İnsan her zaman annesini sever mi?
Babasızlık nasıl bir duygudur? Ya da annesizlik?
Sevdiğiniz halde başkaları için sevmiyormuş gibi davranmak zorunda kaldınız mı hiç?
Geçmiş her zaman geçmişte kalır mı?
Fakirlik utanılacak bir şey midir?
Aşk var mıdır?
Adalet nedir?
Namuslu olmak ne demek?
Yaşadığı yeri değişince insan da değişir mi?
Her
Cumhuriyet’in ilanını takip eden dönemde, çeşitli sahalarda, çeşitli değişiklikler olmuştu. Kuşkusuz, bu değişikliklerden edebiyat da nasibini almıştı. Bir değişim-dönüşüm süreci seyreden Türk toplumu, ardında bazı şeyleri bırakmışsa da, elbette yerine daha güzelini koymasını bilmişti.
1936 senesinde Türk Edebiyatında, işte bu değişiklikler göze
“Mutluluğunu yüksek sesle anlatma, hasedin uykusu oldukça hafiftir.” demiş eskiler. Güzel bir şeyi ne kadar az kişiye anlatırsan, güzel kalma süresi de o kadar uzun oluyor. Yazılı olmayan bir kuraldır bu.
En büyük muhasebelerden birisi, günahların izlerini hayatta aramaktır.
Eskiler ne de güzel demiş: "Ayağın taşa takılınca, bunu bir günahından bil."
Günahlar mahrum bıraktırır, bazen Kur'an lezzetinden, bazen infak isteğinden.
Günahlar hale tesir eder, bazen kalbin daralır, bazen ağzın bozulur.
Günahlar sana karşı bakışı da değiştirir.
Nitekim Süfyan es-Sevri dedi ki:
"Ben bir günah işlediğimde, onu hanımımın ve bineğimin huyundan (bana karşı yaklaşımlarının değişmesinden) anlıyorum."
Peki, Gazze konusunda bizleri derin ve kahreden bir etkisizliğe düçar eden günahlarımız acaba nelerdi ?
Allah'ım her işimizi hayırla ıslah et. Günahlarımızı bağışla. Bizi olmamız gereken hale döndür ve bizi senin yolunda kullan.
Hiç duydunuz mu şu duayı?
“Allah seni toplasın!”
Eskiler böyle dua ederlermiş hep.
Ne güzel bir duadır bu Ya Rabbi! hele ki bu çağa karşı!
Allah seni toplasın!
- Gözünü..
- Kulağını..
- Aklını..
- Yüreğini..
- Hayalini toplasın ağyardan..
Sana “el” olan sınırlardan.”Allah seni toplasın”
Toplanmazsan dağılacaksın çünkü. Dağılınca da dağıtacaksın.
Ben gençken 'massanger' vardı. Msn yani... Ayarlar ordan verilirdi. Çok daha tenha ve çok daha özel bir mecrâ idi. Biri seni msn de ekledi mi, evine gelmiş kadar olurdu. Kişisel ileti adamı rezil de ederdi, vezir de. Dinlediğin şarkıyı görünür yaparak kişisel iletinin kralını iletebilirdin misâl. Msn şifresi kırmak seni daha karizmatik ve güçlü gösterirdi. Bir bilgisayarda iki msn oturumu açma durumu vardı sonra; ki bu da içimizdeki farklı kişilikleri aynı anda yaşatmamıza olanak sağlardı. Duygu durumlarını yansıtmak için leblebi gibi sarı noktalar değil, bildiğin kahkaha atarken yere düşebilen ifadelerimiz vardı. Çok mu sinirlendik mesela, gönderiyorduk titreşimi! Msn başkaydı. Offline (çevirimdışı) görünüp kim ne yapıyor izlemek de dahildi ajanlığa. Biri Online (çevirimiçi) oldu mu; ekranın sağ alt köşesinde kişi kartı görünürdü ne güzel. Hey gidi günler hey... Büyüdük vesselâm...
Şimdi ben bu kadar lakırtıyı neden ettime gelirsek; işte o msn de kahkaha atarken yere düşen ve hatta düştükten sonra gülmekten can çekişir gibi ayağı titreyen bir ifade vardı. Yeşil pantolonlu koca kafalı bi'şey Hıh... İşte ben onu özledim. Olsa da göndersem :)
Ne güzel söylemiş eskiler:
“Evvel Refîk Bade’l-Tarîk. (Önce yoldaş, sonra yol.)”
...
Refîk; herhalükarda seni sevendir. Dostluğu pazarlıksızdır.
Muhabbeti karşılıksızdır.
Güvenen ve güvenilendir.
Refîk emin ise tarîk emniyetli olur. İşte o vakit menzile varılabilir.
Bazı dizeler vardır, alıp çocukluğuna götürür seni. İstesen de dönemezsin.
Misket oynadığın, salçalı ekmek yediğin, mahalle maçları yaptığın, akşam ezanı zorla eve döndüğün yıllara...
Fahriye Abla şiiri...
Çocukluğumda bütün Türkçe kitaplarında olurdu. O yüzden şairi tanımayan birçok kişi bile en azından Fahriye abla ile tanıştır:
Hayat 18 , bilemedin 20 yaşına kadar yaşadığındır .
Ondan sonrası hayata tutunma çabası…
İnsan ne yaşarsa o yaşına kadar yaşar …
En güzel çağları olduğunun da farkında olmadan yaşar . Eskiler şöyle dermiş ;
İnsan son 40 yılını, ilk 40 yılını anlamak için yaşarmış ….
Aşktan ölenler ne cennete ne cehenneme gidebilirler. Onlar için ebediyet olmaz, onlar cennet ve cehennemi yaşamışlar ve ruhları heyecanlarına, coşkunluklarına sarf edilmiş, bitmiş, yok olmuştur.’
Sully Prudhomme
Halide Edib’in 1924 yılında yayımlanan romanıdır.
Çapkın bir asker olan Hasan Bey ile modern ve ideal bir
"Mutluluğu yüksek sesle anlatma, hasedin uykusu oldukça hafiftir." demiş eskiler. Güzel bir şeyi ne kadar az kişiye anlatırsan, güzel kalma süresi o kadar uzun oluyor. Yazılı olmayan bir kuraldır bu.