Sana Yahudileri anlatayım. Bir keresinde, savaşın ilk aylarında hareket halindeydik ve bir geceliğine bir kasabada konakladık. Yahuda işkariyot gibi kızıl sakallı, korkunç bir ihtiyar Yahudi sinsi sinsi konakladığım yere geldi. Ne istediğini sordum. 'Efendim,' dedi, 'size bir kız getirdim, henüz on yedisinde güzel bir genç kız. Sadece elli frank.' 'Teşekkürler,' dedim. 'Getirdiğin gibi götürebilirsin. Hastalık kapmak istemiyorum.' 'Hastalık mı!' diye bağırdı. Hastalıktan korkmanıza gerek yok. Bu kendi kızım!' Al sana Yahudi milleti.
Bu genç hanımın had bilmezliğinin bir sınırı yok muydu?! Bir meslektaşımmış gibi konuşuyor -bir klinik şefi, otuz yıllık deneyime sahip bir doktor gibi- henüz okullu bir kız değil sanki!
“Sakin ol, Josef!” diye kendine nasihatte bulundu.