İnsanlar arasında eşitlik ve kardeşlik Tanrı'nın insanı yaratmış olması koşuluyla mümkündür. İnsanların eşitliği, tabii (fiziksel veya zihinsel) değil, manevi bir gerçektir. Eşitlik, insanın eşit manevi değeri, insan haysiyeti, insan şahsiyetinin eşit ve esirgenemez değeri olarak mevcuttur. Tam tersine, bedensel, zihinsel ve sosyal bir varlık, bir grubun, milletin, sınıfın, politik sistemin mensubu olarak insanlar, hiçbir zaman eşit olmamıştır ve bu gerçek karşısında göz yummak faydasızdır. İnsanın maneviyatını -bu dinî gerçekliği- tanımıyorsanız, insan eşitliğinin gerçek temelini kaybedersiniz; eşitlik o zaman dayanaksız ve temelsiz bir kuru laftan ibaret kalır. Bu hâliyle insanlar arasında eşitsizliğin bariz gerçekliği karşısında, özellikle de insanın muktedir olmak ve hükmetmek, yanı eşit olmamak arzusu karşısında, bu eşitlik kavramı çöküşe mahkûm olur. Dinî bakış açısı terk edildiği vakit, geriye kalan boşluğu ırksal, etnik, sınıfsal ve siyasi kökenli pek çok eşitsızlik doldurur.
İnsanın haysiyeti, ne biyoloji, ne psikoloji ne de genel anlamda bilim yoluyla bulunabilmektedir. Haysiyet, manevi türden bir mefhumdur. Bilim, "objektif bir gözlem" ile insanın eşitliğinden çok eşitsizliğini saptayabilmektedir, dolayısıyla "bilimsel ırkçılık" mümkün ve mantıklıdır.