Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Tanrıların, kendilerine yönelik amaçları benimsemiş olan hayatları kayıracağını düşünürsünüz, oysa tanrılar kentlerde sizi anlamsız bir dert bulutunun içine terk etmiştir: Pek yazık tanrılara Biz neferlerle karşılaştıklarında - Çoğaldıkça çoğalan bizler, Gün bizim günümüzdür: Yerküreyi ver elimize Jüpiter, Yönetecek artık neferler!42 42 Lirik gücüyle ve satirik gözükaralığıyla büyük popülerlik yakalayıp "ulusal şair" konumuna yükselen Fransız şair ve şarkı sözü yazarı Pierre- Jean de Beranger'nin (1780- 1857) "Neferler, ya da Akhilleus'un Cenazesi" (Les Myrmidons, ou Les Funerailles d'Achille) adlı şarkısından alınmıştır. "Neferler" diye kastedilen, Akhilleus'un ordusundaki savaşçılar, yani mirmidonlardır. Bu, sonraları Avrupa kültüründe, buyurulan emre gözü kapalı uyanlar için kullanılır olmuş bir ifadedir. Şarkıdaki "Akhilleus", Napoleon'u temsil eder; "neferler" ise önce onun peşine takılan, sonraysa ona sırtını dönen ve "onun mezarı üzerinde tepinen" kitleleri, "büyüklenmeye yeltenen cüceleri", yani Napoleon devrine karşılık XVIII. Louis'nin krallığını. Emerson hem şiirin aslını, hem de İngilizce çevirisini orijinal metne koymuş: "Mirmidons, race feconde / Mirmidons, enfin nous commandons / /upiter livre le monde / Aux mirmidons, aux mirmidons."
1791-1802 arasında Avrupa'da yürürlüğe konan 29 anayasanın üçü hariç (ikisi Cenevre biri de Polonya anayasasıdır) gerisi Fransız mü­dahalesinin sonucuydu. Böylece net biçimde konuşacak olur­sak, Amerika dışında ve belki de küçük bir devlet olan Cenev­re hariç iç dinamiklerle gelişmiş tek devrim Fransa'da olmuştu. Bundan da önemlisi, Fransız Devrimi öteki devrimlerle kar­şılaştırıldığında çok daha ileri gitmişti. Bu ileri gidiş onun sâdece daha şiddetli, daha radikal, daha demokratik, daha uzun süreli olmasında değil ama aynı zamanda, Avrupa ve Amerikan devrimlerinde hiç sözü edilmeyen sorunlara ve sınıf ayrımlarına yer vermesinde görülmektedir.
Sayfa 229 - PdfKitabı okudu
Reklam
Kemalizm terimini ilk kez 8 Temmuz 1931 tarihinde yazdığı "Politika" başlıklı makalesinde kullandı. Bu tarihten itibaren de Kemalist ideolojiyi yorumlamaya çalışacaktı. "Kemalist" kavramının kimleri içine aldığını ve başlıca karakterinin ne olduğunu açıklamaya çalıştı. Bu çerçevede ilk olarak bağımsızlık ilkesini ele aldı.
Sayfa 203Kitabı okudu
Herzl 1904’te öldükten sonra Siyonist hareket Filistin’e odaklandı ve Osmanlı Sultanı ile görüşmeleri yoğunlaştırdılar. Haim Weizmann 1914’te Fransız Siyonistlerle yapılan bir toplantıda “bir ülke var insanları yok, diğer taraftan Musevi insanlar var ve ülkeleri yok” dedi. İsrail’in ilk başkanı olacak adam şunu sordu, “o zaman taşı gediğine koymaktan başka ne gerekiyor, bu insanları bu ülkeyle birleştirmek için? Bu ülkenin sahipleri [Osmanlılar] inandırılmalı ve ikna edilmeli ki bu evlilik sadece [Musevi] insanlar ve ülke için değil, ama kendileri için de bir avantajdır.” Ancak 1. Dünya Savaşı, Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşüne, İngilizlerin Filistin’e girmelerine ve 1917’de Musevilere ulusal vatan sözü veren Belfur Bildirisi’ne neden olacaktı.
Üstün muradı anlatmakta bu çok kısır ifadenin hedefini çılgınca arayan bir oluş hasretinden başka bir delaleti yoktu. Bulunması gereken bizzat hayattı; asıl hayat... Onu bul da evvelâ yaşa, sonra yaz yazabildiğin kadarını... Burada yaşaya- bilmekle yazabilmek beraber... Garp âleminde, kendilerince yaşayabilenler, yâni duyup yazabilenler arasında,
Tüylerim ürperdi. Ben meyledemem azizim.
Bu öykünün başlığı “İğdiş edilmiş insanlar ülkesinde taşaklı kalmış biri” olacaktı. Ama bizde taşak sözcüğü de, yani şu hepimizin bildiği taşak da nedense ayıp sayıldığından, öyküye taşaklı bir başlık koyamazdım. Ben koyardım da öykünün yayınlanacağı derginin sorumlusu, başlığında taşak olan öyküyü yayınlamazdı. Peki, ne demeliydim? İşte yazıya “Önce öykünün adından başlamalıyım.” deyişim bundandı. Diyelim bir Fransız yada İngiliz yada Alman yazarı bu öyküyü yazacak olsaydı, ayıp olur diye taşak sözcüğünün Fransızcasını, İngilizcesini, Almancasım yazamıyacaktı da Türkçe olarak “Taşak” diye mi yazacaktı? Taşağa taşak diyememek bana dil ikiyüzlülüğü geliyor. Evet “oruspuya oruspu denilemez!” diye bir söz vardır ama, bu sözü bir kadına söylemek onu aşağılamak olacağı için yasayla önlenmiştir. Oysa bir taşağa taşak demek, hiç de taşağı aşağılamak değildir ki...
Sayfa 124 - İğdiş Edilmiş İnsanlar Ülkesinde Ayıp Yeri Yerinde Kalmış BiriKitabı okudu
Reklam
Cemil Topuzlu’nun komik bir anısı ;
Uzatmıyalım, emirnamemi alıp hastahaneye gittim. Fakat kapıdaki fevkalâdelik nazarı dikkatimi celbetti. Her yer silinmiş süprülmüştü, antre kalabalıktı. Ben, bunları tabiatiyle üstüme mal etmiyerek Başhekim Mehmet Paşanın odasına girdim. Emirnameyi verdim. Mehmet Paşa, bunu okur okumak kahkahayı basmasın mı! Hem de nasıl, adamcağız, kasıkları çatlarcasına gülüyor, gülüyor, gülüyor… Bu zaviyet karşısında, alınmış, kızmağa başlamıştım. Öyle ya, ne emirnamede, ne de bende gülmeyi icap ettirecek bir şey yoktu!… Muhatabım, mâfevkim olmasına rağmen - ben o zaman Kolağası idim dayanamadım. Niçin güldüğünü sordum. Mehmet Paşa daha çok gülmeğe başlamasın mı?!… Nihayet, başhekim, kapıçuhadarını çağırttı : -Lâfı kulağınla dinle, bak, imparator değil, operatör imiş, dedi. Meğer meselenin aslı şuymuş: Kapıçuhadarı bir gün evvel herhangi bir idarî sebeple Sıhhiye Reisinin nezdine gönderilmiş. Reis : Yarın sizin hastahaneye operatör gönderiyoruz, demiş. Zavallı kapıçuhadarı ömründe ilk defa işittiği bu sözü imparator şeklinde anlamış, O sırada Alman Kayzeri Wilhelm II nin akrabasından adlı bir Fransız müdür tayin edilmiştir. bir prens de İstanbul'a hekime: gelmiş bulunuyordu. Adamcağız, koşa koşa Baş hekime Yarın hastahaneye imparator geliyormuş, haberini vermiş. Başhekim de, kapıçuhadarı gibi yanlış anlamış, Wilhelm'in akrabası olan prens İstanbul'da ya, o gelecek diye düşünmüş… İstikbal hazırlığı yaptırmış! Gele gele de ben gelmişim!
... "devlet benim"i XIV. Louis söylememiştir. Peki bunu eğer o söylemediyse, insanlar neden onun söylediğini sanırlar? Bunun suçlusu Voltaire'dir. Fransız kralının biyografisine bu uydurma sözü o eklemiştir.
Sayfa 129 - Milliyet YayınlarıKitabı okudu
Mayıs 1788’de, meclisleri yeniden şekillendirip güçlerini azaltmak için Maupeou'nunkine benzer bir giri­şimde bulunuldu. Kamunun desteğini kazanmak için kimi daha geniş kapsamlı yasal ve kurumsal reformlar devreye sokuldu; fakat bu reformlar da artık tüm ülkeyi saran isyan dalgasının gölgesinde kaldı. Reformlar etkisini gösterir göstermez Genel Meclis'i yeniden oluşturma sözü bile dik­kate alınmadı. Ve, Ağustos ba§ında, krallığın her zamanki kısa vadeli kredi kaynaklan daha fazla borç vermeyi reddedince, Brienne yönetiminin kaderi de belirlenmiş oldu. 16 Ağustos'ta hazineden yapılan ödemeler askıya alındi. Bu, 30 yıl boyunca birbiri ardına göreve gelen bakanların en­ gellemeye çalıştığı iflastı. Brienne, Necker'in yeniden gö­reve getirilmesini önererek istifa etti. Cenevreli mucizeler yaratıcısının zafer edasıyla göreve döner dönmez yaptığı ilk şey, Genel Meclis'in 1789'da toplanacağını ilan etmek oldu. Ulusal Temsilciler Meclisi'nin kurulması, mutlak mo­narşinin sonu anlamına geliyordu. Mutlak monarşi en so­nunda beklenen kurumsal ve kültürel felce uğramıştı. Re­form planları da beraberinde suya düştü Genel Meclis'in ne yapacağını, hattâ nasıl oluşturulup üyelerinin nasıl seçileceğini hiç kimse bilmiyordu. Fransız Devrimi bu boşlu­ğu dolduran süreç oldu.
Sayfa 57 - PdfKitabı okudu
606 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.