-Öyle geliyor ki bana, siz yazarlar gitgide bütün bütün zaman dışında kalıyorsunuz. Evet, siz yazarlar, ressamlar ve aynı yolun yolcuları, hepiniz göz kamaştırmak amacıyla en anlamsız, en inanılmaz yenilikleri bulmak uğruna boş yere didinip duruyorsunuz, ama sizi izleyecek olanlar azaldıkça azalıyor ve kayıtsızlaştıkça kayıtsızlaşıyor. Hoş gör toksözlülüğümü, bir gün gelecek, önünüzdeki meydan tamamen boş kalacak.
-Yine de, yazdığımız iyi kötü öyküleri okuyacak kimse kalmasa da, sergiler bomboş dursa da, müzisyenler yapıtlarını boş koltuk sıraları önünde çalsa da, yaptığımız şeylerin, benim değil, benim gibilerin yaptıklarının… Evet, yazılacak öyküler, boyanacak tablolar, bestelenecek ezgiler, senin sözünü ettiğin bu saçma, çılgın, anlaşılmaz ve yararsız şeyler yine de insanoğlunun her zaman için son sınırı, gerçek onur sancağı olacak
Senin sözünü ettiğin bu budalalıklar yine de bizi hayvanlardan en çok ayırt eden şey olacak, son derece yararsız olmalarının hiç önemi yok, hatta aksine asıl bu nedenden önemi var. Atom bombasından, sputniklerden, uzay ışınlarından daha da çok önemi var. Bu budalalıklar ortadan kalktığı gün, insanoğulları, mağara çağındaki gibi çıplak ve yoksul zavallı solucanlar haline gelecek. Bir karınca yuvası veya kunduzların yaptığı su bendi ile modern tekniğin olağanüstü buluşları arasındaki ayrım küçücük bir ayrımdır, o kadar küçüktür ki, bu karınca yuvasına kıyasla…
–On dizelik kapalı bir şiir sözgelişi değil mi?