Evlenmeyi düşündüğüm kişi birbirimizin en mahrem, en güçlü tanığı olacağımızın farkında mı? En güçlü ve en mahrem tanık olmanın sorumluluğunu alacak akıl ve duygusal olgunluğa sahip mi?
İnanç ve değerlerini kendi seçimleriyle oluşturmuş biri mi, yoksa bir kültür robotu olarak kalıplanmış biri mi? Evlilikten Korku Kültürü'nün BEN ilişkisini mi bekliyor yoksa Değerler Kültürü'nün BİZ ilişkisini mi?
Duygularının farkında mı? 'Geçim ehli olmak'tan ne anlı yor? Haksız olduğunda özür dilemek, gönül almak, ortak değerleri ilişkide yaşatmak gerektiğinin bilincinde mi? Özür dilemeyi kendine olan saygısını kaybetmemek için mi yapıyor, yoksa gelecek bir kötülüğü engellemek için mi? Karı-koca ilişkisi içinde mahrem, kırılgan, incinebilir yönlerimi açabileceğim bir can dostu mu, yoksa en yakınıma sızmış bir yabancı mı?
Evlenmeden önce müstakbel eşinizi tanımaya çalışmak ve anlamak olgun bir insan olarak sizin sorumluluğunuzdur.
Evlendikten sonra, "Sen niye böylesin!" diye suçlamak ve onu değiştirmeye çalışmak fayda etmez; yazık olur, mutsuz evlilikler kervanına bir de sizinki katılır!
Bir hayalden ibâret olan geçici bir dünya hayatı yaşıyoruz sevgili okuyucular. Burada huzuru ve kâmil mânâda mutluluğu aramak byhûde. İnsanı ancak daha derin üzüntülere ve çaresiz elemlere sevk etmekten başka bir şeye yaramaz böyle bir arayış. İşte bunu; gönül sultanı, kalem ehli, kelâm ehli kimseler çok güzel ifadeye koymuşlar. Bir örneği aktarmak istiyorum: Diyor ki şair; (sözlerinden belli ki şair demek yeterli değil kendisi için, bir gönül ehli...)
"Âfet-i gamdan aceb dünyada kim âzâdedir
Herkesin bir derdi var mâdem ki âdemzadedir
Bir humâ-yı zevki bin sayyâd-ı gam takip eder
Böyle bir mevhûma bilmem halk neden üftâdedir"
Sayfa 8 - Babıali Kültür Yayıncılığı /15. Baskı, Haziran 2019/Kitabı okudu
Gönül ki aşk kokusuyla kendinden geçip sarhoş olmuyorsa; ehli diller katında o gönlün taştan farkı yoktur. Aşk gülü açmamış bir gönül bahçesi; şarabı olmayan işret meclisi kadar beyhude ve yavandır.
Bunu daha evvel okumuş, gönül ehli zâtlardan işitmişti. "İlim karası" diyorlardı buna. İnsan ne kadar çok bilir ne çok öğrenirse o denli gözü hakikate kararıyor ve kendi bildiklerinden gayri doğru yoktur sanıyordu. İlim karası gözlerine bulaşıp sonra gönlüne sirayet ediyor ve işte nefsin bu hilesi onun hakikatine zarar veriyordu.
Duygularının farkında mı? Geçim ehli olmaktan ne anlıyor? Haksız olduğunda özür dilemek, gönül almak, ortak değerleri ilişkide yaşatmak gerektiğinin bilincinde mi? Özür dilemeyi kendine olan saygısını yitirmemek için mi yapıyor, yoksa gelecek bir kötülüğü engellemek için mi?