Can
Andrey Platonov
Baktığını gören bir yazar , yada keskin bir kalem. Yazar ancak bu tarz sıra dışı cümlelerle tarif edilebilir.
Andrey Platonov’u okudukça kitaplarının, Stalin tarafından neden yasaklandığının çokta şaşırtıcı olmadığı görülmektedir. Gerçekleri göstermeyi hiçbir siyasetçi sevmez.
İngiliz Sanat eleştirmeni, yazar, filozof John
Nigâr Hacızade
Belaruslu gazeteci-yazar Svetlana Aleksiyeviç, savaşı, şahidin anlatma yükümlülüğünü, edebiyatını, ömrü boyunca yanı başında olan sesleri anlatıyor.
Kaybedilmiş Bir Savaş Üzerine: Svetlana Aleksiyeviç’in Nobel Edebiyat Ödülü
Nobel Edebiyat Ödülü’nün bu yılki sahibi Belaruslu yazar Svetlana Aleksiyeviç, 7 Aralık’ta ödül
6:1 Sonra Kuzu’nun yedi mühürden birini açtığını gördüm. O anda dört yaratıktan birinin, gök gürültüsüne benzer bir sesle, “Gel!” dediğini işittim.
6:2 Bakınca beyaz bir at gördüm. Binicisinin yayı vardı. Kendisine bir taç verildi ve galip gelen biri olarak zafer kazanmaya çıktı.
6:3 Kuzu ikinci mührü açınca, ikinci yaratığın “Gel!” dediğini
Ben
uzak yollu köy evinde doğdum
Damı gök zemini merhamet.
Burada öğrendim sevmeyi
Ve paylaşmayı gecenin rengini.
Burada sevdim uçuruma direnen kelebeği,
Burada ezberledim
Sahte Uzaylı İstilası Başlıyor mu ?
Dünya dışı yaşama inanır mısınız? Öyle ya da böyle varlar ya da yoklar. Günümüz dünyasında her şeyin sahtesi yapılıyor. Uzaylıların da sahtesi yapılamaz mı? Hatta yapılan sahte uzaylılara bazı kişilerin menfaatleri doğrultusun da dünya istila ettirilemez mi?
Eski çağlardan günümüze kadar tarihte dünya dışı
"Ailem" diye düşündüm; "ama ailem de yani karım ve çocuklarım da insan ve onlar da benim gibi ölüme mahkumlar. Ya bir yalanı yaşayacaklar ya da o müthiş gerçeği görecekler. Neden yaşamaları gerekiyor? Onları neden seveyim, ilgileneyim, yetiştirmeye çalışayım veya koruyayım? Onları da benim içimi dolduran ümitsizliği tatmaları için mi, yoksa birer ahmak olarak ömürlerini doldurmaları için mi? Onların çok sevdiğim için gerçeği saklayamam bu bilgiyle attıkları her adım da onları o gerçeğe götürecek ve o gerçek de ölümdü."
Edgar Allen Poe- "KOMPOZİSYONUN FELSEFESİ"
Charles Dickens; şu anda önümde duran bir notta “Barnaby Ruge”ın mekanikliği üstüne vaktiyle yaptığım bir incelemeye gönderme yaparak “Bu arada Godwin’in Caleb Williams’ı geriye dönerek yazdığını biliyor muydunuz? Önce kahramanını bir dizi güçlüğe bulaştırmış, ikinci cildi yazmış ve ardından
Eşikteki soğukluk bıraktığı gibi duruyordu. Ne içerden dışarıya, ne dışardan içeriye insan sıcağı geçmemişti. Kapının kolunda incecik bir buğu olmaz mıydı yoksa? Birden, yüzünün giderek kapısına benzediğini düşündü. Ne bir gülüş, gözlerinin fitiline yağ veren, ne de sesinin tarazına ipekler düşüren bir ılık dokunuş. İçinden başlayarak katılaştığını duyumsadı... Ağzında küf tadıyla açtı kapıyı. Önceki geceler tavana çizdiği resimlerden başka karşılayanı yoktu. Mezarı eşyalar olan tuhaf bir ölümdü içerde yalnızlık. Kendini sevdiği zamanlar bir hazine gibi görünen her şey acımasız bir yoksulluğa dönüşmüştü. Neye dokunsa bir çözülmenin tozu kalıyordu elinde. Koltukların insanı emen boşluğundan yataklara uzanan üşüme, sokakların ıssızlığından daha yıkıcıydı. Düşlerinden yonta yonta kurduğu gerçek çoktan ona sırtını dönmüş, bir solgunluk olarak gövdesine yapışıyordu. Üç boyutlu bir zamanı soyunarak uykulara varabiliyordu ancak. Zamanın, bir kişinin altından kalkamayacağı kadar büyük, zor ve akıl almaz bir hazine olduğunu, herkesin kabul ettiği gerçekliği parçalayarak öğrenmişti.
Sokrates'den Kafka'ya uzanan bir düzen eleştirisi.
At sineği Sokrates ve Böcek Samsa, farklı olmanın, düzeni eleştirmenin sonucu olarak at sineğinin de böceğin de sonu ölüm olur.
Geçen hafta kitap dostu grubumuzla birlikte Franz Kafka'yı konuştuk. Kafka'nın hayatı, kişiliği, eserleri ve edebiyattaki yeri ve önemi üzerinde durmaya çalıştık.
Aslı Tohumcu'nun daha önce Taş Uykusu,Şeytan Geçti ve Sevil de Sevme (idi herhalde) kitaplarını okudum. Ve şunu demiştim kendime okuduklarımdan bambaşka bir kalem... Abis'te de aynı bunu hissettim. Kitapta ortak payda ölümdü. Hikayelerinde intihar/şahsı öldürmek hatta birinin ruhunu öldürme (aile içi tacizi yaşayan birinin ruhu ölür diye düşünüyorum.) gibi konuları içeriyordu. Ve ne yazık ki gerçek hayatta 3. Sayfa haberlerine konu olan...Son kısım deneyseldi siz olsaydınız ne yapardınız /neyi seçerdiniz vs... Gene beni şaşırtmadı gerçekten kalemi çok farklı bir yazar.
“Eşikte soğukluk bıraktığı gibi duruyordu. Ne içerden dışarıya, ne dışarıdan içeriye insan sıcağı girmemişti. Kapının kolunda incecik bir buğu olmaz mıydı yoksa? Birden, yüzünün giderek kapısına benzediğini düşündü. Ne bir gülüş, gözlerinin fitiline yağ veren, ne de sesinin tarazına ipekler düşüren bir ılık dokunuş. İçinden başlayarak katılaştığını duyumsadı... Ağzında küf tadıyla açtı kapıyı. Önceki geceler tavana çizdiği resimlerden başka karşılayanı yoktu. Mezarı eşyalar olan tuhaf bir ölümdü içerde yalnızlık. Kendini sevdiği zamanlar bir hazine gibi görünen her şey acımasız bir yoksulluğa dönüşmüştü. Neye dokunsa bir çözülmenin tozu kalıyordu elinde. Koltukların insanı emen boşluğundan yataklara uzanan üşüme, sokakların ıssızlığından daha yıkıcıydı. Düşlerinden yonta yonta kurduğu gerçek çoktan ona sırtını dönmüş, bir solgunluk olarak gövdesine yapışıyordu. Üç boyutlu bir zamanı soyunarak uykulara varabiliyordu ancak. Zamanın, bir kişinin altından kalkamayacağı kadar büyük, zor ve akıl almaz bir hazine olduğunu, herkesin kabul ettiği gerçekliği parçalayarak öğrenmişti.”