Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

fatmagül

(…) bizim de bunun dünyanın neşeli olduğunun bir işareti olduğunu yanlışlıkla düşündüğümüze karar verdim;sırf kendini uzaklarda bir yerlerde sakladığı için mutsuzluğu yok zannediyorduk.
Reklam
Kurtuluşa giden yol ne sağa ne sola, kalbinizin ta içine gider ve tanrı yalnız oradadır ve barış yalnız oradadır.
Kurtuluşa giden yol ne sağa ne sola, kalbinizin ta içine gider ve tanrı yalnız oradadır ve barış yalnız oradadır.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Bütün ömrümüzü, hakkımızda en ufak bir şey bile bilmeyen ama hakkımızdaki her şeyi bildiklerini iddia eden insanlarla birlikte geçiriyoruz. En yakın akrabalarımız ve dostlarımız bile bir şey bilmiyor, çünkü kendimiz de çok az şey biliyoruz. Yaşamımız boyunca kendimizi keşfetmeye çalışıyoruz, sonunda zihin gücümüzün sınırına gelince de pes ediyoruz. Çabalarımız tam bir hayal kırıklığı be mutlak bir ölümcül depresyonla son buluyor. Yetkili olmadığımızı düşündüğümüz için iddia etmeye cesaret edemediğimiz şeylerde, başkaları bizi eleştirmekten geri kalmıyor, bilerek ya da bilmeyerek içimizdeki her şeyi görmezden geliyorlar. Her daim başkalarının fırlatıp attıkları oluyoruz, her yeni günde kendimizi tekrar bulmak, toparlamak ve birleştirmek zorundayız. Yaşlandıkça daha sert yargılarda bulunuyoruz ve karşılığında iki kat sertlikte yargılara da alışmalıyız. Cehalet, her türlü ilişkiyi berbat ediyor, zamanı gelince de yerini kayıtsızlığa bırakıyor. Yıllar boyu süren kırılganlık ve yaralanmadan sonra artık neredeyse hissiz be yaralanmaz olduk. Hala yaralanmaları algılıyoruz, ama artık eskisi gibi aşırı duyarlı değiliz. Daha dert darbelere dayanabiliyoruz, daha sert darbelere katlanabiliyoruz. Yaşam bizim bugün konuştuğumuzdan daha kısa, daha yok edici bir dille konuşuyor. Artık umut edecek kadsr duygusal değiliz. Umudun olmayışı bize insanlar, nesneler, ilişkiler, geçmiş, gelecek vesaire hakkında daha açık bir görüş sağlıyor. Yaşamımız boyunca başımıza gelenlerin ispatı olduğumuz bir yaşa eriştik.
Daha genel söylersek, bizler hepimiz yaşlılığa ve ölüme boyun eğmişiz. Bu yaşlanma ve ölüm kavramı insan-bireye katlanılmaz geliyor; bu hükümran ve koşulsuz kavram, bizim uygarlıklarımızda serpiliyor, adım adım bilinç alanını dolduruyor, başka hiçbir şeyin var olmasına izin vermiyor. Böylece yavaş yavaş dünyanın sınırlı olduğuna dair kesin bir kanı oluşuyor. Arzu bile yok oluyor; geriye yalnızca burukluk, kıskançlık ve korku kalıyor. En çok da burukluk kalıyor; uçsuz bucaksız, akıl almaz bir burukluk. Hiçbir uygarlık, hiçbir devir insanlarında bunca burukluk yaratmayı başaramamıştır. Bu bakımdan bizler hiç görülmemiş anlar yaşamaktayız. Çağdaş zihniyeti tek bir sözcükle özetlememiz gerekseydi, ben hiç kuşkusuz şunu seçerdim: Burukluk.
Reklam
Fotoğraf göğsüme bir sancı saplamıştı. Ne kadar korkunç bir zaman kaybettiğimi hatırlatmıştı bana. Geri getirmek için ne kadar çabalasam da getiremeyeceğim kıymetli yıllar. Zaman sadece orada, o yerde akıyordu. Uzun denilebilecek bir süre fotoğrafa baktım. “Bu kadar ilgini çeken ne?” diye sordu. “Zamandaki boşluğu doldurmaya çalışıyorum.” diye yanıtladım.
Farklı güneşlerin ışıkları farklıdır, ama tek bir karanlık vardır.
Hiç bir şeyiniz yok. Hiç bir şeye sahip değilsiniz. Hiç bir şey sizin malınız değil. Özgürsünüz. Sahip olduğunuz tek şey ne olduğunuz ve ne verdiğinizdir.
Adanmışlık, sadece umutsuz bir duygusallıkla, akılsızca kendini öldürmek gibi bir şey değildir. Bundan çok farklıdır. Adanmışlık en muhteşem şekilde sonsuza kadar yaşamaktır. İnsanlık ancak bu saf adanmışlığa bağlı kalarak ölümsüz olur. Fakat adanmışlık için bir kılık da gerekmez. Herkes bugün, tam şuanda oldukları şekillerde kendilerini adamalıdır. Çapa yapan biri çapa yaparkenki haliyle adanmışlığını göatermelidir. Kendin hakkında sahtekar olamazsın. Adanmışlıkta ertelemeye izin verilmez. İnsanların her anı her dakikası adanmış olmalıdır.
Ölümle bir arada yaşayanlar için bir çiçeğin gülümsemesi, ölüm-yaşam meselesinden daha çok yüreklerine işler. Şimdi bizler, tabiri caizse, hafif çiçek kokularına kapılıp ne olduğunu bilmediğimiz büyük bir gemiye bindirildik ve kendimizi onun göklerdeki rotasının insafına bırakarak ilerliyoruz. Bu sözde ilahi irade gemisinin nasıl bir adaya ulaşacağını ben de bilmiyorum; ama bu yolculuğa inanmak zorundayız.
Reklam
Dünyadan ne kadar çok karşılık kabul edersek o kadar çok karşılık alırız -gerek sevgi gerekse nefret için geçerlidir bu.
Ama, her şey bir yana, en önemlisi, Gökyüzü Krallığını kendimizle birlikte, içimizde taşıdığımızı, ama topumuzun da içimize bakmayı akıl edemeyecek kadar kahrolası aptallıkta, duygusal ve hayal gücünden yoksun insanlar olduğumuzu(…)
Dünyada bu kadar güçlü sevgi ve nefretlerle yaşayamazsın ki.
Özlemini hayatın güzellikleriyle gidermeye çalışacağım; çünkü güzellik bir boşluğu doldurmaya çalışır, şefkat, sevgi denilen basit bir şeyi . Çocuk yüreğinin yumuşaklığını. İşte bunu kimse bulamaz. Ne yıldızların güzelliğinde, ne de ay ışığının yansımasında. Güzellik beni yavaş yavaş yatıştırır, sevgiden yoksun kalmanın yüreğime verdiği hüznü bastırır.
Yıldızlı bir gecede, gökyüzünün altında kendini acemi ve çaresiz hissedersen, bu, yıldızlara bakarak başka şeyler düşündüğün içindir. Yıldızlara bakarak yalnızca yıldızları düşünmek gerekir.
48 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.