Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Örneğin, ücretler söz konusu olduğu kadarıyla, Ingiliz fabrika işçisi, ücretini haftalık olarak bakkala verir; bakkal bu parayı haftalık olarak bankaya yatırır; banka haftalık olarak fabrika sahibine geri verir, o da bu parayla yine işçilerin ücretini öder ve bu böyle sürüp gider.
"İslâm ruhunda ise, iş sahibi de işçisi gibi bir işçidir."
Verim, sadece maddî değil, ondan kopmaz bir şekilde mânevîdir de. Fabrika, işyeri, dükkân, mescidin bir uzantısıdır müslüman için. Kapitalizmin patronluk ruhu, onun için Tanrıya ortak koşmanın bir marjıdır. İslâm ruhunda ise, iş sahibi de işçisi gibi bir işçidir. Kârı sınırlı olacaktır. Kazancını israf edemez, istediği gibi tüketemez. Kazancı, mülkü, sermayesi, ona Allah'ın bir emanetidir. O, emanete ihanet etmez. Devletin veya Toplumun yetkili kurumlarının çizdiği genel ve dinamik ekonomi tablo ve perspektifinde, yararlı yerini alacaktır. Toplumun bütün kişileri gibi, ekonominin genel ilerleyiş rotasını izleyecek, temposuna uyacak, gidişine ayak uyduracaktır. Kendi çıkarını, Toplumun ve öbür kişilerin çıkarında görecektir. Toplumun genel çıkarını baltalayıcı davranışlardan kaçınacaktır. "Her şey Allah içindir." fikrinden bir an için ayrılmamaya çalışacaktır. Böylece, ekonomik yapı, dev bir ağ haline gelecektir. Bu ağ da kültür ağıyla bütünleşecektir. Kültürsüz ekonomi, ekonomisiz kültür düşünülemez. İnançsız, ahlâksız kültür ve ekonomi düşünülemediği gibi.
Sayfa 55 - Diriliş yayınları, 47. BaskıKitabı okudu
Reklam
Bu (zorunlu) eğitim sistemi bütüncül değil, lineerdi. Medeniyetin ilk temellerinden itibaren, Aristoteles'in eğitim sistemlerinden Ortaçağ'ın Michelangelo gibi dahileri yetiştiren çıraklık sistemlerine kadar her yerde, eğitim herkesin eşit olduğu bir süreçti. Öğretmen, kılavuzluk ediyordu, çocuklarsa öğretme ve öğrenme işine aktif olarak katkı sağlıyorlardı. Hayatta olduğu gibi burada da, birbirinden kopuk değil, bütün halindelerdi. Fakat Alman filozoflar, iyi asker ve iyi fabrika işçisi yetiştirmek için -çünkü amaç buydu!- Öğrencilerin büyük resme bakmadan, onlara ne söylenirse onu yapan, bütüncül değil lineer düşünen kimseler haline getirilmesinin elzem olduğu hükmüne varmışlardı. Eleştirel düşünme yeteneği unutturulmalı, öğrenciler lineer düşünmek üzere eğitilmelilerdi.
Sayfa 89
Büyük ekonomik gelişme, milleti meydana getiren sosyal tabakalarda değişikliğe yol açar. Küçük sanatlar yavaş yavaş yok olduğu için işçi özel bir yaşantıya kavuşmanın fırsat ve imkanını da elden kaçırır. Bunun sonucu olarak işçi proleter olur. Böylece fabrika işçisi ortaya çıkar. Tabakanın en büyük özelliği hayatı boyunca kendine ayrıcalıklı bir imkan yaratabilme imkanından yoksun olmasıdır. Bu işçi kelimenin tam anlamıyla malsız ve mülksüz bir kimsedir. İhtiyarlık, bu işçiler için ölümden beterdir. İhtiyarlayan işçiye yaşıyor demek dahi yanlış olur.
Sayfa 268 - SonsuzKitabı okudu
Manufacturing Consent (Rıza İmalatı) başlıklı kitabında Burawoy işgücü içinde patronla işbirliğine yatkınlığın ne denli derinlere işlemiş olduğunu örnekler; ama bu ruh durumu, sözgelişi işin temposu konusunda kapitalistin gücünün fabrika içinde aşırı bir müdahalesi karşısında çeşitli direniş "oyunları"na engel değildir. Yazar böylece Goldthorpe'un Britanya'da The Affluent Worker (Müreffeh İşçi) başlıklı derlemesinde İngiliz işçisi için ortaya koyduğu işbirlikçi işçi profilini Amerika'dan toplanan verilerle teyit etmiş olmaktadır.
Bütün Avrupa Yahudileri gettolara toplanacak, oradan Polonya'daki imha kamplarına gönderileceklerdi. Bu kamplar Belzek, Treblinka, Wolzek kamplarıydı. Bunlardan da büyüğü Auschwitz Kampı'ydı. Fakat bu kamplar yalnızca yok etme işini görmüyorlardı. Buralardaki tutsaklar günde 600 kalorilik yiyecekle (Buchenwald Kampı'nda) fabrika işçisi olarak çalıştırılıyorlardı. Kamplarda ya da bitişiklerinde SS'in kurduğu silah ve cephane fabrikaları vardı. Oralarda çalıştırılıyorlar, işe yaramaz duruma gelince yok ediliyorlardı.
Sayfa 246 - Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 11. Basım, Eylül 2014, İstanbulKitabı okudu
Reklam
Kontrol toplumunda üretilen bir melez öznellik bir mahkum, bir akıl hastası ya da bir fabrika işçisi kimliği taşımayabilir, ama yine de eşzamanlı olarak bütün bu kimliklerin mantıkları tarafından kurulmuş olabilir. O, fabrika dışında fabrika işçisi, okul dışında öğrenci, hapishane dışında mahpus, tımarhane dışında delidir; aynı zamanda hepsidir. O, hiçbir kimliğe ait değildir ve bütün kimliklere aittri; kurumların dışındadır; ama eskisinden daha yoğun olarak kurumların disiplinci mantıkları tarafından yönetilmektedir.9 9. Kimliklere aidiyet ilişkisi ve 'her ne olursa olsun' öznelliğin kuruluşu üzerine, bkz. Giorgio Agamben, the Coming Community, çev.: Michael Hardt (Minneapolis: University of Minnesota Press, 1993).
Kani Beko
Türk sendikacılığı maalesef hep "Jaguar'a binen, oturduğu koltuktan 50 sene kalkmayan, fabrika sahibi olan, Miami'de villa satın alan, işçilerin sırtından köşeyi dönen" sendika ağaları tarafından iğfal edildi, kirletildi. Kani Beko'nun twitter hesabına girin... "Lastikçi Kani, belediye işçisi, DiSK genel başkanı" yazar. Daima lastikçi, daima işçi kalmayı başarabilen ilk ve tek sendika başkanı oldu Kani Beko.
Sayfa 100 - Kırmızı Kedi Yayınevi, 2016Kitabı okudu
C. KÖSTEBEK VE YILAN
Emeğin ve devrimin öznesinin temelli değiştiğini kabul etmemiz gerekiyor. Proletaryanın bileşimi değişmiştir, dolayısıyla bizim bu konudaki anlayışımız da değişmelidir. Kavramsal olarak, proletaryayı biz emekleri kapitalist üretim ve yeniden üretim biçimleri tarafından doğrudan ya da dolaylı olarak sömürülen ve bu biçimlere tabi kılınan herkesi kapsayan geniş bir kategori olarak anlıyoruz.13 Budan önceki bir devirde proletarya kategorisi, paradigmatik figürü erkek kitlesel fabrika işçisi sınıfı merkezliydi ve bazen proletarya dendiğinde sadece bu sınıf akla geliyordu. Endüstriyel işçi sınıfına çoğu kez hem ekonomik analizlerde hem de politik hareketlerde (köylü emeği ve yeniden üretici emek gibi9 öteki emek figürleri üzerinde önderlik rolü biçiliyordu. Günümüzde bu işçi sınıfı neredeyse sahneyi terk etti. Varlığı son bulmadı, ama kapitalist ekonomideki ayrıcalıklı konumunu ve proletarya sınıf bileşimindeki hegonomik konumunu yitirdi. 13. Bu proletarya nosyonu, Marx'ın kendi terimleiyle, tam anlamıyla ekonomik bir kategorinin kişileştirilmiş hali olarak, yani sermaye koşullarında emek öznesi olarak da anlaşılabilir. Emek kavramını yeniden tanımladığımız ve buna bağlı olarak anlaşılan eylemliliklerinin ufkunu genişlettiğimiz zaman görüleceği gibi (başka çalışmalarda yaptığımız ve bu kitapta da sürdüreceğimiz gibi), ekonoımik ve kültürel arasındaki geleneksel ayrım çöker. Marx'ın en ekonomist anlatımlarında bile proletarya tam anlamıyla politik bir kategori olrak anlaşılmalıdır.
Fabrika, işyeri, dükkan mescidin bir uzantısıdır müslüman için.Kapitalizmin patronluk ruhu, onun için Tanrıya ortak koşmanın bir marjıdır. İslam ruhunda ise, iş sahibi de işçisi gibi bir işçidir. Kârı sınırlı olacaktır. Kazancını israf edemez, istediği gibi tüketemez. Kazancı, mülkü, sermayesi, ona Allah’ın bir emanetidir. O, emanete ihanet etmez.
Reklam
Sovyet işçisi hem eşitsizlik politikasına ve hem de kapitalizmin işsizlik yazgısıyla buluşmak demek olan fabrika yönetimine işçi çıkarma hakkının verilmesine şiddetle karşı çıkıyorlar; işçilerin de yönetiminde olduğu işletmelerde işçi çıkarma kararlarını uygulamanın daha az tepkili olacağı düşünülüyor. Fabrikaların işçi kollektifleriyle yönetilmesinden fabrika mülkiyetini, hisse senetleri biçiminde, işçi kolektiflerine vermek ve bir süre sonra da senetlerin satışını başlatmak arasındaki mesafe sanıldığından daha kısadır; adım adım bu sonuncu noktaya yaklaşılıyor. Bunun dışında "bireysel emek", aynı anlama gelmek üzere kendi hesabına çalışma politikası yaygınlaştırılıyor. Bu, ilk aşamada küçük meta üreticileri kesimini büyütmek demektir; meta ekonomisi ve meta-para ilişkisi, Sovyet ekonomisinin yöneten ilkesi haline getiriliyor.
Sayfa 106 - Mızrak Yayınları
Sığınma evlerinde kalan şiddet mağduru kadınların...
Sığınma evlerinde kalan şiddet mağduru kadınların meslekle­rine bakıldığında %86'sınm ev kadını olduğu ve daha önce her­hangi bir iş deneyimi olmadığı görülmektedir. Çalışma deneyimi olanların oranı ise, sadece %14'tür. Çalışmanın yapıldığı dönemde sığınma evlerinde kalan ve işe yerleştirilen kadın oranı ise sadece %5,8'dir. Kadınların genellikle yatılı ve gündüzlü olmak üzere ço­cuk, yaşlı veya hasta bakıcısı, temizlik işçisi/gündelikçi olarak aile yanında; kat görevlisi, sekreter, temizlik, bulaşık, yemek, mantı, göz­leme vb işleri yapmak üzere de otel, lokanta, büro, fabrika, hastane vb özel işyerlerinde çalıştıkları ifade edilmiştir. Çalışan kadınlar ya günlük ücret almakta ya da en fazla asgari ücretle çalışmaktadır. Çalışmayan kadınların birkaçının babasının emekli maaşının dı­şında gelirlerinin olmadığı da görülmüştür. Bu veriler SHÇEK 2009 yılı raporu ile karşılaştırıldığında, SHÇEK'e bağlı sığınma evlerinde kalan kadınların %62'si daha önce hiç çalışmamıştır. Çalışanların %13 u de, kadın sığınma evi hizmetlerinden yararlanarak işe yer­leşmiştir. Araştırmada görüşülen şiddet görmüş kadınların hepsi, çalışma oranları düşük olsa da, yukarıda belirtilen tüm ekonomik şiddet türlerini hem kendi ailelerinde hem de koca evlerinde yaşa­dıklarını görüşmelerde açık yüreklilikle dile getirmiştir.
Sayfa 204 - Ayrıntı Yayınları / Birinci Basım: İstanbul, 2014Kitabı okudu
Dehaları öldürdük ve milyonlarca fabrika işçisi eğittik.
Varlık.
“Köylü ayakta daha sakin durur,” diye ekledi Rıbin. “Kendisinin olmasa da, ayağının altında toprağı hisseder. Fabrika işçisi kuş gibidir: Yurdu yoktur, evi yoktur; bugün buradadır, yarın başka bir yerde. Karısı bile bir yere bağlayamaz onu, ufacık bir şey oldu mu…hoşça kal tatlım, başının çaresine bak. Ve kendine daha iyi bir iş aramaya gider. Oysa köylü, başka bir yere gitmeyi düşünmeden, bulduğu yeri daha yaşanır yapmaya çalışır.”
Sayfa 174Kitabı okudu
369 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.