Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Daha aşağıya inip Lale Sineması'nı geçince, büyük mağazaların özenle düzenlenmiş, parıltılı vitrinlerinin önlerinde, mukavva kutulardan yaptıkları tezgahlarda kağıt mendil satan çocuklarla karşılaşıyorum.Çoğu ilkokula bile gitmeyen, beş altı yaşlarında çocuklar bunlar.Civar hanlarda kapıcılık ya da çaycılık yapan insanların çocukları olmalı diye düşünüyorum.Daha bugünden atılıyorlar yaşam kavgasına. Bu onların kişiliklerini nasıl etkileyecek? Yırtıcı, tuttuğunu koparan, başarılı kişiler mi olacaklar? Yoksa geleceğin gözü kara dolandırıcıları mı?
Sayfa 168
"telsizci hamdi ayın yirmi dördünde nairobi’de ol ilk yağmurlarla birlikte geleceğim eğer ben gelemezsem yağmurlar gelecek otelin penceresinden duyabilirsin akdeniz polisi telsizci hamdi’yi arıyor dün gece şu masada beraber içmiştiniz hani cebinde hiç büyük para taşımayan boynunun üstünde başı fevkalâde eğreti hani gözlükleri
Reklam
UNUTULMAZ AŞK REPLİKLERİ
... Bak, sana bir hikaye anlatacağım Toto. Bir zamanlar krallığın birinde bir kral güzel prenses için bir ziyafet verir. Kapıda bekleyen bir asker kralın kızını görür ve bir çırpıda aşık olur. Fakat kralın kızının basit bir kapı görevlisiyle ne işi olabilir? En sonunda asker prensese ulaşır ve artık onsuz hayatının bir anlamı olmadığını söyler. Prenses askerin aşkından etkilenir. "Eğer balkonumun altında hiç hareket etmeden yüz gün yüz gece bekleyebilirsen senin olabilirim." der. Asker kabul eder ve prensesin balkonunun altına gider. Bir gün, iki gün, üç gün, yirmi gün, otuz gün... Her gece prenses dışarı bakar, ama o kımıldamaz bile. Yağmurda, rüzgarda, karda... O hep oradadır. Kuşlar kafasına pisler, arılar sokar, ama o kımıldamaz. Doksanıncı günden sonra taş kesilmiş bir vaziyette gözlerinden akan yaşları zapt edemez. Uyumaya bile dermanı kalmamıştır. Tüm o günlerde prenses onu camından seyreder. Ve doksan dokuzuncu günün akşamında asker sessizce çekip gider oradan. Bu hikayenin ne anlama geldiğini sorma. Çünkü ben de bilmiyorum. Eğer bir gün anlarsan sen bana söylersin. (Cennet Sineması)
Sayfa 97 - Carpe Diem
PİS MORUĞUN NOTLARI’NDAN SEÇMELER  
“HİÇ OLMAZSA o bir BEYEFENDİ! ve ÖYLE yorgun ki! onun için üzülüyorum.” “NEDEN yoruluyormuş! Los Angeles Belediyesi için çalışmaktan mı?” “bir drive-in sineması var ve gece çalışıyor, istirahat edemiyor.” “ben de domuzun götüyüm!” dedim. “kesin öylesin,” dedi tatlılıkla, ama o gece saksılar iki kere devrildi.”
FİLM TAVSİYESİ: OTOBÜS ( KÜLTÜR ŞOKU )
Künye:[1] Senaryo,Yapımcı,Kurgu: Tunç Okan    Görüntü Yönetmeni: Güneş Karabuda  Yapım Yılı: 1974    Tür: Dram, Komedi, Polisiye, GerilimOyuncular: Tunç Okan, Tuncel Kurtiz, Björn Gedda, Oğuz Arlas, Aras Ören, Hasan Gül Müzik: Zülfü Livaneli  Yapım: Türk/İsveç Ortak Yapımı
Uzak:Kış Masalı
İlk olarak , Uzak izleyiciye bizzat görme ediminin kendisine dair envai çeşit imge sunar. Biz filmin izleyicileri Yusuf’u görürüz; Yusuf’u şehir manzarasını incelerken görürüz, ne gördüğünü görürüz; Yusuf’u sokakta kadınlara bakarken, ağaçların, duvarların arasında saklanırken, aptal aptal kadınları gözetlerken görürüz; Mahmut’u çıkmak istemediği şehri pencereden seyrederken izleriz; balkonda sigara içerken, Mahmut’un gözlerini uzaklara diken Yusuf’u izleyişini görürüz; Mahmut gece porno izlemeye başlamadan önce Yusuf’un odasına gidişini izler, dönerse diye tetikte bekler, döndüğündeyse hemen kanalı değiştirir ve yeni açtığı bu eski Yeşilçam komedisini Mahmut da izlemeye başlayınca, ne zaman gidecek diye gözünün içine bakar. Filmin izleyicileri olarak bakanlara bakarız, neye baktıklarına bakarız; bakma ediminin kendisine bakarız; izleyenleri izleriz, gözlemleyenleri gözlemleriz, dik dik bakanlara gözlerimizi dikeriz, insanların birbirlerine bakışlarına bakarız. Ceylan görme biçimlerinin teferruatlı bir kaydını, ansiklopedik bir kaydını sunar. Bu bir zaman-imgeden ziyade “nazar nazariyesi”, imgenin, bakışın, hatta teorinin teorisidir. Bir zaman-imgeden ziyade kelime oyunu ve buyruktur: Durağan halde izle.
Reklam
Ağustos 2017-2018
1) Ahmet Arslan - İslam Felsefesi Üzerine 2) A.G. Roemmers - Genç Prensin Dönüşü 3) Amin Maalouf - Arapların Gözünden Haçlı Seferleri 4) Anthony Burgess - Otomatik Portakal 5) Arthur Schopenhauer - Okumak, Yazmak ve Yaşamak Üzerine 6) Arzu Kadumi - Gazoz Kapakları Birliği 7) Ayşe Şasa - Bir Ruh Macerası 8) Balzac - Goriot Baba 9) Banu/Onur
Persona (1966)
Ingmar Bergman'dan müthiş bir başyapıt! Ne zamandır erteleyip durduğum Persona'yı sonunda izledim ve uzun zamandır izlediğim en acayip, en beyin gıcıklayıcı film olduğunu söylemeliyim. Çekimler mükemmel, sembolik biçimler çarpıcı. Siyah beyaz olmasına rağmen hiç sırıtmaması gerçek sanatın ölümsüz olduğu savını destekliyor, 1966 yahu 52 yıl önce!
Şehirleşmiş Bireyler
Bir yanda, uzun zaman önce kasaba köklerini geride bırakmış olan kozmopolit Mahmut vardır; reklam fotoğrafçısı olarak İstanbul'da kendisine bir yaşam kurabilmiştir; dairesinin duvarlarını kitaplar ve CD'lerle kaplamıştır; caz kulüplerini araştırır, klasik müzik sever, gece geç vakit Tarkovski filmleri izler; Yusuf pornolarını bulacak olsa utanacak bir tiptir; ahbaplarıyla fotoğrafçılığın kaderini tartışır; internette dolaşır ve Marlboro Lights içer; boşanmıştır, suratsız, hırçın, kinik, tenkitçi, tahammülsüzdür, sürekli arpacı kumrusu gibi düşünür. Mahmut duygusal bakımdan bilgisiz modern metropol erkeğinin en mükemmel örneğidir.
Sayfa 83 - Metis Yayınları
155 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.