"Sana buraya bazı şeyler koyuyorum. Yol boyunca aklında olsun. lazım olursa açar okursun. Olmazsa da olsun, bir zararı yok, burada dursun."
Birhan Keskin, fakir kene
"Sabahları kitap mürekkebinin kokusunu içime çekmeyi severim."
“Kendi sınırların seni çarmıha geriyor. Körü körüne yaptığın seçimler değiştirilemiyor; bu saatten sonra geri alınamıyor. Fırsatın vardı; kullanmadın. İlk günahın çamuruna batmış, kendi sınırlarında debelenip duruyorsun. Çıkıp bir yürüyüş yapmaya bile karar veremiyorsun: Bu bir kaçış mı yoksa bütün gün odana kapanıp kalmak yerine ferahlatıcı bir
Neden böyle düşündüğüm hakkında hiçbir fikrim yok. Belki yaratılıştan geliyordur, belki de sonradan var olmuştur. Bilemiyorum orasını. Öyle ya da böyle şu an durum bu. Onlarca sebep sıralayabilirim bu durumu açıklamak için. Hiçbiri de bahane değil. Kendimden eminim. Yalan söylemiyorum. Rol yapmıyorum, ki öyle bir yeteneğim yok. Hala sorunun ne
Bugünün kitabı Hollandalı yazar Herman Koch'un şahane kitabı Hendek. Okuduğum için o kadar mutlu olduğum bir kitap oldu ki nereden başlasam anlatmaya, bilemiyorum. Ana konunun olduğu ancak bu konu etrafında sıçramalar ile ilerleyen bir anlatım mevcut eserde. Bu tarzda kitaplar okumayı sever misiniz bilmem ama Hendek tam da bu yüzden çok
Sabahattin Ali , bir kadını neden resim tablosu olarak kurgulamış, onu resim çerçevesinin merkezine konumlandırmış ve hatta çerçevenin içindeki bu kadının güzelliğiyle kombinlenen kürklü bir manto
》Kitap hakkında bir yazıya denk geldim. Jack London reddedilen bir çocukmuş ve bu sebeple eseri babasına mesaj olarak yazmış. Kitapta da bunu, kurdun annesi tarafından reddedilmesi olayıyla bağdaştırmış. Bunu öğrenince farklı bir anlam kazandı.
》Konusuna gelince... Annesi köpek babası kurt olan Beyaz Diş'in hikayesi... Dünyaya gelmesi,
Dostoyevski'nin yazdığı ilk kitap. Kitap baştan sona iki kişinin birbirine yazdığı mektuplardan oluşmaktadır. Ana temalar ise yoksulluk, açlık, sefalet, fedakarlık, sevgi, koruma duygusu, kendine güvensizlik ve aşk.
Sadece iki kişinin karşılıklı olarak birbirlerine yazdıkları mektuplarda, bu sayılan temalar muhteşem bir şekilde işlenerek okuyucuya aktarılıyor. Ayrıca o dönemin Rusya'sındaki memuriyet ilişkileri ve yaşam tarzı da bu mektuplarda yerini alıyor.
Kitapta zaman zaman birbirinin tekrarı gibi yaşanan olaylar okuyucuya rahatsızlık hissi verse de, genelde akıcı ve sürükleyici bir yapının hakim olması, kitabın kolayca okunmasını sağlıyor.
Kısaca söylemek gerekirse, yazarın yoksulluk ve sevgiyi çok farklı bir anlatım şekliyle işlediği bu kitabını ben beğenerek okudum. Okunmasını da tavsiye ederim.
İnsancıklarFyodor Dostoyevski · Can Yayınları · 202362bin okunma
şiddete uğrayan kadınların ruhsal durumları:
- had safhada korku
- ürkeklik, sessizlik ve çekingenlik
- eşinden korktuğunda başlayan titreme krizi
- uykusuzluk
- bitkinlik, halsizlik, seslere karşı aşırı tepki
- baş dönmesi, ayakta duramama
- unutkanlık
- irkilme, çarpıntı, öfke patlamaları
- aşırı yorgunluk
- umutsuzluk
- sık sık çarpıntı hissi
- kendini suçlama
- perdeleri açma korkusu
- yalnız sokağa çıkamama
- geleceğe yönelik plan yapamama
- ürkeklik, güvensizlik, düzgün cümleler kurmakta zorlanma
- çözümsüzlük: ‘ya ölüm, ya da başka yolu yok’
- yalnızlık hissi
- konuşurken gözle iletişim kuramama
- sık sık ağlama krizleri
- konuşurken gelen ağlama hissi
- solgunluk, bezginlik
- bedbinlik, hayata karşı ümitsizlik
- (göz hapsinde) sürekli ağlama, korku
"Güçlü onay isteği, çocukken reddedilmekten ya da onaylanmamaktan da kaynaklanıyor olabilir. Gerekçesi ne olursa olsun onay vermek, etkili bir terapötik teknik olarak kullanilabilir. Görüşmeci onayı, olumlu/uyumlu ilişkiyi güçlendirir ve danışanın benlik saygısını yükseltir.
Öte yandan, bağımlılık ilişkisi de geliştirebilir. Bir danışanın onay arayışı ödüllendirildiğinde, güvensizlik hissi tekrar ortaya çıkar ve danışanın onay arayışı tekrarlanabilir."
Günlük yaşantı içerisinde yapılan çoğu hareket insanlar üzerinde sanıldığından çok daha fazla etki yaratır. Ve bu mağduriyeti yaşayan insanların buluştuğu ortak bir payda varsa bu bir sınıfsal ahlaki çöküntüye daha sonra yavaş işleyişli bir toplumsal ahlaki çöküntüye yol açabilir. Yavaş işleyişli çöküntülerin hızlı işleyişli olanlardan farkı;
Sonbahar mevsiminin serin günlerinde idi; hava kâh kapanıyor, kâh açılıyordu ve bu durmadan değişmeler insanda hayata karşı bir güvensizlik uyandırıyor; sebepsiz bir vesvese, bir endişe, bir büyük tehlike hissi gibi ürpertiyordu.