Mutluluk nedir? Tanımı var mıdır? Sabit midir salt mıdır? Hep şöyle düşünmüşümdür mutluluk amaçlanması gereken bir şey değildir diye. Ama mutlu olursak da fena değil. Sadece amaç haline getirmemek önemli. Șopi mutluluğu içselliğe bağlar. Kişi içsellikten ziyade dışarıda mutluluğu arayacak olursa nafile olur der. İçsel mutluluk tamamen zihinsel
"Batı İran'ı ezmek istemez, hatta sever"
Ş.Teoman Duralı
Daha önce "Lübnan bataklık olur" diyerek uyarmıştı. Felsefe profesörü Teoman Duralı şimdi de "Lübnan savaşı İran'a saldırının ön hazırlığı mı" sorusunu yanıtlıyor. "Yahudilerin en çok sevmeleri gereken millet Fars milleti olması lazım"
. İnsanları okumaya düşünmeye sevk etmeye çalışırken önyargılarla poz vermek neyin nesi oluyor? Keşke yazarımız herkese akıl dağıtacağına biraz da Seyyid Ahmet Arvasi, Galip Erdem, Alparslan Türkeş, Nihal Atsız gibi yazarlarımızı okumaya zaman ayırsa. Belki o zaman önyargılarından kurtulma şansı bulur.
Arkadaşlarım “Bu serzeniş de ne?”
Türk Edebiyatının Gamlı, Lirik ve Nostaljik Prensesi:
Tezer Özlü
(10 Eylül 1942 – 18 Şubat 1986, Yaş: 43)
Tezer Özlü’nün aile hayatını, çocukluğunu, yaptığı üç evliliği, intihara olan eğilimini, manik-depresif tanısı ve hangi yabancı yazarlardan ilham aldığını, neden sürekli intihara öykündüğü bilinmeden yapılan bir ‘’Tezer Özlü Okuması’’, tam olarak
Fernando Pessoa 'nın (1888-1935) hayatı boyunca yazdığı ve ölümünden sonra meşhur sandığında bulunan 27 bin sayfalık elyazmalarından derlenmiş, öldükten sonra bu sandıktan çıkan notlarından, günlüklerinden,
Her günüm, her saatim, uyuduğum zamanlar bile dopdoluydu. Bana sadece yorgunluk veren uzuvlarımın değil,
ruhumun da yaşamaya başladığını, içimde, haberim olmadan bekleşen üstü örtülü derin tarafların da birdenbire meydana çıkarak bana
fevkalade cazip, kıymetli manzaralar arz ettiklerini görüyordum. Maria Puder bana bir ruhum bulunduğunu öğretmişti ve ben de onun, şimdiye
kadar rastladığım insanlar arasında ilk defa olarak, bir ruhu bulunduğunu tespit ediyordum. Muhakkak ki bütün insanların birer ruhu vardı, ama birçoğu bunun farkında değildi ve gene farkında olmadan geldikleri yere gideceklerdi. Bir ruh, ancak bir benzerini bulduğu zaman ve bize, bizim
aklımıza, hesaplarımıza danışmaya lüzum bile görmeden, meydana çıkıyordu... Biz ancak o zaman sahiden yaşamaya, -ruhumuzla yaşamaya-
başlıyorduk. O zaman bütün tereddütler, hicaplar bir tarafa bırakılıyor, ruhlar birbirleriyle kucaklaşmak için, her şeyi çiğneyerek, birbirine koşuyordu. Bütün çekingenliklerim yok olmuştu. Bu kadının karşısında her şeyimi ortaya dökmek, bütün iyi ve fena, kuvvetli ve zayıf taraflarımla,
en küçük bir noktayı bile saklamadan, çırçıplak ruhumu onun önüne sermek için sabırsızlanıyordum.
"Taşı sıksa suyunu çıkarır dedik." yiğitlerimize; taştan hikaye çıkaran kalemlerimizeyse sadece yazar, öykücü, hikaye anlatıcısı mı diyeceğiz? O bir taş ustası,taşları yerine koyma ustası, daha estetik ifade edecek olursa "Taş Sektirme Ustası". Taştan ev yapan gördük, yol yapan gördük,taşla savaşan,taş ile süslenen… gördük de
Bodrum katındaki masamda otururken tavana attığım kurşun kalemleri izlemekle meşguldüm. Asansörün bodrum katında durduğunu ve içinden birinin indiğini duydum. Ayak seslerinden gelenin Scully olduğunu anlayınca, gözlerimi tavandan ayırıp kapıya diktim. Scully odaya girince, pazar günü sabahın bu saatinde burada ne aradığımızı sorgulayan bakışlarla
İnsanın topraktan yaratıldığı doğru bir tespit: biz tabiata çok benziyoruz. Ruhlarımız, tabiyatın ruhu gibi iki büyük tezadla örülür: iyi ve fena, güzel ve çirkin, doğru ve eğri.