Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Muazzam
Doğrusu günümüzde aşk adı altında yaşanılan ilişkilere saygı duyamıyorum ben. Varsa bir gerçek aşk var, insanı yaşamından alıp götüren, onu da anlatmak beni aşar diyorum.
Günümüzde normal olabilmek, mutlu olabilmek, patolojik bir iyimserlik ya da “Benden sonra tufan” anlayışını gerektiriyor.
Reklam
Bütün kalkınma türkü­lerine rağmen, çocuklarını okutamıyorsun, köylerine okul, ilaç, sağlık getiremiyorsun. Yurttaşını insan gibi yaşatamıyorsun... Türkiye ise geri kalmış değil, geri bırakılmış bir ülkedir. Ve bu gerilikte ve yoksullukta herkesin sorumluluk payı vardır öyle ki sadece günümüzde değil, tarih içerisinde işlenmiş ha­taların da acısını çekiyoruz.
. Günümüz Türkiyesi'nde Avrupa Birliği'ne girmek uğruna yabancılara toprak satıldığını gördükçe, 140 yıl önce Osmanlı'nın Avrupa Devletler Konseyi'ne girmek uğruna düştüğü tuzağa, 140 yıl sonra Cumhuriyet Türkiyesi'nin de düşürüldüğünü söylemeden geçemiyoruz. Abdülaziz "7 Safer Kanunu"nu çıkarır çıkarmaz Yahudiler Filistin'de toprak satın almaya başlamış; İsrail Devleti'nin temelleri, Sultan Abdülaziz döneminde çıkartılan bu yasayla atılmıştı, tıpkı günümüzde İsraillilerin GAP yöresinde toprak satın aldıkları gibi... .
Günümüzde Türkiye
Önce karıncaları on beş, yirmi, kırk, bin parçaya bölmeli, sonra da her bölüğü ötekine can düşmanı etmeliydi. Bölünmüş karıncalar, hiçbir zaman bir güç olamazlar, sonuna kadar tutsak kalırlardı.
Günümüzde bizler savaşların ekonomik, politika veya kültürel etmenler gibi kişisel olmayan nedenler yüzünden çıktığını düşünüyoruz. Ancak Genç Tunç Çağı'nda bunun tam tersi söz konusuydu, savaşlar genelde kişisel nedenlerden dolayı çıkardı. Kan davaları, insanların aşağılanması ve evliliklerdeki anlaşmazlıklar...
Reklam
Dış borçların ifâsı:
Osmanlı İmparatorluğu’nun plansız ve programsız bir şekilde aldığı ve harcadığı dış borçlar, bu devletin siyasî ve ekonomik gelişmesine darbe vurduğu gibi, Türkiye Cumhuriyeti’ni de kuruluş yıllarında ekonomik açıdan sıkıntıya soktu. Lozan Antlaşması ile Osmanlı borçlarının bir kısmı Türkiye’ye ve imparatorluktan ayrılan diğer devletlere
"gezici rahimli" kadınlar
Viktorya Dönemi'nde doktorlar hastalarına sık sık "histeri" teşhisi koyuyordu. 1859'da bir doktor, bu hastalığın neredeyse dört kadından birinde görüldüğünü söylemişti. Semptomlar büyük farklılıklar gösteriyordu. Bayılma, kaygı, sinirlilik, cinsel istekte artış ve cinsel istek kaybı, iştah artışı ve azalması, kramplar en çok görülen semptomlar arasındaydı. Tarihçi Rachel Maines'e göre bu hastalık insanı sorun çıkarmaya yatkın hale getiriyordu. Eski Yunanlılar bu hastalığın zehirli kadın dölünün cinsel ilişki sırasında salınmamasına neden olan "gezici rahim" nedeniyle ortaya çıktığına inanıyordu. Viktorya Dönemi'nde ise bir 'kadın hastalığı" olarak nitelendiriliyor ve doktorlar hastalarını tedavi etmek için soğuk, yüksek basınçlı duşlara sokuyor, çok ciddi vakalarda ise zorla hastaneye yatırıp histerektomi uyguluyor, yani ameliyatla rahmi alıyorlardı. Günümüzde ise, histerinin, adet öncesi kramplardan, kaygı ve epilepsi gibi ciddi zihinsel sağlık sorunlarına kadar değişen birçok nedeninin olabileceğini biliyoruz.
Sayfa 44 - DB Dergi
İşte burjuvazi bu koşullar altında Tanrısal düzenin temel felsefesine saldırdı. "Neden Tanrı insanları farklı yaratsın" dediler. İnsanlar arasındaki farklar, sadece biçimsel farklardır. İnsanlar doğuştan EŞİT ve ÖZGÜR'dürler. Günümüzde laikliğin başlangıç noktası işte burasıdır.
Grip
Milattan önce 412 yılında bir liman kasabası olan Perinthus'u hastalık harap etmisti. Kasabalılar şiddetli öksürükten şikayet ediyorlardı ama bunun yanında boğaz ağrısı, halsizlik, burun akıntısı, yutkunma güçlüğü ve vücut ağrıları da şiddetliydi. Hipokrat adında bir doktor bu hastalığı oldukça güzel tanımladı. Adına da ”Perinthus Öksürüğü" dedi. Bu, günümüzde grip dediğimiz hastalığın tarihte ilk tanımlanmasıdır. İlginç olan ise olayın geçtiği yer. Perinthus'un bugün bilinen adı "Marmara ereğlisi," evet bildiğiniz Marmara ereğlisi. İlginçtir, o zamana kadar bu hastalık, halk tarafından küçük tanrıların kendilerini cezalandırması olarak görülüyordu. Hipokrat ise bunu insanların üzerinde tesirli olan bir etkene bağladı. Bu tanım hala kullanılan epidemi. Anlamı: Epi, üstünde, Demos ise insan.
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.