Sanatçının malzemesi içinde mitoslar, daha önce yazılmış eserler, değerler, formlar ve özellikle ideoloji vardır, ideoloji ile gerçeklik arasındaki ilişki bu kuramın temel direğini oluşturur diyebiliriz.
Sıradan bir insan gerçeklik hakkında az bir fikre sahiptir, çünkü onu derinlemesine düşünmektense, hemen önünde duran şeye bakmaktan hoşnuttur. Ne var ki görünüşler aldatıcıdır. Gördükleri gölgelerdir, gerçeklik değil.
Resimli bir kitabın sayfasında sözcüklerin üzerinde ve desenlerin altında uzayıp duran ve onlara her zaman ortak bir sınır çizen küçük araya dikkat etme alışkanlığımız yoktur. Oysa sözcükler ve formlar arasındaki bütün gösterme, adlandırma, betimleme ve sıfatlandırma bağıntıları sayfanın birkaç milimetrelik bu sakin boşluğunda kurulmuştur.
Beni derinden etkileyen birkaç kitaptan biri oldu. Açıkçası bu kadar büyük ve önemli fikirler üzerine konuşmak benim için çok zevkli. Ama şimdilik ancak kısa bir özet yazabilirim.
Aristoteles öncelikle deneyimin, sanatın ve bilgeliğin ne olduğunu açıklıyor. Diğer bilimlerden farklı olarak asıl bilgeliği aradığını ve bunun da ilk felsefe (yani
Yaşamı daha önce bu kadar coşkuyla - bundan eminim - yaşamamıştım ve artık çok iyi biliyorum ki biçim ve formlar karşısında kayıtsız olan herkes (Başka bir yol kalmadığından) suç işleyecektir.
"Gelenek denildiğinde, tarih boyunca sorgulanmadan aynen yinelenen formlar manzumesi zannetmek yaygındır. Oysa bir şeyin geleneksel olabilmesi için, olmazsa olmaz şart, yıkılmadan yenilenmeye, ek almaya müsait olmasıdır."