Yani bu ekmek, domates, tuz için çalışanları görüp de kafalarında ne bir sual ne bir cevap ne bir çareihal, hülasa bir kelime çıkmayan insanlar... Bunlar yalılarına rahatça dönüyorlardı. İştahları kaçmadan yemek yiyorlar, balkonlarda ‘çeşit’ cıgaralardan tüttürüyorlar, vapurlara çoluk çocuk Fransızca nidalar işaret ediyorlar, radyolarının düğmesini Paris’e getiriyorlardı. Bazıları da bol sofradan kalkarken:
_ Allahım, olmayanlara da ver diyorlardı.