Namazda huzurdayız ama kimin huzurunda durduğumuzdan gafiliz. Bunun için ikâme edilen bir miraç değil namazlarımız;aradan çıkarılan bir borç gibi.
Ah bir anlasak,namaz seccadeyi serdiğimiz anda değil,selam verip seccadeden kalktığımız anda başlar.Bu idrak, böylelikle bizim iki namaz arasında geçen vakitlerimizi de kulluk şuuruna yükseltir. Namazın
(Bu oldukça uzun bir hikayedir.. Pardon, incelemedir. Hazır mısınız? :)
Durun!! Durun!!
Kalkmış olamaz tren…
Anlatacağım neden geç kaldığımı..
Yıldızlı gözlerimde neden bunca isin, yorgunluğun düştüğünü.. Bu pespaye halimi, bu yaralarımı, bırakın şu trenin kolunu tutacak mecali, tüm o yolları aşıp nasıl geldiğimi..
...
Trene bindim, Ülkeme
Üniversitede her dönem zorunlu felsefe derslerimiz vardı zaten ilgim de olduğu için keyifle geçerdi dersler ama bu kitabı bilmiyor olmak beni gerçekten üzdü ve kesinlikle büyük bir eksiklik hissettim.
Yıllar sonra bu açığı kapatmış olmak bir nebze rahatlatıyor.
Kitap
"Manevi yaralara bürünen yüreğimize şifa olacak bir Ramazan-ı Şerif'e bizleri tekrar kavuşturan Rabbimize binlerce hamd-u senalar olsun,
Gül yüzlü efendimiz Hz Muhammed Mustafa (sav)' e salât ve selâm olsun..🌿"
Ne İskender Pala`nın sanatını (evet bana göre Pala`nın yaptığı başlı başına bir sanat) anlatmak haddime ne de nebiler nebisi gül kokulu Hz. MuhammedMustafa(s.a.v)`yı. Ben sadece yerimi bilerek okuduğum kitabın neyi içerdiğini yazabilir ve bana hissettirdiği o manevi güçten söz edebilirim.
Aşka aşık bir bülbülün bir parça nur peşinde çağlar
Besmele-Hamdele-Salvele..
Merhum Şeyh Galib Hazretlerini Rahmetle yâd edelim. Hamd ile salvele getirip evvala; Hazretin ruhuna bir Fatiha armağan edelim.
***
Ey şair! Şimdi çağın icbarına ses ver.. Komşun duvarında istinad olmuş gibi komşundur şu hayat. Hapsetsen kendini söyle ne çıkar? Bir bardak yetişir de sana ihtarını infaz eder; "daya
İçel'in Toroslarının eteğindeki Arslanköy'ünde 1936 yılında, ilgisiz, şefkatsiz ve sevgisiz bir ailenin evladı olarak dünyaya gelir Behzat Ay. Çocukların iş gücü olarak kabul edildiği bir ortamda, köy hayatının sillesini yiyenler kervanına katılır. Dönemindeki birçok emsali gibi çocukluğunu yaşayamaz, bilemez hatta çocuk bile olamaz hiç! Çok dayak
. . .
ŞİİR-MİİR
K/aralamalar
(Not: Mükerrer kayıtlar, sâir hata ve düzenlemeler bir ara yapılacaktır inşallah, diyelim... Bu hususta okurlardan özür dileriz...)
Değerli 1K Okurları!
Yaklaşık 1 ay önce bir etkinlik düzenlemiştik;
İslam Düşüncesi Üzerine Kitap İncelemelerİ.
Bu bağlamda İnceleme yapan arkadaşların iletilerini ayrı zaman dilimlerinde paylaştım.
Şu an hepsini bir araya getirdim ve sizlerle paylaşmak istiyorum tekrardan:)))
Öncelikle;
İnceleme zahmetinde bulunup da değerli vakitlerini
Atamıza hakaret edenleri, hakaret edenlerin karşısında dilsiz şeytan kesilenleri hayretle izlediğimiz şu günlerde ne tesadüftür ki ben de bu kitabı okumaktaydım.
Yazarı, Anadolu’da başlayan dirilişe karşı bir dönem İstanbul’da görevli bulunan İngiliz yüzbaşı Armstrong. 1932’de Mustafa Kemal hayattayken yayınlanmış ve bizzat Mustafa Kemal tarafından yanıtlanmış bir kitap. Yazar sapkın hayal gücüyle Atamızın en mahrem anlarını sanki onu gizli bir kamera ile izlemişçesine kağıda dökmeye çalışmış. Ona ‘Beton Kemal’ cilerin çok seveceği yakıştırmaları uydurmaktan hiç çekinmemiş. E tabi Osmanoğullarının 5 asırda yapamadığını 5 yılda yapan Mustafa Kemal’in dehasını kabul etmek bir emperyalist için o kadar da kolay olmayacaktı. Kitabın yüce Türk milletinin yazdığı destanı aktarmaktan çok bir kin abidesi olduğu ikinci resimdeki orjinal kapağına bakınca anlaşılıyor aslında. İçeriğindeki Türk insanı ve Mustafa Kemal hakkında sayısız hakaret ve aşağılamaya rağmen sabırla okumanızı tavsiye ediyorum. Zira geçmişte ve günümüzde Mustafa Kemal’in karşısında hangi zihniyetin olduğunu anlamak adına bu çok önemli. Yenilen ve yaramazlık yapan bir çocuğun psikolojisini sezdiğim her satırında gülücükler eşliğinde yağlarım eridi. Bu topraklarda doğmuş olmaktan, böyle bir Ata’nın evladı olmaktan bir kez daha gurur duydum. Anafartalar ve İskenderun’dan selam olsun. Artık başka bahara yüzbaşı…
İnceleme amacıyla bu satırlarımı okuyan kişi özrümü beyan ederek Adem Ergül'den bir aktarma ile sizi kovmadan yönlendiriyorum, “Boşa vakit öldürme, yarına kefilin yok...”
Zira incelemeden ziyade kendimle yolculuğum sırasında heybemden dökülen kelimeler üzerine ortaya çıkmış homojen bir karışımı andıran bir yazı.
Seninle incemelememi yapmadan
Enteresan girift kurgulu bir manga serisine daha bulaştım, hayırlı olsun aziz milletim.
Animesini izlememiş ve hiç spoiler almamış biri olarak insan eti yiyen gûl'ların dünyası ne cezbetti ne sıktı, adını koyamadığım bir haldeyim. Üçleme olarak almıştım, seriye devam bakalım.
Sevgili çekik gözlüler; olum siz ne yiyip içiyorsunuz da bunları kurguluyorsunuz, (gerçi başımıza iki yıldır ne geldiyse sizin bu pis boğazınızdan geldi) cidden acayipsiniz.
Ne okusam bu neyin kafası dedirtiyorlar.
Adamlar 72,5 milletin brain-burning şubesi. püü.
Tek eleştirim manganın dizgisi çok kötü. Çizimler güzel de konuşma balonlarını üç harfte satır atlayarak yapmanızın sebebi nedir sayın 'Gerekli Şeyler' , okurken başım döndü yahu. cıks.
Nerde death note kalitesi dedirttiniz.
Burdan Akılçelen'e selam olsun..
Salât ve selam; yaslanarak hutbe verdiği kütüğün ağlamasını anlattığımız ancak o zamanki Yesrib'i ekonomik, sosyal ve siyasal açıdan nasıl Medine'ye çevirdiğini anlatmadığımız; gül kokusunu mütemadiyen dillendirdiğimiz ancak ashabı ile rahmet ve hikmet kokan ilişkisini dillendirmediğimiz; Uhud'da mübarek dişinin kırıldığı anı zihinlerimizde hüzünlenerek yaşadığımız ancak nasıl bir toplum insanı olduğunu kavrayarak yaşamadığımız önderimiz ve örneğimiz Hz. Muhammed ( sav ) 'e olsun.