Pisemski · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 202234 okunma
Tarih bilimine yeterli saygınlığı göstermediğimiz için bizdeki tarih bilgisi genel itibariyle sathîdir. Bildiklerimiz kulaktan dolmadır. Sorgulamadan kabul eder, hatta tarihî şahsiyetler arasında taraf tutar, saf belirleriz. Tarih, belki de dünyanın hiçbir medenî milletinde bizde olduğu kadar sulandırılmamış, içi boşaltılmamıştır. Resmî tarihimiz
Merhaba arkadaşlar,
Bugün çok değerli hocam @süleymandama 'nın "Din Günü " isimli kitabıyla buradayım.
Kitabı okurken o kadar çok kedinizi sorguluyorsunuz ki bu sizlere anlatamam. Her satırın altını çizmek istedim resmen.
Ama bir yandan da okurken korkmadım değil. Çünkü
Selâmün aleyküm arkadaşlar
Bu kitabı da bazı kitaplarım gibi yazara/kitaba karşı herhangi bir önyargım oluşmasın diye kendime süpriz olarak almıştım. Yani okuduğumda iyiki almışım diyeceğimi sandım. Fakat bazı bu türdeki kitaplar ne olursa olsun küf kokusunu hemen salıveriyor. Sayfalardan değil, koku bizzat şiirimsi basit/ ucuz eleştirilerinden geliyor. Ayran "uyku getiriyor, rakı ayıltıyor.. " iktidardaki şöyle böyle, herkes aç aç... Tezek, feraceli yaşam bilmem kime satıyor bedenini..." En çokta k*ç kelimesini kullandığı bolca küfürlü şiirlerin yüz yüze bakan sayfalarına eklediği kadın duyarlılığı ve savaşlarla ilgili şiirler bile kurtaramamış kitabı. Şimdi muhalefet edecek bir sürü insan tanıyorum. Fakat gelip de 33 yıl hükümranlık yapmış Allah'ın yeryüzündeki halifesini bile kötü şekilde lanse edecek cümleler düzmesi kabul edilemez. Taktir görmek bu ülkede sanırım belirli bir kesime karşı nefret duygusunu çokça yansıtan kitaplara veriliyor. Sanki haksızca eleştirdikleri değerlerimize saldırarak kahramanca bir iş yaptıklarını sanıyorlar. Neyse ne ya... İçimden pek de bu ne olduğu belli olan kitaba bir şeyler yazmak gelmiyor. Çok bile yordum parmak eklemlerimi.
Sağlıcakla kalın dostlarım. Rabbe emanetsiniz...
Türkiye'de kadın hakları deyince ilk akla gelen kadınlardan biri Nezihe Muhiddin'dir (Tepedelengil). 1923 yılında, Cumhuriyet Halk Fırkası kurulmadan evvel 13 kadınla beraber kurdukları "Kadın Halk Fırkası", Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk siyasi partisidir. Her ne kadar valilik tarafından reddedilmiş olsa da bu, Nezihe
* Hayatta en önemli şey nedir? Açlık çekilen bir ülkede birine bu soruyu sorarsak cevap "yemek" olacak; donmakta olan birine aynı soruyu sorarsak cevap "sıcak" olacaktır. Kendini yalnız ve çaresiz hisseden birine soracak olursak cevap mutlaka "diğer insanlarla beraber olmak" olacaktır.
Ama bütün bu ihtiyaçlar
Her şey aşkla başlıyor yine. Ama bu sefer çok kere aşk. Kitapta herkes birbirini seviyor ama aslında kimse birbirini sevmiyor da. O kadar hastalıklı bir sevgi ki bu herkesi tüketiyor. Herkes deliriyor. İnsan kendi içini yer mi ? Bu kitapta bu sorunun cevabı var işte. Her geçen gün kendine nasıl eziyet edip,kendini nasıl
Kitabın ana karakteri Raif Efendi kendi halinde, sessiz ve içine kapanık bir karakter.
Aslına bakarsanız belki herkes daha çok Raif beyin aşık olduğu Kürk Mantolu Madonna'dan (Maria) bahsetmiştir ama beni etkileyen kısım daha çok içinde büyüdüğü aile ve çocukluk yaşantısı oldu. Raif ailesiyle gerçek bir ilişki kuramamış hiçbir zaman ..
Annesi pasif ve zavallı bir kadın, babası oğlunda hiçbir güzel hatıra bırakamamış bir babadır. Raif babasının öldüğünü duyduğunda bile pek bir şey hissedememiş. Sanki için de hep bir şeyler yarım kalmış gibi .. Ailesinde aradığını bulamayan Raif bir türlü içindeki değersizlik hissinden de kurtulamamış..
"Raif bey için gerçekten büyük üzüntü duydum."
Ve aslında Raif bey bu yüzden aşık olduğu kadın tarafından sürekli terk edilmekten korkar bir adam haline gelmiş. Ve ölen Maria'nın sürekli onu terk ettiğini düşünerek mutsuz bir şekilde hayatına devam etmiş .. Sonunda sürpriz bir gelişme var onu da okuyunca öğrenirsiniz ..
En başlarda biraz sıkıcı gelebilir ama sonlara doğru elinizden bırakmadan okumak isteyeceksiniz ..
Keyifli okumalar :)
Merhaba bu incelemeyi okuyan sevgili dostum.
Çıktığım en güzel yolculuklardan birini ısrar kıyamet sana tavsiye etmeye geldim. Manzarası olsun yolun konforu ve gerekli miktarda aksiyonu olsun senin de nefesini kesen bir yolculuğa çıkmanı istedim. Bu elbette sadece bir tavsiye incelemesi olmayacak daha önce bu kitabı okumuşsan eğer yolculuk
Herkese Selamm Kitapcanlarım
Bu akşam sizlere @librumkitap'tan çıkan @yzr_esin_karadeniz'in kaleminden müthiş bir kitabın yorumu ile geldim. 12 Eylül öncesi üniversitede yaşanan sağcı solcu olaylarının yaşandığı bir dönem romanı. En bi sevdiğim konular
Umut; doğumu sırasında annesini kaybeder. Onu fazlası ile koruyup kollayan halası ve babası ile birlikte yaşamaktadır. Tek kaçış yolu vardır Umut'un okumak.. Kendisini derslerine verir ve çok yüksek bir puanla Mühendislik Fakültesini kazanır. Umut'un babası polis olduğu için okuldaki olaylar onu korkutur. Babası kızı Umut'un hiçbir yere gitmesini istemez.
Küçük yaşlarda olan Tuna babasının da evi terk etmesiyle birlikte anne ve dedesi ile büyür. Umut gibi Tuna'da Mühendislik Fakültesini kazanıp Samsun'dan Ankara'ya gelir. Çok çok zeki ve idealist bir çocuktur. Kendisine soru sorulmadıkça, yeri geldiğinde konuştuğundan, etkileyici olmasından herkes tarafından sevilen biri haline gelir. Aynı yurtta kaldığı arkadaşlarının da dernek işlerinde yardım eder. Ve dernek başkanı olan Mustafa ise bu ilgiyi kıskanmaya başlar.
Umut'un derslerinde daha da ilerleyebilmesi için birgün hocasının yanına gider. Eski dönemlerdeki öğrencisine verdiği bir ödevi Umut'a da vermek ister. Ve Tuna ile tanışır. İlk başlarda Tuna Umut'u tersler ve sonra aralarında o muhteşem aşk başlar.
Her sayfasını merakla çevireceksiniz. Mutlaka ama mutlaka okuyun diyorum. Sizlere gözüm kapalı yüreğim açık önerimdir. Devam kitabı bir an önce çıkmalı diyorum. Eğer ki sizde benim gibi dönem kitaplarını okumayı seviyorsanız Umut ve Tuna ile muhakkak tanışın diyorum🩶🩷
Yolum UmutlaEsin Karadeniz · Librum Kitap · 202355 okunma
Benim onu sevmemin nasıl bir mucize olduğunu bilmiyor. Belki de sıradan ve vasıfsız bir şey gibi görüyor bunu. O da haklı. Neredeyse tanıyan herkes sevmiş onu. Farklı boyutlarda elbet. Ama bir şekilde sevmiş. Zaten onu birazcık tanıyan birinin kayıtsız kalması, sıradan biri gibi davranması mümkün değil.
Fakat ben ne yapabilirim? Anlatamıyorum. Anlatamamamın sıkıntısı içimdeki telaşı kat be kat artırıyor... Seni en çok ben seviyorum desem, en başka ben seviyorum ve en başta, herkesten çok, en çok, en... Ne en?
İçimden geçenleri bilse koşup boynuma sarılır. Oysa sadece anlatabildiğim kadarını biliyor. Anlatabildiğim kadarını... Anlatabildiğim kadarıyla ne yapılabilir? Birer çay içilebilir belki..