Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
"Göz yummak dost kazandırır, hakikat ise nefret. Kendisinden dostluğun zehri olan nef­ret doğuyorsa, hakikat can sıkıcıdır, ancak göz yummak çok daha can sıkıcıdır, zira dostun hatalarını görmezden gelen, onun uçuruma yuvarlanmasına neden olur. En büyük suç ise hakikati küçümseyen ve göz yumulduğu için işi iyice sahtekarlığa vuran dostun kendisindedir.
Sayfa 34 - Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları - IV. Basım Ocak 2020, İSTANBUL - Latince Aslından Çeviren C. Cengiz ÇevikKitabı okudu
RESÛL-İ EKREM'İN HAYÂ DUYGUSU VE HATÂLARA GÖZ YUMMASI Hayâ: kendisine zararı dokunan veya yapılmaması yapılmasından daha hayırlı olan bir şeyi yapmaya kalktığında insanın yüzünde hafif kırmızıya çalan bir hâlin belirmesidir. İğdâ: insanın tabiatı gereği hoşlanmadığı şeyi görmezden, bilmezden gelmesidir. Resûl-i Ekrem ﷺ insanların en hayâlısı idi Açılması ayıp ve çirkin olan yerleri en fazla görmezden gelen kimseydi. ALLAH Teâlâ onun bu hâlini şöyle anlatmıştır: “Ey îmân edenler️ Peygamber’in evlerine, izinsiz ve yemek vakti davetsiz olarak girmeyin; yemek için çağırıldığınızda da dâvet vaktinden önce gidip orada beklemeyin. Yemeğe çağırıldığınız zaman girin; yediğiniizde de birbirinizle sohbete dalmadan hemen dağılın. Bu hareketiniz Peygamberi rahatsız ediyor; ancak o size bunu söylemekten sıkılıyor. ALLAH ise hakkı açıklamaktan çekinmez.”(Ahzâb 33/53.) Şifai şerif/Kâdî İyâz r.h اللهم صل و سلم على سيدنا محمد و على آل سيدنا محمد
Reklam
Onu peşindeki gölge gibi takip eden yedi gözlü yaratığı kimse görmezdi fakat içine girdiği alanın bozulan havası, sirayet eden kasveti, iliklere işleyen habisliği algılamamak mümkün değildi. Diğerlerinin aksine o canavarı görebiliyor ama artık çocukluğundan beri onsuz geçirdiği tek bir anı dahi hatırlamadığından adeta yokmuş gibi davranıyor, iki kelam etmeyi başardığı birine “ardımda duran şu çirkin şeyi görüyor musunuz?” gibi son derece insani soruları sormuyordu. Bakmayı bilen gözler bu anomaliyi görse bile musallat olur kaygısıyla görmezden geleceği için aşırı sevimsiz dostunu biriyle paylaşma ya da birine kaptırma endişesini hiç yaşamamıştı. Yaratığın kara kara bakan gözleri ve zift gibi karanlık derisinden ibaret yüzünde bir ağız burun seçmek mümkün değildi. Neyse ki konuşmuyordu da. Ara sıra homurdanıyor ve et dolu bir genizden gelen soluma sesi dışında bir şey işitilmiyordu. Birbirinden ayrı bakan yedi gözün neredeyse hiçbiri aynı anda açık değildi. Biri fal taşı gibi pörtleyip etrafı kolaçan ederken diğerleri ya pinekliyormuş gibi yarım açık ya da tamamen kapalı oluyordu. Göz zevkine bıraktığı olumsuz etki dışında bir zararı yok gibiydi ancak pek de evde beslemek istenilecek türden bir canlı olduğu söylenemezdi. Zaten Feyza’nın deliliği peşinde dolanan bu hilkat garibesi değil, onun çirkin, tuhaf ve korkunç bir kılıkla ete kemiğe bürünerek temsil ettiği katlanılmaz hissi sarsıntılardı.
Yeterince, hatta kıtı kıtına ye­tecek kadar yiyecek olduğu zaman paylaşmak kolaydı. Ya olmadığı za­man? O zaman güç devreye giriyordu; güçlü olan haklı oluyordu; güç, onun aygıtı şiddet ve en büyük müttefiki, görmezden gelen göz.
Sayfa 212Kitabı okudu
Olmemişti. Belki de karanlık ruhlar, yeraltı dünyasından gelen yaratıklar, ölmüyordu. Ama bir sıkımlık canı kalmıştı. O artık amansız bir avcı değil, yıkılmış ve ihanete uğramış biriydi. Bir zamanlar şıldayan yüzünde gözyaşlarının derin isleri vardı. Prens biraz daha yaklaştığında göz göze geldiler. Kadın gülümsediğinde sivri dişleri göründü.
YEŞİL RENKLİ NAMUS GAZI OPERASI «Hasan Âli Yücel, bu hikâyeyi oyun olarak yazmamı önermişti. Hikâyemi Yücel'in anısına adıyorum.» Uvertür Dünyanın tarihi iki milyar dörtyüz milyon yıllık deniliyor. Benim bitmemiş tarihim, şimdilik elli yıllık. Kelebeğin tarihi bir günlük. * Arkeologlar yeraltında yeni bir kent buldular. Bu kentte birçok
Reklam
Anladım ki insanlar; susanı korkak, görmezden gelen aptal, affetmeyi bileni çantada keklik sanıyorlar. Oysaki biz istediğimiz kadar hayatımızdalar. Göz yumduğumuz kadar dürüstler ve sustuğumuz kadar insanlar. Şems-i Tebrizi
Sayfa 86
Öfkenin içgüdüsel olarak kendimize göz kulak olmamızı sağlayan bir parçamız olduğunuysa ısrarlı bir şekilde görmezden geliriz. Öfkemiz bizi korumak, ihtiyacımız olanı alamadığımızda ve hayatımızda olanlardan memnun olmadığımızda bizi uyarmak için yanımızdadır. Öfke, duyulmayı ve ilgilenilmeyi talep eden, her şeyin yolunda olduğu ve bizim için hiçbir problem teşkil etmediği görüşüne katılmayı reddeden memnuniyetsizliğimizdir. Trajik bir şekilde, doğuştan gelen ve bizi koruyan parçamıza sırt çevirmeye ve bize göz kulak olmaya çalışan bu duyguları terk etmeye koşullanmışızdır.
Sayfa 135Kitabı okudu
Osmanlı'nın yönetim şekli
Gülhane Hatt-ı Hümayunundan [1839] önce Osmanlı Devleti, Osman ve Orhan Gazi zamanından beri beyliklerden farklı bir yönetimle idare ediliyordu. Bu idare gayet sağlam ve usta bir idareydi. Allah Teala bu yönetim sayesinde Osmanlı Devletine Ortadoğu ve İslâm dünyasını yönetme imkânı vermişti. Ayrıca Osmanlılar hilafeti de bünyelerine almışlardı.
Güç, onun aygıtı şiddet ve en büyük müttefiki, görmezden gelen göz.
Sayfa 220 - Metis - 11. BasımKitabı okudu
Reklam
Göz yummak dost kazandırır, hakikat ise nefret. Kendisinden dostluğun zehri olan nefret doğuyorsa, hakikat can sıkıcıdır, ancak göz yummak çok daha can sıkıcıdır, zira dostun hatalarını görmezden gelen, onun uçuruma yuvarlanmasına neden olur.
Ahulgo'da yaşanan felaketten bir yıl sonra 1840'ta Şamil'in tek­rar ortaya çıkmasıyla kıyasıya mücadele yeniden başladı. Ne re­form yapmaktan ve daha merhametli bir yönetimden bahseden Ruslar için ne de daha önce Müritlerle tam anlamıyla ittifaka yanaşmayan dağlılar için artık bir orta yol bulmak mümkündü. Dağlılar, akın akın
İngiliz sömürgeciliğinin demokratik değerlerinin diğer sömürgecilerin­kinden daha yüksek olduğu tartışmalıdır. Yakın zamanda bazı araştır­macılar {siyasi rejimlerin küme bazlı ilişkileri üzerinden elde ettikleri) çarpıcı istatistikler yayımlayarak eski İngiliz sömürgelerinin çoğunun demokrasi ile idare edildiklerini ve İngiliz sömürgesi olmakla
Hindistan, İngiltere'nin refahı için vazgeçilmez hale geldikçe milyonlarca Hindistanlı pekala önlenebilir kıtlıklarda, açlıktan can vermeye başlamıştı. İngiltere'nin acımasız ekonomi politikalarından ötürü İngiliz Sömürgeciliği Holocaust'u diye tabir edilebilecek olan bu durumun sonucu olarak 30 ila 35 milyon Hindistanlı açlıktan
199 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.