Öncelikle yazardan bahsetmek istiyorum. Kitabın yazarı Charlotte Bronte. Yazar kendi hayatından bazı parçaları bu kurgu yoluyla bizlere aktarmakta. Yazarın kız kardeşi Emily Bronte'nin Uğultulu Tepeler klasiğini hepiniz duymuşsunuzdur. Bahsettiğim yazarlar üç kız kardeş, hepsi yazar ve o dönemde -yine- erkek egemenliği baskın görüldüğü için kendi kitaplarının okunmayacağı düşüncesiyle, takma erkek isimleriyle eserlerini yayınlamışlar. Kitabın konusuna gelirsek; aşk klasiklerinin baş yapıtlarından biri. Romantizm ve Viktorya Dönemi kendini baskın olarak gösteriyor. Adından da anlaşıldığı üzere baş karakterin ismi Jane Eyre ve bu karakterimiz zorluklarla, öksüz bir çocuk olarak büyüyor. Olayların ayrıntılarına girerek kitabın tadını kaçırmak istemiyorum ama Jane, Bay Rochester'in evine mürebbiyelik yapmak için gittiğinde; zorluklardan sonra gelen mutluluğu, aşkı burada bulur. Kitabın ana fikrine gelecek olursak; erkeklerin kadınlardan üstün olmadığını, kadınların ise gerekli durumlarda seslerinin çıkması gerektiğini, zorlukların üstesinden bazı güzel ve önemli tesadüflerin gelebileceğini, dış görünüşün hiçbir zaman önemli olmadığını, üzgün olduğumuz zamanlarda illa ki mutlu rolü yapmamız gerekmediğinin ve duygularımızı gizlemeyip açıklığa kavuşturduğumuzda bir şey kaybetmeyeceğimizi okuyucuya iyi aktarıyor. Benim gibi klasikleri seven biriyseniz, kesinlikle bu kitabı okumanızı tavsiye ederim.
Jane EyreCharlotte Brontë · Martı Yayınları · 201331,1bin okunma
Herkes bilsin çok güzel bir kitap okudum…
Nereden, nasıl, hangi şekil kitap hakkında düşüncelerimi anlatacağımı bilemiyorum. Bir kentteki bir devrin başarılı bir şekilde anlatılmasını mı anlatayım, takıntılı, hayatını güzel bir kadına indekslemiş ve çevresindekilerin ne diyeceğini artık hiç önemsemeyen aşık bir adamı mı anlatayım, yoksa güzel,
Birinci kitap beklentimi o kadar üst çıtalara çıkartmıştı ki... Galiba daha üstü olamaz diyordum. Ama bilin bakalım bu hangi yazar? Tabi ki Nagila ve ondan da bundan daha azını beklemek hata olurdu.
O kadar fantastik kitap okudum ama ben hiçbir fantastik kitabın böylesine kadınları öne çıkardığını görmedim. O kadar duygulandım ki. Yani seri tamam
Acımak... Bazılarında ne kadar eksik olan bir duygu. İnsan hiç acıma duygusunu kaybeder mi ? Yaşanılanlar bazı duyguların bizden ayrılışına neden olabilmekte.
Reşat Nuri Güntekin tarafından kaleme alınan Acımak romanında Zehra öğretmen ile ailesi için türlü türlü fedakarlıklar içerisinde bulunan Mürşit'in bakış açısından çektikleri dram
Rosella Postorino / Kurdun Sofrası
Bir kadının 2. Dünya Savaşı sırasında yaşadıklarını, çevresinde olan olayları ve savaşın son bulmasıyla hayatında nelerin değiştiğini anlatıyor #KurdunSofrası. Yazarımız, savaş yıllarında yaşadıklarını doksan altı yaşındayken bir gazeteye anlatan Margot’a ulaşmaya çalışıyor ama öldüğünü öğreniyor. Margot’un hikayesinden çok etkilendiği için de bu romanı yazmaya karar veriyor.
Annesini ve babasını kaybeden Rosa, bir senedir evli olduğu eşi Gregor’un da savaşa gitmesiyle yalnız kalmış ve eşinin ailesinin yanına taşınmıştı. Bir gün kapılarına dayanan SS subayları, onun artık Hitler’in çeşnicisi olduğunu ve onlarla karargaha gelmesi gerektiğini söylerler. Gittiğinde yalnız olmadığını, kendisi gibi dokuz kadın daha olduğunu görür. Onlar artık Kurdun inine girmiş, Kurdun sofrasına oturmuş, zehirlenme ihtimaline karşı ondan önce yiyeceklerini tadan çeşnicisi olmuşlardı.
Eskileri, çocukluğunu, Gregor ile yaşadıklarını hatırlıyor ve anılarıyla yaşamaya çalışıyordu. Ta ki Gregor’un kayıp olduğu bilgisi gelene kadar. Gregor hayatına onu mutlu etmek için girmişti. Kayıp olduğundan beri Rosa’yı hiçbir şey mutlu etmiyor ve artık ölmekten korkmuyordu.
On farklı kadın. Hepsinin farklı bir hikayesi ve mizacı var. Başlarına gelenlere tanık olacak, karargaha yeni gelen Yüzbaşı Albert Ziegler’in özellikle iki kişinin hayatını nasıl değiştirdiğini okuyacaksınız. Dostluğun ve ilişkilerin sırlarla dolu dünyasında gezintiye çıkacak, ummadığınız bir finalle duygusallaşacaksınız.
Keyifli okumalar…
Kurdun SofrasıRosella Postorino · Salon Yayınları · 2023146 okunma
2-Ekmeğimi Kazanırken
Gençlik yıllarında geçimini sağlamaya çalışan Maksim Gorgi, çeşitli işlerde çalışır. İlk olarak yolu ayakkabı dükkanına düşer. Burada müşterilere nasıl davranılması gerektiğini ve dükkanda çalışanların müşterileriyi kibar sesle selamlayıp nasıl arkasından demediğini, bırakmadıklarını görür.
Bir gün ayakkabıcıda çalışırken
John Steinbeck 1962’de Nobel kazanmış değerli bir yazar. Hayatını kazanmak için çabalamış, birçok işte çalışmış, kitaplarında da çok iyi bir şekilde yansıttığı hayatın acımasız gerçeklerini tecrübe etmiş. Ki zaten böyle bir birikime sahip olmayan birinin, insanı bu denli etkileyebilecek eserler yazabileceğini düşünmüyorum… Steinbeck, kendi
•
Spoiler!
Hepimize bir Ghost lazım!
Şöyle bizi ayağa dikecek, konfor alanımızdan çıkaracak ve yaşamın farkına varmamızı sağlayacak bir hayalet gemi..
Bir düşünün 35 yaşındasınız, hayatınız boyunca sorumluluk almanız gerekmedi, tüm hayatınız kitaplar, kitaplar ve kitaplar.. Evet, aslına bakarsanız şu an hayatımızın çoğunu kitaplar kaplıyor ve