Birinin önünde çıkacağı beş alçak merdiven basamağı bir başkasının önünde tek ama o 5 basamağın toplamı kadar yükseklikte bir basamak olması gibidir bu. Birinci kişi yalnızca bu beş basamağı değil daha yüzlercesinin ve binlercesinin üstesinden gelecektir ve çok yorucu bir yaşam sürmüş olacaktır ancak çıktığı basamaklardan hiçbiri onun gözünde ikinci kişi için o tek, ilk, yüksek, sahip olduğu bütün güçleriyle tırmanılması olanaksız, ne yukarı ve elbette ne de dışına çıkabileceği basamağın taşıdığı anlamı taşımış olamayacaktır.
Yunan Antikitesi'nden "tarihi referanslarımız" olarak söz etmem kuşkusuz birçok okuyucuma garip gelecektir. Etnik vurgulu bir kültür egemenliğinin neredeyse Türk olmayan her şeyi "öteki" olarak damgaladığı bir ortamda böyle bir iddia elbette şaşırtıcıdır. Fakat , yanlış mıdır?
Nurettin Topçu’ya ait olan bu eserin bir bölümünün tafsilatlı mütalaası olup umumi bilgileriyle başlayacağım incelememde kimi alıntılar da paylaşarak üzerinde bir miktar tefekkür ederek ilerleyeceğim. Bunun için evvela şunu söylemem gerekiyor; hani kitap okuyan insana duyulan bir saygı vardır ya; hakiki kitaplar okuyan ve bunu idrak ederek,
En büyük feminist polemiklerinden biri olduğu söylenir Kendine Ait Bir Oda. Bunu bir polemik etiketi ile etiketlemek ne kadar doğru olur bilmiyorum. Çünkü Virginia Woolf'un amacı, her türlü olumsuzluğa karşı yazı yazmaktır. Elbette, bize feminist yanını veriyor ama kelimeleri öfke ya da kızgınlık dolu değil, zaman zaman dengeli, mantıklı, alaycı ve hatta esprili.
Kadın olmanın zorluklarını anlatırken yazar, isimsiz yayınlanan ya da değer görmemiş hatta alay edilmiş kadın yazarlara da bir nevi saygısını sunuyor.
Jane Austen, Lady Winchisea, Margaret Cavendish, George Elito, Charlotte Brontë'den bahsediyor. Hatta Jane Eyre'den alıntı yaparak anlatımına devam ediyor. Shakespeare' e de güzel göndermeler yapıyor. Engelsiz bir zihin olduğunu düşünüyor.
Bir kadının yazabilmesi için kendine ait bir odaya ve paraya ihtiyacı olduğunu vurguluyor. Kendine ait bir oda çünkü bir kişiyi, bir kadın olarak kimliğini, bir kızı, eşi ya da annesi olarak kimliğine dair bir düşünür olarak tanımlayabildiği bir nefes alanına ihtiyaç duyduğunu belirtiyor.
Woolf'un değindiği bir nokta da; hiç kimsenin görüş alanımızı kapamamalı ve gerçeği göğüslemeliyiz. Tek başımıza yol aldığımızı, sadece kadınların ve erkeklerin dünyasıyla değil gerçeklikle ilişki içinde olduğumuzu. Karşımıza çıkacak olanakları beklememiz ve olanaklar karşımıza çıktığında hazırlıklı olmamız için çalışıp, çabalamalıyız.
Kitabın son cümleleriyle bitirmek istiyorum: "Ama inanıyorum ki, eğer bizler onun için çalışırsak, o ozan gelecektir ve bunun için çalışmak, yoksulluk içinde ya da tanınmadan da olsa çabaya değer."
ZEİGARNiK ETKISI
Rus Psikolog Bluma Zeigarnik, Berlin’de Doktorası için araştırma yaparken Profesörü Kurt Lewin, garsonların henüz hesabı ödememiş müşterilerin siparişlerinin detaylarını, hesabı ödemiş olanlardan daha iyi hatırladıklarını fark ettiğini söyler. Garsonlar siparişleri sadece servis süresince hatırlıyorlar ve servisi
Ey arkadaş! Demek, bu muvakkat memleket bir tarla hükmündedir. Bir talimgâhtır, bir pazardır. Elbette arkasında bir mahkeme-i kübra, bir saadet-i uzma gelecektir.
"Saray istediğini yapıyor. Fakat böyle devam edemez bu. Bu topraklar çiftlik değil,millet malıdır. Elbette beklenen büyük gün gelecektir. Türk,esir yaşamak için doğmamıştır."
"Saray istediğini yapıyor.Fakat böyle devam edemez bu.Bu topraklar çiftlik değil,millet malıdır.Elbette beklenen büyük gün gelecektir.Türk,esir yaşamak için doğmamıştır."
Hangi şeye dikkat etsen şehadet eder ki: Bu fânîden sonra bir bâkî var...
Ey arkadaş! Demek, bu muvakkat memleket bir tarla hükmündedir.
Bir tâlimgâhtır, bir pazardır.
Elbette arkasında bir Mahkeme-i Kübrâ, bir saâdet-i uzmâ gelecektir.
Hani sözünü tutmak, emaneti korumak; hani iyilik? Korkarım, sonunda hayırlı işler de ortadan kalkacak. iyiliğin başı gitti, elbette sonu da gidecektir. Kötülüğün önü geldi, sonu da gelecektir.