Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
13 Kasım 1973: Atsız Toptaşı Cezaevi'nde Dört aylık rapor Adli Tıp'ta Kasım ayına kadar bekledikten sonra kabul edilmemiş; reviri olan bir cezaevinde cezanın çekilebileceği belirtilmiştir. Bunun üzerine Atsız, "13 Kasım 1973 Salı günü davet edildiği Bostancı Karakolu'ndan İstanbul İnfaz Savcılığına sevk edilmiş ve orada resmî
Faik Baysal
Muharrem Dayanç
Muharrem Dayanç
: "Türk edebiyatında en çok ilgimi çeken bahislerden biri “yazarlar ve anneleri”dir. Konu bu kadar genel değil elbette bahsi biraz daha daraltarak söylemek gerekirse “küçük (hatta çocuk) yaşta annesini kaybeden yazarlar”dır. Başlangıçta Tevfik Fikret (12), Ahmet Hâşim (7), Yahya Kemal (13), Ahmet Hamdi Tanpınar (14), Ziya Osman Saba
Reklam
"Batı İran'ı ezmek istemez, hatta sever" Ş.Teoman Duralı Daha önce "Lübnan bataklık olur" diyerek uyarmıştı. Felsefe profesörü Teoman Duralı şimdi de "Lübnan savaşı İran'a saldırının ön hazırlığı mı" sorusunu yanıtlıyor. "Yahudilerin en çok sevmeleri gereken millet Fars milleti olması lazım"
160 syf.
·
Puan vermedi
·
2 saatte okudu
Mükemmel fikirler kitabı (!)
Az önce tam olarak şöyle şeyler okudum " paranı 10 TL 'lik banknotlar halinde muhafaza et, paranın miktarıyla ilgilenme, âdediyle ilgilen, (10 tane param var gibi yani) "... Ama benim aklıma daha mantıklı bir şey geldi; 5 kuruş yapalım hepsini? Düşünsene 40.000 TL maaşı almışsın, hepsini 5 kuruş yapıyorsun... Offff, zenginliğe bak
Zenginlik Yasası
Zenginlik YasasıErcan Kırdök · Kişisel Yayınlar · 201837 okunma
İsrail Mescid-i Aksa'ya şah çekecek. Umarım mat olmaz Aksa.
İsrail ve Büyük Satrançta Son Hamleler Şah / Mat mı? Satranç en sevdiğim oyun ve yedi yaşından bu yana oynarım. Oyunu bana öğreten babam dışında birçok iddialı ismi yendim. Bazen de kaybettiğim oldu doğal olarak. Fakat genel olarak fena bir oyuncu sayılmam. Satrançta meşhur açılışlar vardır; İspanyol açılışı, Hint açılışı gibi. Aynı zamanda
Tespit Gibi Tespit
İnsanlar acayip yaratıklar. Bir şeyi bir defa nasıl bellerlerse sonuna kadar öyle gidiyorlar. Artık hiçbir şey onların gözünü açmıyor. Beni bir kere fena tanıdılar. En büyük hakikati söylediğim zaman da inanmıyorlar. Siz de gerek bütün maziniz ve bilhassa başınızdan geçen mahkemedeki sözleriniz dolayısıyla doğru bir insan olarak tanındınız. Artık günün birinde bir yalan söyleseniz bile kimse buna ihtimal vermez. Hatta yalanınız ispat olunsa da yine inanmazlar. Yanlışlık derler. İşin içinde iş var derler.Fakat Selim Pusat yalan söyledi demezler. İnsanların sık sık "Gözümle görsem inanmam!" dediklerine dikkat etmişsinizdir. Bu ne demektir? İnsan gözüyle gördüğüne de inanmayacaksa görmenin mânâsı kalır mı? Bu, doğrudan doğruya ilk inanca sadık kalmanın neticesidir. Yani insanlar bir nevi hastadır.
Reklam
160 syf.
·
Puan vermedi
·
9 günde okudu
Edebi bir değeri var kuşkusuz. Boğaziçi Üniversitesi'nde Türk Dili II dersinde okutuldu bu dönem. Yoksa popüler bir kitap olmasına rağmen okumamıştım yine de. Peki ne anladım, ne gördüm kitapta? Kurgu fena değil. Bir umut aşılıyor gibi. Bütün ıssız insanlara. Dile getirilmeyen düşüncelere ve duygulara. Köşede bucakta kalmış günlüklerimize
Kürk Mantolu Madonna
Kürk Mantolu MadonnaSabahattin Ali · Yapı Kredi Yayınları · 2021315bin okunma
¶¶ [...] senin de bir müebbedin beklenecek elbet bu mahkemeden yavşak dostlarının el birliğiyle. Suçun tespit edilene kadar yaşayacaksın sevdaları ; 'Bu Defa Çok Fena' adlı şarkı takılacak diline. ¶¶
Sayfa 109Kitabı okudu
"Artık Maria Puder, yaşamak için kendisine kayıtsız ve şartsız muhtaç olduğum bir insandı. Bu his ilk anlarda bana da garip geliyordu. Bu yaşıma kadar mevcudiyetinden bile haberim olmayan bir insanın vücudu birdenbire benim için nasıl bir ihtiyaç olabilirdi? Fakat bu hep böyle değil midir? Birçok şeylere ihtiyacımızı ancak onları görüp
Çok güzel bir benzetme...
İnsanın topraktan yaratıldığı doğru bir tespit: biz tabiata çok benziyoruz. Ruhlarımız tabiatın ruhu gibi iki büyük tezatla örülür: İiiyi ve fena, güzel ve çirkin, doğru ve eğri.
Sayfa 261 - Nihad
Reklam
608 syf.
·
Puan vermedi
Geniş Özet
Tanrı'yı ve dinleri akademik bir çevrede konuşmak ne kadar mümkün ve doğrudur, bilemiyorum. Bilim bazı inanç temelleri üzerinde yükselmiş ve bunlar yıllar içinde birbirine öylesine kenetlenmiştir ki artık bunun dışında söylenen bir şey'in imkanına dair düşünmemek gerektiğine dair bir algı vardır.  Armstrong'un bir kaç eserini daha
Tanrı'nın Tarihi
Tanrı'nın TarihiKaren Armstrong · Pegasus Yayınları · 20171,642 okunma
“Allah insanı yedi kalıpta ve yedi tavır üzerine yaratmıştı. Kapımıza gelen hastaları kendi tavırları içinde değerlendirince, dertlere çare bulmak kolaylaşıyor, şifa ellerimden hemencecik akıyordu. Bu yedi tavır, sanki balçıktan ruha doğru yükselen kişilik katmanları gibiydi. Önce kalıbı oluşturan tabiat vardı. Tabiat toprak demekti ve maddeyi temsil ediyordu. Bu maddeyi içten dışa nefis, kalp, ruh, sır, hafa ve nihayet ahfa adlarıyla mana halkaları kuşatıyordu. Toprak olan beden nefis ile yoğruluyor, bedenin iyilikleri kalp sayesinde nefse karşı koyuyor, ruh kalbin açtığı yolda yükseliyor, bu yükseliş bedendeki her türlü sırrın -buna has- talıklar da dahil kapısını aralıyor, hafada sırrın sırrına erişiliyor ve nihayet ahfa ile sır çözülüyordu. Elbette bu benderini iyileştirdiğim hastaların ruhlarını da tedavi etmek gerekiyordu. Her bir tavır için onların gönüllerinde bir vadi açmam gerekiyordu. O vadileri de sırasıyla aşk, marifet, istiğna, tevhid, hayret, fakr ve fena olarak tespit ettim. Her tavrın merhemi -hasta olmasa da, o vadiye yönelmekle esenlik buluyordu. Buna göre her bedenin aşka ihtiyacı oluyor, her nefis marifete yönelerek şifa buluyor, her kalbe bir istiğna makamı gerekiyor, her ruhta tevhit tecellisi zaruri oluyor, her sır hayrete düşürüyor, her fakirlik hali gizlilik gerektiriyor ve her fakrın sonu fenaya, yani yok oluşa, belki yokluk bularak var olmaya çıkıyordu.”
Sayfa 283 - Kapı YayınlarıKitabı okudu
Maria Puder bana bir ruhum bulunduğunu öğretmişti ve ben de onun, şimdiye kadar rastladığım insanlar arasında ilk defa olarak, bir ruhu bulunduğunu tespit ediyordum. Muhakkak ki bütün insanların birer ruhu vardı, ama birçoğu bunun farkında değildi ve gene farkında olmadan geldikleri yere gideceklerdi. Bir ruh, ancak bir benzerini bulduğu zaman ve bize, bizim aklımıza, hesaplarımıza danışmaya lüzum bile görmeden, meydana çıkıyordu... Biz ancak o zaman sahiden yaşamaya -ruhumuzla yaşamaya- başlıyorduk. O zaman bütün tereddütler, hicaplar bir tarafa bırakılıyor, ruhlar birbirleriyle kucaklaşmak için, her şeyi çiğneyerek, birbirine koşuyordu. Bütün çekingenliklerim yok olmuştu. Bu kadının karşısında her şeyimi ortaya dökmek, bütün iyi ve fena, kuvvetli ve zayıf taraflarımla, en küçük bir noktayı bile saklamadan, çırçıplak ruhumu onun önüne sermek için sabırsızlanıyordum. Ona söyleyecek ne kadar çok şeylerim vardı... Bunların, bütün ömrümce konuşsam bitmeyeceğini sanıyordum. Çünkü bütün ömrümce susmuş, zihnimden geçen her şey için, "Adam sen de, söyleyip de ne olacak sanki?" demiştim. Eskiden her insan hakkında, hiçbir esasa dayanmadan, sırf mukavemet edilmez bir hissin, bir peşin hükmün tesiriyle nasıl "Bu beni anlamaz!" demişsem, bu sefer bu kadın için, gene hiçbir esasa dayanmadan, fakat o yanılmaz ilk hisse tabi olarak, "İşte bu beni anlar!" diyordum...
Sayfa 86 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu
Halikarnas Balıkçısı- Babasını neden,nasıl öldürdü?
Not: 2. fotoğraf Şakir Paşa ailesidir. Cevat Şakir'in Oxford'a okumaya gidip disiplin sorunları nedeniyle, İstanbul'a dönmesi babasıyla yaşadığı çatışmayı had safhaya ulaştırmıştı. Bu yüzden Cevat, hem babasından uzaklaşmak hem de sevdiği işi yapmak arzusuyla Roma'ya gitmiş ve Güzel Sanatlar Akademisi'ne kaydolmuştu. Bu
225 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.