Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Basına manşetlik cümleler verirdi. Slogan şeklinde, akılda kalıcı kelimeler seçerdi. Çünkü, gazetecilik yönü vardı. 1918'de İstanbul'da "Minber" adıyla gazete çıkarmıştı. "Hatib" takma adıyla köşe yazıları yazardı. Askeri kimliği nedeniyle gerçek adıyla yazması yasaktı. Istanbul hükümetini eleştiriyordu. Bir yazısında Damat Ferit paşa hakkında "cahil, müsibet, saygısız, küstah, gaflet içinde, gülünç, kitap okumaya muhtaç" gibi benzetmeler yaptı. Şak... sansürlendi! Gazetenin o sayısı toplandı.
Sayfa 296Kitabı okudu
Böyle olanlar da yok değil
Gazetecilik demek hakikati ortaya çıkarmak değildi. Benim lise öğrencisiyle hayal ettiğim gibi toplumu konuşmaya, günahlarıyla yüzleşmeye çağıran, insanları utançtan kurtarıp özgürlüğe taşıyan bir meslek hiç değildi. Gazetecilik olmayan bir gerçeği kurgulamaktı. Sonra da kurgulanan gerçeğe herkesin inanmasını ve hatta boyun eğmesini izlemekti.
Reklam
Türkiye'de her ortam herkese yaşama şansı vermiyor, hatta öyle ki zaman zaman tahammül etmesi zor koşullar sunuyor. Gazetecilik de öyledir.
Gazeteciliğe ne gerek var. Biraz küfür, biraz politik dedikodu, biraz üstsüz, çok çok ilan. Çok çok cıncık boncuk, al sana gazete. Hani memleketin üst üste yığılan dertleri. Açlıklar, yokluklar, eşitsizlikler. İşçilerin, köylülerin, dar gelirlilerin çektikleri… Daha doğrusu gazetelerin ülkenin yaşamının tümüyle ilgilenmesi. Bir ülke, hele Türkiye gibi bir ülke çok zengin, çok ilginç bir ülkedir. Gazetelerle ülke insanlarının etle kemik gibi biribirleriyle kaynaşması… Gazetecilik zor iştir, zor. Incık cıncık vermekse kolay. Veriyorlar otomobili, veriyorlar katı, veriyorlar incik boncuğu… Veriyorlar… Vermeyi kesince de tirajlar eskisinden beter hale geliyor. Gene döküyorlar milyarları… Televizyon reklamları, reklamları… Kesince gene tirajlar yerinde…
Gazete, okuyucusunu kendi yetiştirir. Politikayı bile bir dedikodu arenasına çevir. Gece gündüz aynı kişilerin aynı tür sözlerini, dedikodularını yaz ha yaz. Milleti canından bıktır. Gazetecilik adına hiçbir yenilik getirme. Gazeteciliğin de bir yaratıcılık olduğunu aklından bile geçirme. Sonra gazete yerine piyango ver halka… Piyangona da cıncık boncuk koy. Otomobil, lüks katlar, pırpır uçakları, kahve paketçikleri, bilezikler koy. Halk seninle, cıncık boncuklarınla nasıl dalga geçiyor, kulaklarını tıka. Hani halkın gözü, kulağı, burnuydun… Seninle dalga geçenlerin üstüne gelen dalgasından bile haberin olmasın…
Yurt gezilerine çıkmadan önce sınava hazırlanır gibi hazırlanırdı. Konuşmalarını bizzat yazardı. Ezberlerdi. Kâğıttan okumazdı. Beş ayrı şehirde beş konuşma yapacaksa, beşinin de içeriği birbirinden farklı olurdu. Asla tekrara düşmezdi. Hiçbir yerdeki cümlesi, bir başka yerdeki cümlesine benzemezdi. Basına manşetlik cümleler verirdi. Slogan şeklinde, akılda kalıcı kelimeler seçerdi. Çünkü, gazetecilik yönü vardı.
Sayfa 295Kitabı okudu
Reklam
Her şeyden evvel Türkiye insanı tartışmayı bilmez. Fikir ayrılığına düştüğü bir başka kimse ile ortak bir doğru aramak için değil, kendi bildiğinin doğru olduğunu empoze etmek için tartışır. Bilgisi az olduğundan, kendi bildiklerinin kesin doğru olduğunu sanır. Bilginin nasıl üretildiğini bilmediğinden, gözlem ile uyumluluk, bir ifadenin doğru
O sırada DYP'nin ikinci adamı olan Hüsamettin Cindoruk benim halamın oğlu.
Sayfa 213Kitabı okudu
Erol Bey (Simavi) ilginç, alçakgönüllü biriydi. Çevresine güvenir, çevresi de çoğunlukla onu aldatırdı. İstanbul'da Marmara Etap Oteli'nde yaşıyordu. Evi orası olmuştu. Otelin yarım katını tutmuş, odaları birleştirmiş, düzenini orada kurmuştu. Birkaç kez sofrasına oturdum. Herhalde İngiltere kraliçesinin sofrası o kalitede olabilirdi.
Sayfa 142Kitabı okudu
... Bir yazı hiçbir zaman ideal biçimini almaz. Onu farklı zamanlarda isterseniz elli kez okuyun, mutlaka bir yerlerini beğenmezsiniz.
Reklam
Türk milletinin herhalde geleneği olsa gerek, birlikte resim çektirirken yanınızdaki tanımadığınız kişi ve kişiler size mutlaka belden veya omuzdan sarılıyor. Siz de sarılmak zorunda kalıyorsunuz. Türkiye'de yaşadığımız şu olaylar nedeniyle bazen de düşünüyorum: "Yav ben binlerce insanla sarmaş dolaş resim çektirdim. Ya bunlardan biri mafya babası, hayalici, kaçakçı, dolandırıcı, aranan karanlık tip vesaire ise!.. Düşünün öyle bir fotoğrafımız piyasaya sürülmüş ve ondan sonra öp babanın elini! Kendini savun!
Geri199
1.500 öğeden 1.486 ile 1.500 arasındakiler gösteriliyor.