Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
avrupa'daki türkiye'nin oluşumu bitmiştir. 19. yüzyılın sonlarında sınırlar artık tespit edilmişti. bu tarihten itibaren osmanlı imparatorluğu, avrupa'daki topraklarını geri vermiştir. kuruluşundan 200 yıl sonra macaristan'a, tuna'ya yerleşen bir imparatorluk, bu tarihi takip eden 2-3 asır içinde söz konusu topraklarını kaybetmiştir. ama şu da bir gerçektir ki; dört asrı, bazı yerlerde ise 5-5,5 asrı bulan osmanlı hakimiyeti, avrupa kıtasının orta ve güneydoğu kısımlarına, hatta kuzeye doğru gelişen bölümlerine doğru damgasını vurmuştur
Sayfa 26 - 27-timaş yayınları, 3. basımKitabı okuyor
:D
“Öğretmenim, ne kadar da her şeyi biliyorsunuz!” Öğretmenim gülümsüyordu. Ağırbaşlı bir Herşeyibiliyorum gülümsemesi yüzünde. Bu gülümseme ilk olarak yazar Sylvie Gerard’ın yüzünde, kendisi bir kilo çamaşırı yıkadığı sırada görülmüştür. Kökenlerinin Avrupa olduğu sanılan Herşeyibiliyorum gülümsemesi son yıllarda Güneydoğu Asya başta olmak üzere dünyanın tüm bölgelerine hızla yayılmıştır. Adı geçen gülümsemeye günümüzde hemen hemen her ülkede rastlanmaktadır.
Reklam
Tamamen yapıcı anlamda!
Ama şu da bir gerçektir ki; dört asrı, bazı yerlerde ise 5-5,5 asrı bulan Osmanlı hakimiyeti, Avrupa kıtasının orta ve güneydoğu kısımlarına, hatta kuzeye doğru gelişen bölümlerine damgasını vurmuştur.
Şu halde, karşımızda, siyasî birliğine giden Avrupa’nın oturmuş dengeli kısımları vardır, oturmamış kısımları vardır, hiç oturamayacak kısımları vardır ve Türkiye de bu iki dünyanın ortasındadır. Yani doğu ve güneydoğunun arasındadır. Çok önemli sorunları vardır. Aslında dingin olması gereken bir Avrupa’nın Türkiye ile beraber olması gerekir. Bu, onlar açısından doğrudur. Bu, bizim için çok gerekli değildir. Yani Türkiye Avrupa içinde olursa Balkanlar’da, Güneydoğu ve Doğu Avrupa’da dinginlik kazanılır, bundan Türkiye de kârlı çıkar, huzur her zaman iyidir. Ama içinde olmadığımız takdirde çıkacak hengâmede Türkiye o kadar zarar görmez.
Sayfa 392 - İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu
"Hintcevizi çok eskiden beri tıbbi olarak kullanılan bir bahardır. Çin'de romatizma ve mide ağrılarına, Güneydoğu Asya'daysa dizanteriye ya da bağırsak spazmına karşı kullanılıyordu. Avrupa'da cinsel gücü artırıcı ve uykusuzluğu tedavi edici etkileri olduğuna inanılıyordu."
1350-1690 Döneminde Osmanlı’ya karşı birleşme orta Çağların aslı ideolojisinin devamı olarak algılanabilir. Avrupa artık Kudüs’te İsanın mezarını müslümanların elinden kurtarmak için değil, İstanbul ve güneydoğu Avrupa’da yerleşen Osmanlı’ya karşı Levant da Latin milletlerin ( Venedik, ceneviz, Fransa,, Katalan, vb) Kurdukları kolonileri savunmak için birleşiyordu. Akdeniz’de İtalya ve adalar, orta Avrupa’da Macaristan ve Avusturya tehdit altındaydı. 1529’dan başlayarak Türk akınları karşısında Almanya’da Türk korkusu dolayısıyla kiliselerde muntazaman çanlar çalıyordu. Roma Papaları bu dönemde de Avrupa hıristiyan ülkesinin temsilcisi rolünü üstlendi. Avrupa’da üstünlük kurmak isteyen her hükümdar, Türklere karşı birleşik hıristiyan Avrupa’nın koruyucusu rolünü benimsiyordu. 1350-1690 döneminde Osmanlı’ya karşı Avrupa’da devlet adamları onlarca birleşik Avrupa projesi önermiştir.
Sayfa 231Kitabı okudu
Reklam
“Ermeni baskıncılar, önüne gelen evleri ve hükümet binalarını yakıp, Güneydoğu Avrupa ve Kafkasya'daki diğer zulümlerden kaçıp buradaki evlerine yeni yerleşen Müslüman göçmenler dahil hayatta kalan Müslüman köylüleri de öldürerek bölgeyi temizlediler. Cemal Paşa'nın, sukûneti temin etmek ve Müslüman halkın katliamını durdurmak için birkaç piyade alayını gönderdiği yer, Zeytun, sadece kendini müdafaa etmek için alınan tedbirlere rağmen, Avrupa basınında, savaşta ölen Ermenileri gösterek, Ermenilerin vahşice öldürüldükleri yerler..." diye ilan edilen yer, işte burası idi...”
Yiyecek üretimi esas olarak Güneybatı Asya' dan Avrupa ' ya, Mısır' a, Kuzey Amerika'ya, Etiyopya'ya, Orta Asya'ya ve İndus Vadisine yayıldı; Sahel' den ve Batı Afrika'dan Doğu ve Güney Afrika' ya; Çin' den tropik Güneydoğu Asya'ya, Filipinlere, Endonezya' ya, Kore'ye ve Japonya'ya; Mezoamerika'dan Kuzey Amerika 'ya yayıldı. Dahası yiyecek üretimi ilk çıkış bölgelerinde bile öteki çıkış bölgelerinden gelen tarım bitkileri, hayvan varlığı ve yöntemlerle zenginleşti.
Görülür ama ben yine de tarihte hastalıkların rolü, genişleyen Avrupa' nın önünü açmakla sınırlıdır, demek istemiyorum. Sıtma ve sarıhummanın yanı sıra tropik Afrika, Hindistan, Güneydoğu Asya ve Yeni Gine'deki başka hastalıklar Avrupalıların tropik bölgelerde sömürge kurmalarını güçleştiren en büyük engeller olmuşlardır.
Portekiz zenginlik arayışı içinde yayılmacı bir faaliyet merkezi haline gelen Avrupa devletlerinin ilkiydi. Avrupa ortaçağının sonlarında bir milyon civarında nüfusu olan yoksul bir ülkeydi. Kısa zamanda Amerika kıtasında Brezilya'da, Afrika'da Mozambik ve Güneydoğu Asya'da Malakka gibi uzak ülkelerde koloniler kurdu. 1725 yılında bile Goa Başpiskoposu hâlâ, Tanrı'nın "bütün yerküreye boyun eğdirme vaadi" üzerine inşa edilmiş bir Portekiz rüyası görebiliyordu. Ancak 1800 yılına gelindiğinde Portekiz ikinci sınıf bir devlet statüsüne gerilemişti. Günümüzden geçmişe bakıldığında olağanüstü görünen şey, bu kadar dar bir ekolojik kaynak üzerine kurulu olmasına karşın Portekiz'in ne büyük bir güç ve gayretle genişlediğidir.
Reklam
"Anatolia" bilindiği gibi Yunancada "doğu" anlamına gelir. Küçük Asya da, yine Yunanların tabiriyle, Büyük Asya'nın bir uzantısı manasındadır. Bizse buraya geldiğimizde söz konusu topraklara "Roma ülkesi" dedik, yalnız "Roma ülkesi" derken etnik bir adlandırma kastedilmemiştir. Zaman içinde Diyâr-ı Rûm'a "Anadolu" dedik. Ama buralar daha çok Diyâr-ı Rûm olarak kaldı. Balkanlara geçtikten sonra bu sefer buraya "Rumeli" demeye başladık. Hiç şüphesiz bu da etnik bir tanımlamadan ziyade, Roma ülkesi anlamına gelen bir isimlendirmeydi. "Balkan" ismi de Türklerden gelen coğrafi bir tabirdir. Bugün bu ismi kaldırmaya çalışıp Balkanlara "Güneydoğu Avrupa" diyorlar. Evvela iki kelime ekonomik değil, ikincisi Güneydoğu ama kime göre Güneydoğu? Tabii ki Almanya ve Fransa'ya göre... Bize göre niye Güneydoğu Avrupa olsun ki?
Sayfa 18 - Kronik Kitap 5.BaskıKitabı okudu
“Çocuk gelinler konusunda Türkiye dünyanın en sorunlu üçüncü bölgesinde( Ortadoğu) bulunmakta, Avrupa' da ise ilk sırada yer almaktadır…”
Pleistosen'in başlangıcında, kıtalar bugünkü konumlarına yerleşmişlerdi. Ku­zey Amerika kuzeybatıdan doğu Asya'ya Bering Kara Köprüsü ile bağlanmıştı gü­nümüzde Alaska ve Sibirya'nın neredeyse birleştiği nokta Kuzey ve Güney Amerika, Panama Kıstağı ile birbirine bağlanmıştı, Yok olan türler dışında, Pleistosen türleri günümüzde
Sayfa 113 - Palme Yayınları / 2008Kitabı okudu
. Nasıl günümüzde Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ne karşı ayrılıkçı Kürt örgütleri silahlanıp dağa çıkmış, yöre halkını ayaklandırmak için kanlı eylemler yapıyor ve bunun sonucu olarak Avrupa devletleri Türkiye'nin içişlerine karışarak o bölgenin ve Türkiye'nin yönetimine burunlarını sokuyorlarsa, 1900'Iü yıllarda Osmanlı'nın yaşadıkları da aynıydı; 1900'Ierin Güneydoğu'su Balkanlar, 1900'lerin ayrılıkçılarıysa Sırplar, Bulgarlar, Arnavutlar, Makedonlardı. .
Sayfa 157Kitabı okudu
mazdaizm ne la
Türkler de yeni vatanları olan Anadolu ve Gü­neydoğu Avrupa'ya yerleşmeden ve İslam dinine geçmeden önce, Budizm, Maniheizm, Mazdaizm, Nestoryan Hristiyanlığı gibi dinlerin biçimlendirdiği kültürlerin etkisi altındaydı.
285 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.