Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

353 syf.
·
Puan vermedi
·
Beğendi
·
9 günde okudu
Mina Urgan
Mina Urgan
, benim için Türkiye'nin en değerli 5 çevirmeninden birisidir. Diğerleri;
Sabahattin Eyüboğlu
Sabahattin Eyüboğlu
,
Roza Hakmen
Roza Hakmen
,
Azra Erhat
Azra Erhat
,
Ahmet Cemal
Ahmet Cemal
'dir. Ancak bu kitap da okuduklarımdan sonra
Sabahattin Eyüboğlu
Sabahattin Eyüboğlu
yerine
Fuat Sevimay
Fuat Sevimay
'ı koyabilirim, sebebini anlatıcam. Öncelikle Mina hanım eserine neden
Bir Dinozorun Anıları
Bir Dinozorun Anıları
ismini vermiş, kitabın içerisinde bunu açıklama gereği duyuyor; "Çünkü ben dinozoru, tarih öncesi çağların nesli tükenmiş bir hayvanı olarak değil; geçmişin doğruluğu kanıtlanmış ve yadsınamaz değerlerini yeni sentezler yaparak geleceğe taşımayı amaçlayan bir yaratık olarak tanımlıyor, dinozorluğumla övünüyorum." Mina hanım solcu, ateist ve feminist bir kişiliğe sahip birisiymiş ve bu özelliklerinden de kitap boyunca gururla bahsediyor. Ancak solcu diye kalkıp da karşıt görüşlü birisine çatmıyor, ateist diye başkalarının dini inançlarına laf etmiyor (softalar hariç), feminist diye erkek düşmanlığı yapmıyor, hatta erkeklere kadınlardan daha çok baskı yapıldığı için çoğu erkeğe üzüldüğünden de bahsediyor.
Mina Urgan
Mina Urgan
burjuva bir ailede doğduğundan hali ile döneminin aydın insanları ile aynı sofrada yemek yemiş. Bu kişilerin arasında en başta
Mustafa Kemal Atatürk
Mustafa Kemal Atatürk
Falih Rıfkı Atay
Falih Rıfkı Atay
,
Ahmet Haşim
Ahmet Haşim
,
Yahya Kemal Beyatlı
Yahya Kemal Beyatlı
,
Halikarnas Balıkçısı
Halikarnas Balıkçısı
,
Nazım Hikmet Ran
Nazım Hikmet Ran
,
Aziz Nesin
Aziz Nesin
,
Sait Faik Abasıyanık
Sait Faik Abasıyanık
,
Behice Boran
Behice Boran
,
Yaşar Kemal
Yaşar Kemal
vs. saymakla bitiremeyeceğim bir çok dönemin aydın yüzü hakkındaki düşüncelerini paylaşmış. Aralarında hiç şüphesiz, Atatürk ile ilgili anılarını anlatırken şaşırdım, ondan da bahsedeceğim. İlk olarak, hem hocası, hem de çok yakın arkadaşı olan
Sabahattin Eyüboğlu
Sabahattin Eyüboğlu
ile ilgili anlattıklarından bahsetmek istiyorum. Mina hanım'ın çevirilerine sürekli müdahale eder, Türkçe'yi daha düzgün kullanmasını tembihler ve çevireceği yabancı kelime Türkçe'de en güzel nasıl durursa öyle kullanmasını isterdi, hatta Mina hanıma bizzat ne kadar doğrudur şöyle bir cümle kurmuş 86. sayfada; "Çeviri kadın gibidir, ya serbest ve güzel olur; ya da sadık ve çirkin". Bu da çevirinin orjinalliğinden uzaklaştırıyor kitabı, çevirmenin hayal dünyası ile yazılmış oluyor eser. Mina Urgan'a soy adı olan Urgan'ı
Necip Fazıl Kısakürek
Necip Fazıl Kısakürek
vermiş ve şu açıklamayı yapmış; "Solculuğundan ötürü günün birinde nasıl olsa asılacağın için bu sayede sana ayrıca uygun" demiş. Benim hep ciddi ve aşırı dindar birisi olarak hayal ettiğim Necip Fazıl aslında şımarık, delidolu, vurdumduymaz ve gönlü çok rahat birisiymiş. Mina hanımların evinden çıkmazmış hiç ve gençliğinde sürekli alkol alıp kumar oynarmış. Bir gün başından bir hastalık geçiriyor ve şeyhin birisine giderek tedavi oluyor ve o günden sonra dindar birisi olup çıkıveriyor. Mina hanım aşırı solcu ve ateist olduğu için Necip Fazıl'a hep 1940 yılından sonraki Necip Fazıl'ı tanımıyorum demiş. Sebebi de o tarihten sonra dindar olmaya karar vermesiymiş.
Halikarnas Balıkçısı
Halikarnas Balıkçısı
'nın bir anlaşmazlık sonucu babasını başından vurarak öldürdüğünü ve ömrünün sonuna kadar bunun acısı ile yaşadığını, katil olamayacak kadar iyi birisi olduğundan bahsediyor.. Ayrıca Mavi Yolculuk'un fikir babası olduğundan bahseder.
Ahmet Haşim
Ahmet Haşim
, sanırım kitap boyunca
Behice Boran
Behice Boran
ile en çok övdüğü iki kişiden birisiydi. Yüzü çirkin, gönlü güzel dermiş onun için. Şiir yazmadaki dehasına hiçbir şair yetişemezmiş, tanıdığı en dürüst insanmış Ahmet bey. Okurken sürekli
Ahmet Haşim
Ahmet Haşim
'in kitaplarını okuyasınız gelecek.
Yahya Kemal Beyatlı
Yahya Kemal Beyatlı
için de tam tersi olarak "Ahmet Haşim'in kişiliği bana ne kadar çekici geldiyse, Yahya Kemal'in ki de o kadar itici geldi. Yahya Kemal usta bir şair ama küçük bir insandı. Onu tanımadan yalnız şiirlerini okuyanlara gıpta ediyorum, ne yazık ki ben yakından tanıdım onu." diyor. Şimdi burada araya girmek istiyorum, tamam karakteri düzgün bir insan olmayabilir ancak sonuçta şairliğini kanıtlamış, neredeyse her Edebiyat, Türk dili ve Anlatım dersinde en az bir şiiri ezbere okunan bir şair içinde kitap olarak yayınlanacağını, herkesin yazdıklarını okuyacağını bildiği halde bu kadar aşağılama gereklimiydi Mina hanım? Yemek yerken ağzının şapırtısından, şişman göbeğinden bile bahsedilmiş ve Yapı Kredi yayınları da sansüre takılmadan yayınlama kararı almış. Şimdi hazır lafı açılmışken içimde kalmasın istiyorum, tam 9 ay üzerinde çalıştığım romanımı yayınlatabilmek için Yapı Kredi yayınlarına word dosyası içinde mail yolu ile gönderdim ve tam 5 ay sonra bana şöyle bir mail gönderdiler; "3. bölümde yer alan Bahadır'ın anlattığı hikaye yayın ilkelerimiz gereği sansüre uğrayacağından maalesef eserinizi yayınlayamıyoruz. Dilerseniz eserinizde gerekli düzeltmeler yaparak tekrar gönderebilirsiniz." Şimdi bu laftan sonra ben şunu anladım, Dostoyevski bile olsan zengin ya da ünlü olmadığın sürece isim yapmış yayınevlerinde kitap yayınlatamıyorsunuz. Neyse, nerede kalmıştık, konumuza dönelim..
Nazım Hikmet Ran
Nazım Hikmet Ran
'ın neredeyse düşünce suçundan bütün hayatı hapishanelerde geçmişti ve Nazım'ın mahpusta buruşuk kağıtlara yazdığı şiirleri gizlice alır gazetelerde anonim olarak yayınlatır ve çoğu zaman da arkadaş ortamlarında ya da ders ortamında ezbere okurlarmış. İncelememi de Nazım Hikmet'in en sevdiğim şiiri ile bitireceğim, çok az kaldı. Mina hanım 5. bölümü ülkemizin son 50 yıldaki çalkantılı siyasi hayatını ve darbelere ayırmış. Burada hiç korkmadan şunu söylüyor ki 1960 yılında yapılan askeri darbeye en çok kendisinin sevindiğinden bahsediyor. Yeni anayasanın Atatürk ilke ve inkılaplarına sadık kalınması ile gurur duyduğunu belirtiyor. Açtım okudum tüm Anayasayı, gerçekten de çok değerli maddeler ile Atatürk'ün izinden gidilecek maddeler var. 1980 askeri darbesinide Türkiye'nin yüz karası olarak yorumluyor. Kenan Evren hükümeti ile beraber aydın beyin düşmanlığı baş göstermiş. Sağ sol çatışmasını, Alevi, Sünni, Kürt, Türk kavgasına dönüştürdüklerine sitem ediyor. Bir de 1960 darbesi patlak verirken Mina hanım üniversitede bulunuyormuş o sırada ve Bumin Yamanoğlu'nun üniversite rektörü Sıddık Sami'yi nasıl yaka paça emniyete götürdüğünü anlatıyor. Bumin Yamanoğlu. Bu isim bir yerden tanıdık geldi mi?
Bir Gün Tek Başına
Bir Gün Tek Başına
kitabında Günsel ile beraber sanki aynı zorbalıkları okuyucular olarak sanki bize de yapmıştı bu adam! Yakın geçmişimiz hakkında Mina hanım şunları söylüyor; "Demokrat parti hükümeti, halkın dikkatini gittikçe zorlaşan ekonomik koşullardan uzaklaştırmak amacıyla yüce bir milli dava ayarladı. Çünkü milli dava deyince Kahraman Türk'ün ayranının kabardığını, gözünün o mili davadan başka bir şey görmediğini, geçim sorununun ikinci plana düştüğünü biliyordu." Tanıdık geldi mi bu anlatılanlar? Demekki başlar değişse de siyaset hep aynı. Şimdi yukarıda Mina hanımın anlattıklarından en çok şaşırdığım Atatürk ile ilgili anılarıydı diye bahsetmiştim, onu bilerek sona sakladım. Şimdi Mina hanım 80 yaşından sonra başlıyor bu anılarını yazmaya, çoğu yerde unuttuklarını arkadaşlarının anlattıklarından yola çıkarak yazdığından bahsediyor. İlk kez 11 yaşında karşılaştığı Atatürk ile ilgili anlattıkları onu yüceltmek yerine, zaten yeterince düşmanı olan Atam'ı istemeden de olsa belki kötülüyor. Atatürk ile ilgili o kadar çok hikaye ve yakın silah arkadaşlarının kaleme aldığı eserler okudum ki burada Mina hanım'ın anlattıkları ile benim okuduklarım birbiri ile hiç örtüşmüyor. Şimdi birincisi Mina hanım'ın annesi Şefika hanım'ın Atatürk'ün Çankaya'da ki köşküne sık sık uğradığından bahsediyor. Bunda Şefika hanım'ın eşi, Atatürk'ün de yakın arkadaşı
Falih Rıfkı Atay
Falih Rıfkı Atay
'ın payı çok büyük. Mesela birincisi, Mina hanım henüz 11 yaşında iken Atatürk kendisini baloda dansa kaldırmış ve ilk içkisini o içirmiş ve Mina hanım içkiyi o günden sonra da bırakamadığını söylüyor. İkincisi, Atatürk yeni alfabeyi uygulamalı okullara gidip gösteriyormuş ve rastgele soru sorduğu öğrenciye İngilizce bir yazı söyleyip (color) bunu da yazmasını istemiş ve öğrenci düzgün yazamadığı için de okuduğu okulun kapanmasını emretmiş,. Üçüncüsü Atatürk yine birgün masada otururlarken Nazım Hikmet'ten bir şiir okumasını istemiş, Nazım Hikmet'te okumadan kalkıp gitmiş, sözde Atatürk'de aramızda insana benzeyen tek kişi oydu, onu da gücendirdik demiş ve Mina hanım da bunlardan anılarında bahsetmeyi uygun görmüş. Annesi Şefika hanım'ın sanki Atatürk ile kırk yıllık dostluğu varmış gibi itici konuşmalarına da ayrıca uyuz oldum okurken. Atatürk yakın bir arkadaşına "Pezevenk gibi bir hali varmı şu adamın?" demiş o da yetmezmiş gibi baloda başı kapalı oturan bir kadının saçlarını okşayıp başörtüsünü kaldırmış ve kadında bunun üstüne bir daha başını hiç örtmemiş... Velhasıl kelam toplamak gerekirse
Mustafa Kemal Atatürk
Mustafa Kemal Atatürk
ve
Yahya Kemal Beyatlı
Yahya Kemal Beyatlı
ile ilgili anıları hiç hoşuma gitmese de genel olarak okumaktan keyif aldım diyebilirim. Hayatı dolu dolu yaşamış, çok da güzel gençlere nasihat vermekten de geri kalmamış, dolu dolu sevmiş, acı çekmiş, kızmış, kırılmış, ancak insanlardan hiç bir zaman umudunu kesmemiş, hala
Thomas More
Thomas More
'un
Ütopya
Ütopya
'sı gibi bir geleceğede hep inanmış. Son olarak söz verdiğim gibi
Nazım Hikmet Ran
Nazım Hikmet Ran
'ın en beğendiğim şiiri olan "En Güzel Günlerimin Üç Mel'un Adamı" ile bitiriyorum incelememi. En güzel günlerimin üç mel'un adamı var: ben sokakta rastlasam bile tanımayım diye en güzel günlerimin bu üç mel'un adamını yer yer tırnaklarımla kazıdım hatıralarımın camını.. en güzel günlerimin üç mel'un adamı var: biri sensin, biri o, biri ötekisi.. düşmanımdır ikisi.. sana gelince... yazıyorsun.. okuyorum.. kanlı bıçaklı düşmanım bile olsa, insanın bu rütbe alçalabilmesinden korkuyorum.. ne yazık!.. ne kadar beraber geçmiş günlerimiz var; senin ve benim en güzel günlerimiz.. kalbimin kanıyla götüreceğim ebediyete ben o günleri.. sana gelince, sen o günleri - kendi oğluyla yatan, kızlarının körpe etini satan bir ana gibi satıyorsun!. satıyorsun: günde on kaat, bir çift rugan pabuç, sıcak bir döşek ve üç yüz papellik rahat için... en güzel günlerimin üç mel'un adamı var: biri sensin, biri o, biri ötekisi... kanlı bıçaklı düşmanımdır ikisi... sana gelince... ne ben sezarım, ne de sen brütüssün... ne ben sana kızarım ne de zatın zahmet edip bana küssün.. artık seninle biz, düşman bile değiliz..
Bir Dinozorun Anıları
Bir Dinozorun AnılarıMina Urgan · Yapı Kredi Yayınları · 202211,3bin okunma
·
780 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.