ismail Molla âdeta istemeye istemeye söze başladı:
_İstiare ile konuşuyorsun, Hoca; güzel ama insanı yanıltır. Bana kalırsa ortada öyle ne şark var, ne de açıkta kalmış ölüsü var. Demin şarkı müdafaa eder göründüm. Maksadım sana fikrini açıkca söyletmekti. Ben şarka bağlı değilim, eskiye de bağlı değilim; bu memleketin hayatına bağlıyım. Bu
Japonya'da öğrenciler her dersten sonra. "Öğrettikleriniz için teşekkürler," diyerek öğretmenin önünde saygıyla eğilirler. Öğretmen sınıfa girdiğinde zorla, yarım olarak kalkan hatta hiç kalkmaya tenezzül etmeyen öğrenciler var. Bu neyle ilgili?
Sevgili Peygamberimiz (sav), öğretmenleri "gıpta edilecek" kişiler olarak gösterir ve "Ben bir öğretmen olarak gönderildim," derdi. İslam tarihinde öğretmenin hakkı "baba hakkı" ile bir tutulmuştur. Büyük ilim insanı Ebu Hanife Hazretleri kimi zaman şöyle derdi: "Hocamın eviyle benim evimin arasında yedi sokak olmasına rağmen hocamin evine dogru ayağımı hiç uzatmadım." Şu inanılmaz saygıya bakar misiniz?
Şöhreti doğudan batiya uzanan. "hocaların hocası" ve "yeryüzünün en bilgili şahsiyeti" unvanıyla onurlandırılan, "Gözler ondan önce böyle bir âlim görmedikleri gibi, ondan sonra da böyle bir âlimi göremeyeceklerdir." cümleleriyle takdir edilen el-Cuveyni 1085'te vefat ettiğinde ögrencileri o kadar üzülmüştü ki derse konsantre olamadıklarından Nizamiye Medresesi bir yıl tatil edilmişti! Şu sevgiye saygıya bakar mısınız? İnanılmaz değil mi?
Ya şu örneğe ne demeli? Çinileri günümüzde birçok yerde yaşamaya devam eden, Milli Mücadele döneminde Yunan işkencesiyle hayatını kaybeden Mehmet Emin Efendi, kendisine çini sanatını öğreten hocası Mehmet Hilmi Efendi'ye saygısından dolayı eserlerine kendi adını yazmıyor ve "Mehmet Hilmi Efendi'nin Öğrencisi" diye imza atıyor- du." Saygının, vefanın, minnetin tanımı budur işte.
Hlobuyev:
— Buyurun baylar, –dedi,– benim yolsuz, çamurlu, berbat köyümü görün bakalım! Yemeğinizi yemekle aslında çok iyi etmişsiniz. İnanır mısınız Konstantin Fyodoroviç, evde tavuk bile yok, durumumun perişanlığını anlayın. Resmen bir domuz yaşamı sürüyorum!
Derin derin göğüs geçirdi, Konstantin Fyodoroviç’in katı biri olduğunu, onda acıma
şimdiyse ruhumu beslemek için dileniyordum ve tek başımaydım. artık evimin neresi olduğunu bile bilmiyordum. nasıl bir duyguydu bu? insanı delirtmeye yeterdi.
Fasıl:
Endülüs ülkesinde "Merşanetu'z Zeytun"da salih bir arkadaşımız vardı. Kur'an
öğretirdi. Büyük bir fakih, hafız, erdemli bir kişi olup yoksullara hizmet ederdi. Abdülmecid
b. Seleme adlı bu zat -Allah onu muvaffak etsin- bana şunu anlattı: "Bir gece namaz
kıldığım köşemde Kur'an okuyordum. Kur'an'dan
IX
Evime hür, başın dik olarak,
Evimin kadını olarak gir
(Aynı şiirden)
Liza’nın önünde şaşkın, bitkin, iğrenç derecede bozulmuş bir halde duruyordum; galiba bir yandan gülümsüyor, bir yandan da tıpkı önceden, can sıkıntıları arasında düşündüğüm gibi pamuklu, hırpani sabahlığının önünü kavuşturmaya çalışıyordum. Apollon bir iki dakika durduktan
Hayatımızın akışında önemli bir rol üstlenecek,yönümüzü değiştirecek seçimleri etkileyecek ya da belirleyecek insanlarla yollarımızın tesadüf eseri kesiştiğini düşünmek ne garip.Belki de tesadüf değildir. Karşımızdaki insanın bilinçli ya da bilinçsiz gitmek istediğimiz yöne bizi itekleyeceğini seziyor olabilir miyiz?Belki davete icap etme
AĞARTI
sevgililer yüzüne karşılık geldim
kaygı bağırdı gözevlerimde
günlerin yamanan yıldızlar
ve üzülen gökkuşaklarıyla
doluluğundan söz ediliyor
evlerde çocuklar arşınlanıyor