"Aşk, bir bedende iki kişi."
“Ey aşk...! bir mucize gerçekleştir şimdi
Şapkandan bir kumru havalansın
Bana öyle büyük ki bu kalp,
Gelsin yüreğime yuvalansın”
Kitabı okurken sımsıcak bir yürek buldum. Yaşam kavgasının molalarında, sıcacık bir poğaça, buğusu üstünde demli bir çay, sevgi ve vefayla beslenmiş hoş bir muhabbet, zifiri
Ne de olsa bu uygulamayı hiçbir yakınım kullanmıyor ve bu yazdıklarımı göremeyecekler. Bu yüzden burada içimi boşaltmak istiyorum. Şu an bu satırları ağlayarak yazıyorum. Çünkü çok yoruldum. İnsanlar beni çok yordu. Artık hiçkimseye güvenemiyorum. Sürekli en değer verdiğim, onlar için çok fazla fedakarlıklar yaptığım yakınlarım tarafından darbe
Hangi tür ile başlayan sorulardan nefret ediyorum!
Kitap, film, müzik hiç önemli değil!
İnsan sevdiği şeyin neden yalnızca bir türüne bağlı kalır ki?
Neden polisiye ile sınırlı kalsın okuma yolculuğum?
Ya da neden Klasikleri okurken güncel yazarları okuyamayayım?
Neden amacım yalnızca edebi lezzet ya da felsefe, psikoloji bilgisi olsun?
Erich
"LEYLİM" bir insan sevdiğine en güzel nasıl seslenebilir? Hem onun adından uzaklaşmadan hem de kendi kalbini katarak nasıl çağırabilir ki? Bir Ahmed Arif'in Leylim'i olmak nasıl bir duygu? Peki ya, Leylim'in Arif'i olamamak? Böyle diyordu Leyla Erbil'e, Leyla'sına Leylim, Sevgili Canım, Canım Leylâm, Ömrüm diye başladı mektuplarında
Sinema-edebiyat ilişkilerindeki başarılı yapımları, tavsiye film listesi haline getirmek için öncelikle
Edebiyat Atlası ‘ndan bir alıntıyı daha önce paylaşmıştım.(#46533729)
Romanlardan sinemaya aktarılan filmlerde eserin aslına ne kadar sadık kalındığı yoruma açık olmakla birlikte
Maviye olan sevdamı düşünüyorum günlerdir.
Ne muhteşem şey, mavinin hem gökyüzüne hem denize yakışması. İkisininde ayrı gibi görünüp ufukta birleşmesi ne tuhaf.
Nesini seviyorum mavinin bu kadar, uçsuz bucaksız olmasını mı derinlere indikçe daha derine gitme hevesini mi?
Yıllardır bunu aradım derbeder, En derin ne kadar derin ?
Sonra arkamı dönüp baktım kıyıya, tek renk maviydi. Düz bir çizgi kalmıştı dünya herkesten her şeyden uzaktaydım.
Gördüğüm tek renk mavi işte nihayet ve seni düşündüm sonra. Her şey dağıldı bir anda ne gökyüzünün ne denizin bir anlamı kaldı. Meğer ben seni aramışım derinlerde, En derinlerde sen varmışsın. Sen varmışsın her şeyin sonunda. Sana çıkıyormus tüm yollar. Sana yazılmış tüm şarkılar. Meğer maviye olan sevdam çölde kum tanesiymiş seninkinin yanında...
Beni kollarının arasına alsaydı, bana yalvarsaydı, "Sen benim için yaratılmışsın Lulu, seni seviyorum, gitme " deseydi, bu dileğini yapardım, kalırdım, evet onunla kalırdım, bütün yaşamım boyunca, onu hoşnut etmek için.
Kadını anlatacak bir şiir yazacaktım… Ama olmadı! Yazdım, sildim, tekrar yazdım, tekrar sildim… Beceremiyorsun, dedim kendime..! Kadın başka, kadın hep b/aşka!
Zaten kadın, bir şiirin ilk mısrası değil miydi? '‘ Kadınım '’ diye başlardı hep… ‘' Güzel kadınım, bu gece hangi gülü sunacaksın bağından? '’ Ve bir romanın tam ortasına bağdaş
Dili çok güzel, sade ve akıcı. Altı çizilecek ve alıntı yapılabilecek yığınla satır dolu bir kitap. Şahsen ben okumaktan büyük keyif aldım, yaşamın her alanından izler buldum. Hiç bitmesin istediğim “Bir Delinin Senfonik Dokundurmaları” isimli şiirini aşağıya alıyorum.
-Sevgi,
Kilidi olmayan tek hazinedir.-
-Sevgisiz kalp ışık girmeyen mabet
Merhaba canımmm dostlarımm. Gününüz güzel geçmiştir şu ana kadar umarım. Ve malum gün daha bitmedi. O yüzden gecenizin de güzel geçmesini diliyorum şimdiden. Kitabın kapağına bakalım ilk olarak siz ne görüyorsunuz bilmiyorum hiç. Ama ben üzgün, kırgın, belki biraz da kızgın ama kızgınlığı en çok kendine olan bir adam görüyorum. Bu kitap adından
Işığında iyi bir şeyler yakaladığınız ateşe bütün kömürü boşaltın diye bir söz söylemişti arkadaşım galiba yazarımızda çok ışık gördüm.
Kalemi susmasın inşallah.
Öncelikle incelemeye başlamadan belirtmek isterim aşka inanmayanlar okumasın.
Erkekler sevmez, erkekler ağlamaz diyenlerin yanıldığını ortaya çıkaran kısa bir hikaye
Aslında
Bazı geceler vardır, insanın konuşma hakkının elinden alındığı. Tek başına ve ne yapacağını bilemez bir haldeyken olur çoğunlukla bu. İçindeki- hayır beynindeki değil içindeki- binlerce şey sınırları parçalayıp çıkmak ister, ama söz vermiştir bir kere doğaya- kendi doğasına. Soğuk ve şekerli bir dünyada kalsaydım keşke diye düşünür, bazı