[Çağdaş toplumumuz tanım olarak "görmeye dair" (scopiquel) bir toplumdur. Dürtü nesnesi olarak ve Gerçek'in alanından dışlanarak özneye kültüre girme izni veren bakış, bu toplumda bir gösteri hazzı formu altında geri dönüşünü gerçekleştirir. Üst-bensel emirlerden biri olan kendini göstermek ya da sadece varolmak için görmek hiç olmadığı kadar güçlüdür bugün. Toplumumuzun baskın cogito'ları bu yüzden "Öteki beni görüyor, öyleyse varım" ile ya da "görüyorum, öyleyse varım"la sınırlandırılır. ]
Daha iyi anlayabilmek adına Michel Foucault bize bunun güzel bir örneğini [Hapishanenin Doğuşu] adlı yapıtında, Jeremy Bentham'in panoptikonundan yola çıkarak gösterir. İlgili olan arkadaşlar oraya bakabilir :)
"Ben hep şimdiki zamanda yaşarım. Geleceği bilmem. Artık geçmişim de yok. Biri, her şeyin mümkün olmasıyla çöküyor üzerime, öteki, barındırdığı hiçbir şeyin gerçek olmamasıyla. Ne umutlarım var, ne de pişmanlıklarım."
#okudum
YORUM
Karacaoğlan'ın hayatına dair kesin bilgi ve belgelere raslanılmamakla birlikte, incelemeler bizi 15 yüzyıla kadar götürüyor.Bununla beraber 16. ve 17. yüzyıllarda da Karacaoğlan ismi ile kayıtlı birçok şiire rastlanmakta.Peki bu kitapta okumuş olduğum ve Karacaoğlan imzasını taşıyan şiirler bunlardan hangisine ait?Bu suale cevap
"Her insan işi gibi teori işi de aynı zamanda hem kafa ve hem vücut, hem ruh ve hem beden, hem sinir ve hem kas uğraşmasıyla gelişir.
Bir teoriye sırf düşüncesiyle, yalnız kafasıyla bağlı olup da, bütün ruhuyla ve maddesiyle, inancı ve yaşayışıyla toptan hayat ve mukadderatıyla (yazgısıyla) girişmemiş olan bir kimse, o teorinin hayati
Düşler, Kâbuslar ve Gelecek Masalları |4+/5|
Yakın zamanda okuduğum ikinci Doğu Yücel Kitabı. Öldüğünü Google’dan Öğrenen Adamı okuyup son kitabına baktıktan sonra şimdi Düşler, Kâbuslar ve Gelecek Masalları’nı okuyup ilk kitabına döndüm. Benim okuduğum Can Yayınları’ndan çıkan versiyonuydu ve eğer yanlış hatırlamıyorsam bu kitap yıllar öncesinde
OMELAS’I BIRAKIP GİDENLER
Yaz şenliği, deniz kıyısındaki parlak kuleli Omelas kentine kırlangıçları havalandıran çan sesleriyle geldi. Limanda salınan teknelerde bayraklar dalgalanıyordu. Kırmızı damlı evler ve resimlerle süslü duvarlar arasındaki sokaklarda, mazıların büyüdüğü eski bahçeler arasında ve ağaçlı bulvarların altında, büyük