Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Beray

Beray
@feelingblue
it's gonna be another day with sunshine!
155 okur puanı
Ekim 2019 tarihinde katıldı
Bekâretin yüzyıllardır aile, eğitim, tıp, yasa, din gibi ataerkil kurumlar tarafından bedenlerimiz üzerine inşa edilen gerçek­liğini bir anda yok etmeye belki şimdilik gücümüz yetmez. Ama bir yerden başlamak gerek, susmamaya, soru sormaya, eleştirmeye, görünmeyeni görünür kılmaya, yıkıp yeniden kurmaya.
Reklam
“Hangisi daha zor bilmiyorum.” dedim. “Birini aniden kaybetmek mi, yoksa onu yavaş yavaş, günden güne kaybetmek mi?”
Bir süre için yetişkin olmaktan vazgeçebilmeyi istedim. Hiç koşulsuzca kendimi güvende hissetmeyi istedim. Annemin kollarıyla beni sarmasını süt bardağımı doldurmasını, beni dünyevi sorumluluklarımdan arındırmasını istedim. Kötü mobilyalarla tıkış tıkış döşenmiş ve bunaltıcı yemek kokularıyla dolu bir evde birkaç saat geçirmeyi istedim.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Sanki oda bir elektrik akımı altındaydı, insanın içinde huzursuzluk uyandıran görünmez bir şey vardı havada. Daha önce de böyle odalarda olmuştum ben. Annem ve babamla oturduğum evin salonu böyleydi. Mutfağı da. Yatak odası da. Böyle bir odadan kaçmıştım ben. Böyle konuşmalardan. Anlam kazandırılmaya çalışılan anlamsızlıklardan.
Ölmeye ölmüştüm, evet, ama bir türlü “resmen” ölemiyordum. Bu satırı yazarken sesini duyar gibiyim: “Bu bizim ülkemizde “resmen” yaşamak da, “resmen” ölmek de zordur.” diyorsun.
Reklam
Ne yazık ki, halkımız çok cahil. O kadar cahil ki, ölüyorlar da öldüklerini bile bilmiyorlar, öyle insanlar var ki, çoktan ölmüş olmaları gerekirken, yaşıyoruz diye ortalarda dolaşıp duruyorlar.
Şimdi kulağını dört aç! Sana öbür dünyadan çok değerli bir söz söylüyorum: “Doğmak kolay, ölmek zor!” Çünkü herkesi başka biri doğurur ama herkes kendi kendine ölür. Ölmek hiç aklımda yoktu. Ben de herkes gibi yaşamak istiyordum. Ama istemekle olmuyor...
Çok şükür ayrıldığım dünyada, salt iki tür insanın sorumluluğu yok; delilerle, krallar ve cumhurbaşkanlarının... Salt bunlar yaptıklarından sorumlu tutulmuyorlar.
Dünyanın öyle bir yerine, öyle bir zamanına gelmişiz ki, yaşasan yaşanmaz, ölsen ölünmez. Ne yaşamaya bırakırlar, ne ölmeye...
Yeryüzündeki acı ve felaketleri yalnızca düşünmenin bile, geceleri insanın uykusunun kaçması ve dudaklardaki gülümsemenin kaybolup gitmesi için yeterli olacağının bilincindeydim. Ancak kişiyi asıl kederlendiren, üzen şey, gözünde canlandırdığı hayali acılar değildi; gözle görülüp hissedilenin acısı bambaşkaydı.
Reklam
Her ışık ne kadar zayıf olursa olsun, ışıktır.
-Anne Karga, hırsızlık da neden? Günahtır! -Çocuk olma canım. Ne demek günah? Çalmasam, ben ve çocuklarım açlıktan ölürüz. Günah değil mi? Canım, işte bu günah. Karnımı doyuramazsam, günah; ayaklar altında sabun olur da ben aç kalırsam, günah. Ben böyle şeyleri bilecek kadar yaşadım. Şunu da iyi bil ki, böyle kuru öğütlerle hırsızlığın önü alınamaz. Herkes kendisi için çalıştıkça hırsızlık da olacak.
Nasıl ki bitkiler seranın sıcak ve tropik ortamında hızla gelişirse, kuruntular da karanlıkta aynı gelişimi gösterirler. Endişeyle kıvranırken en karmaşık, olmayacak kuruntular hızla kâbuslara, dehşet verici resimlere dönüşür, sarmaşık gibi her yanı kaplar ve kişinin soluk bile alamayacağı şekilde adeta boğazını sıkar.
"Evet yaşamak!" dedi Henriette, beni kaldırıp koluma dayandı, "Yalandan değil, gerçekten yaşamak. Yalanlarla dolu benim hayatım; kaç gündür bir bir sayıyorum bu yalanları, bu düzenbazlıkları! Nasıl ölebilirim ben? Hiç yaşamadım ki. Hiçbir zaman gidip kıraç bir düzlükte birini beklemedim."
Sayfa 257
Karanlık su boğuk, tok bir sesle konuşuyor gibiydi. “On sekizinci sonbaharım, bugün, bu akşamüstü, şu an: bir daha asla geri gelmeyecek.” “Bir şey, bir daha geri döndürülemez biçimde kayıp gitmekte.”
822 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.