Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
"İslam'a göre bu görüşlerden hangisi doğ­rudur? İslam böyle bir hoşgörüden yana mıdır, değil midir? Gerçek İs­lam bunlardan hangisidir?"
Sayfa 84 - Henkel
Şekilsel kısma sarık, cübbe ve sakalı da eklemeyi boyun borcu bilirim :)
''Şeriatın bir simgesi olarak karşımıza çıkarttığınız ve sözüm ona “özgürlük” ve “İnsan hakları” adına savunmaya çalıştığınız türbanından başka bu insanlara anlatacağınız hiç bir şey yok mu?... İslam Dini’nin hep şekilsel yanlarıyla uğraşacağınıza birazcık onun “ezoterik - batıni” tarafıyla uğraşabilseydiniz, inanın çok şeyler bulup
Reklam
AtaTürk'ten Mesaj.
Kısacık telgrafın içinde Atatürk, koskoca İslam tarihini bir cümleyle özetledikten sonra, geleceğe döner ve çağrıda bulunur. Sanki yarının kuşaklarına şu mesajı yollar: "Ey Asyalı, ey Afrikalı kardeş! Artık çağ değişmiştir. Çağımız bağımsızlık çağıdır. Tarih, ulusal bağımsızlıklara doğru akıyor, akacaktır. Halifelik etrafında birleşme düşüncelerini bir yana bırakınız. O artık tarih olmuştur. Ulusal bağımsızlık uğrunda koşunuz. Toplumların gerçek çıkarları, bağımsız devletler kurabilmelerindedir. Gerçek kurtuluş yolu budur. Silkinin, uyanın, vakit kaybetmeyin. Savaşımızın amacı, geriye degil ileriye dönük olmalıdır: Halifelik peşinde değil, ulusal bağımsızlık peşinde koşmalısınız. Bizleri birbirimize yaklaştıracak gerçek bağ, Halifelik bağı degil, bağımsızlık bağı olacaktır. Yarın bağımsız ülkeler olarak ilişkiler kuracağız, geliştireceğiz. Bugün dikkatler Halifelik üzerine toplanarak saptırılmak istenmektedir. Taşıdığınız boyunduruk sizlere unutturulmak istenmektedir. Dünya haritasına şöyle bir göz atınız ve üzerinde yeniden düşününüz: Yeryüzünde kaç tane İslam devleti vardır? Gerçek anlamda kaç tanesi bağımsızdır? Neden Asyalı, Afrikalı uluslar hala Müslüman olmayanların boyunduruğu altındadırlar? Ulema-i kiramın asıl düşüncesi bu olmalıdır; çagını yaşamış, ömrünü doldurmuş Halifelik değil. Evet, menfaat-i hakikiye... hükümet-i müstakile teşkilindedir."
Sayfa 231Kitabı okudu
Ana gâye bir binanın proje ve planını hazırlamak, halka da buna göre bina yapmalarını bildirmek ise, bu durumda binanın bütün bölümlerini gösteren ayrıntılı projeye ihtiyaç doğar. Ama görevli bir mühendis genel imâr plânını da gözönünde bulundurarak işi ele alırsa, bu mühendis söz konusu binayı mevzuata uygun şekilde inşa edecektir. Böyle bir durumda, bizim gözlerimizi mühendisten ve onun yaptığı binadan uzaklaştırarak, dikkatlerimizi projenin detaylarını araştırmaya vermemiz ve istediğimizi bulamayınca da dertlenmeye/şikayet etmeye kalkışmamız çok saçma bir hareket olur. Tıpkı bu örnekte olduğu gibi, Kur'ân-ı Kerîm bir detaylar kitabı değil; prensibler ve küllî kaideler/kurallar kitabıdır. Onun gerçek işlevi, İslâm dîninin fikrî ve ahlâkî esaslarını açık ve net bir şekilde ortaya koymak, aklî deliller getirerek, hissî teşviklerde bulunarak bu ilkeleri-kaideleri insanlar arasında yaymaktır. İslâmî hayatın pratik şekliyle ilgili detaylara gelince, Kur'- ân-ı Kerîm, hayatın her cephesini ele alan ayrıntılı kurallar ve yaygın esaslar koyarak insanı yönlendirmez. O, sadece hayatın her farklı alanı için geçerli ana ilkeleri belirler ve bazı noktaları aydınlatan işaret taşları yerleştirir. Bu işaret taşları, o alanda Allah'ın rızasına uygun esasların nasıl tesîs edilebileceğini detaylı olarak açıklayacak noktaları gösterir.
Bugün hepimiz 57 'İslam ülkesi'nden ve yönetimlerinden müştekiyiz. Bu hâl "Siz nasılsanız öyle idare olunursunuz" ve "Siz kendinizi değiştirmedikçe Allah sizin hakkınızdaki hükmünü değiştirmez" emri fermanlarının bir gereğidir. Demek ki tek kusurlu olan yönetimler değil, toplumlarımızın kendisi de...
Sayfa 1 - Kemâl ÖzerKitabı okudu
Mobbing Bank Diyor ki;
Beton Çıbanlar Yetişti Patladı Patlayacak İstanbul'a biz kötülük ettik biz! Kim dedi? İstanbul büyükşehir belediye başkanı olup sonra küresel proje ile ülkemizi yirmi yılda bu hale getiren zihniyet. Gün gelecek bu beton çıbanlar patlayacak altında kimler kalacak? Beton çıbanlar patladığında her taraf leş kokacak canlı ölü leşi gibi.
Reklam
İnsanlar arasında eşitlik ve kardeşlik Tanrı'nın insanı yaratmış olması koşuluyla mümkündür. İnsanların eşitliği, tabii (fiziksel veya zihinsel) değil, manevi bir gerçektir. Eşitlik, insanın eşit manevi değeri, insan haysiyeti, insan şahsiyetinin eşit ve esirgenemez değeri olarak mevcuttur. Tam tersine, bedensel, zihinsel ve sosyal bir varlık, bir grubun, milletin, sınıfın, politik sistemin mensubu olarak insanlar, hiçbir zaman eşit olmamıştır ve bu gerçek karşısında göz yummak faydasızdır. İnsanın maneviyatını -bu dinî gerçekliği- tanımıyorsanız, insan eşitliğinin gerçek temelini kaybedersiniz; eşitlik o zaman dayanaksız ve temelsiz bir kuru laftan ibaret kalır. Bu hâliyle insanlar arasında eşitsizliğin bariz gerçekliği karşısında, özellikle de insanın muktedir olmak ve hükmetmek, yanı eşit olmamak arzusu karşısında, bu eşitlik kavramı çöküşe mahkûm olur. Dinî bakış açısı terk edildiği vakit, geriye kalan boşluğu ırksal, etnik, sınıfsal ve siyasi kökenli pek çok eşitsızlik doldurur. İnsanın haysiyeti, ne biyoloji, ne psikoloji ne de genel anlamda bilim yoluyla bulunabilmektedir. Haysiyet, manevi türden bir mefhumdur. Bilim, "objektif bir gözlem" ile insanın eşitliğinden çok eşitsizliğini saptayabilmektedir, dolayısıyla "bilimsel ırkçılık" mümkün ve mantıklıdır.
Sayfa 78
6.cilt
1383. Abdullah İbni Amr İbni Âs radıyallâhu anhümâ'dan rivayet edildiğine göre, Nebî sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Benim tarafımdan (tebliğ edilen Kur'ân'dan) bir âyet bile olsa insanlara ulaştırınız. İsrailoğulları(nın ibretli kıssaları)ndan da haber verebilirsiniz. Bunda bir sakınca yoktur. Kim bile bile bana
Bir handikap daha: İslam'ı anlamamak
Müslümanca bakmak nasıl olur? Bu insanın görüşüne feraset kazandıran gizil bir güç mü var? Başka insanlar niçin Müslümanın gördüğünü görmesin? İslam'ın Batı kültürüyle uzlaşmaz durumunu bizzat Batı iyi bilir. Bu nedenle Batı, İslâm kültürünün ve Müslüman insanın enkazına bile tahammül etmekte zorlanır. İşte Müslüman bu durumun farkında olmalı... Bunun farkında olunursa farkında olmayanın göremediğini görebilir. Biz de bu nedenle olup bitenler bize göstermeye çalıştıkları gibi değil fakat nasılsalar öyle görülmelidir, diyoruz. Olup bitenleri gerçek mahiyetiyle değerlendirebilmek için Müslümanca bir konumda bulunmak gerekiyor, diyoruz.
Günümüz insanını ne bilgisizlik ne doğa ne de hastalık öldürecektir. Şimdiki muazzam ve silahlı uygarlığı yok etmekle tehdit eden tehlike yine insanın kendisidir. "O her zamankinden iyi yaşayabilir, ama nasıl yaşaması gerektiğini her zamankinden daha mı az bilmektedir?" İnsan kim olduğunu bilmeden başka bir şeyden nasıl söz edebilir?17
Sayfa 28 - Fecr Yayınları: 811 / 1. Baskı: Mart 2024
Reklam
6.cilt
2."De ki: Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?"  Zümer sûresi(39), 9 Allah Teâlâ bu âyet-i kerîmede ilmi övmekte, kıymetini ve üstünlüğünü bize açıklamakta, cehaleti ise yermekte, onun bir noksanlık, bir eksiklik olduğunu haber vermektedir. Âlim kişi Allah'a karşı itaatkâr olur; câhil isyankârdır. Bu ikisi birbirinin zıddı olup itaat fazilet, isyân ise düşüklük ve ahmaklıktır. Cehaletin her çeşidi dinimizde reddedilmiş ve kınanmıştır. Çünkü cehaletin her türünde küfür ve isyandan bir pay vardır. İslâm öncesi döneme câhiliye denilmesinin sebebi, bütün toplumun şirke dalmış olması ve putlara tapınmaları idi. Doğru bilgi ve ilim insanı şirkten arındırır ve Allah'a gerçek mânada kul olmaya yöneltir. Eğer böyle olmuyorsa, bu kişinin noksanlığına ve öğrendiği bilginin eksikliğine bağlanır. Bazılarının zannettiği gibi, câhil sadece okuma yazma bilmeyen değil, küfür ve inkârda sâbit kadem olandır. İlim ve bilgiden nasibi olmayan, mektep ve medrese görmemiş kimseler de ilim sahibi sayılmazlar. İslâm âlimleri bu âyeti delil göstererek, câhil bir erkeğin âlim bir hanımın dengi olmadığı için onunla evlenmesinin uygun olmayacağını belirtirler.
Tahran'da gezerken bir İslam devletinde değil; Batılılaşma yönünde ilerleyen bir şehirde gezindiğim hissine kapıldım. Sokaklar Coca Cola afişleriyle doluydu. Türkiye'de bazı kesimler tarafından propagandası yapılan Iran'la gerçek İran arasında çok büyük bir fark vardı. Genç İranlılarla sohbet ettikçe bu farkı daha iyi görüyor, hep rejimle ilgili şikâyetler dinliyordum. Iran'da Islam devleti adına yapılan, fakat İslam'ın ruhuyla hiçbir alakası olmayan uygulamalar gençleri İslam'dan uzaklaştırmaktan başka bir işe yaramamıştı.
Dinin Direği Namaz mıdır?
Namaz dinin direğidir hadisini hatırlayınca Tabii ki namaz diyoruz... Öncelikle namaz vaktinde eda edilmesi gereken bir fazladır. Kur'an-ı Kerim'in 123 yerinde Esselat şeklinde geçen, yöneliş ve dua anlamında kullanılır. Hatta denilebilir ki İslam'da en çok bilinen "Nüsuk" namazdır. Şöyle ki, Kur'an-ı Kerim'de nüsuk, ibadet ayrımı vardır ve namaz aslında ibadet değil, nüsuktur. O açıdan Dinin direği Müslümanlara mahsus yer ve zamanla belli önceden belirlenmiş hareketlerden oluşan ve onu yapan herkesin öyle yapmak zorunda olduğu nüsuk üzerine değil; tüm insanlığa mahsus yer ve zamanı belli olmayan önceden belirlenmiş hareketlerden oluşmayan ve onu yapan herkesin öyle yapmak zorunda olmadığı ve de hayatın içinde faaliyet şeklinde tezahür eden alan üzerine dikilmek icap eder. Aksi halde Dinin direği yaşayan hayatın ortasında değil Hayatın nispeten durduğu ve dışarıda bırakıldığı mabede dikilmiş oluyor. Bu ise gerçek hayat dininin tarzı İslam değildir. Bu hayatı değil tapınağı esas alan diğer dinlerin tarzına andırıyor. İlla bu dine bir direk arayacaksak bu Kur'an-ı Kerim'de geçtiği gibi "emrolunduğu gibi dosdoğru dürüst olmak" olabilir. Demek ki Dinin direği doğruluk dürüstlük ve adalet olmak icap eder. Aksi halde namaz gibi sadece Müslümanları ilgilendiren ancak camiye mescid'e gidenlerin görebileceği bir yere dikerseniz hayatın dışında düşmüş olursunuz. Bu nedenle direği herkesin ilgilendiren alana Hayatın tam ortasına dikmek durumundayız.
NUR RİSALELERİNDE İTİKADİ MESELELER
ÖLÜLERİN TASARRUFU "Özellikle, Allah adamı Hz. Abdülkadir, Gavs-ı A'zam, "ol" der "olur" dairesinin kutbu..."(1) "Hazret-i Mevlânâ (Halid-i Bağdadi) (K.S.) Hindistan'dan Tarik-ı Nakşîyi (Nakşi tarikatını) getirdiği vakit, Bağdat dairesi, Şah-ı Geylânî'nin (K.S.) ba'delmemat (ölümünden
Sayfa 477Kitabı okudu
TENASÜH...
- "Bu mesele, (tenâsüh) şimdi, Budizm'in, Batı formasyonu görünüşü şeklinde ortaya geliyor... "Mümkün" değil, "gerçek" diye incelenen... İslâm'da, tenâsühü kabul etmek küfürdür!.."
Sayfa 152 - 9.Levha, (Yeni Dünyanın Eşiğinde) -Tenasüh- İBDA YayınlarıKitabı okudu
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.