Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
HATALARIN BAŞI DÜNYA SEVGİSİ Sevgili Resûlüllah Efendimiz'in (s.a.v.) ashabından, ümmetinden mal mülk edinen, zengin olanlar olmuştu. Ne var ki, mal ve mülk muhabbeti, kalplerinde karar kılmamıştı. Mallarını Allah yolunda çalışmaya vasıta kılmışlardı. Bela oklarının hücumu ve bütün hataların başı; dünyalık varlığı değil, dünya sevgisidir. Sahabe-i Kiram'dan mal ve mülkünün çokluğuyla tanınan Abdurrahman İbn-i Avf Hazretleri, hayatı boyunca kalbini dünya hırsından âri tutmaya gayret etmişti. Öyle bir mertebeye varmıştı ki bir keresinde Ömerü'l-Fârûk'un (r.a.) huzuruna gelerek: "Ey müminlerin emiri! Şam tarafından bir kervanım gelmektedir. 80 develik bu kervanın her bir devesinde binlerce dinarlık yükler var. Hepsini Allah rızası için sadaka eyledim; alın, zapt edin." dedi. Hazret-i Ömer (r.a.) bunun sebebini sorunca şu cevabı vermişti: "Bu gece Teheccüd namazını kılarken 'Acaba kervan nereye geldi ve durumu nasıldır?' diye hatırıma geldi. Cenab-ı Hakk'a olan teveccühümü örten ve Teheccüd namazında kalbime vesvese doğurtan bir malın, mülkiyetim altına girmekten çıkarılması gerektir."
Tüm zorluk, hakikatin tahakkuk edip etmemesinde değil, hakkı görüp kisvesine bürünen sahtesinden ayırt edebilmekte, yalanın maskesini düürebilmekte, nihayet Hakk’tan yana durabilmektedir. Aksi takdirde bizim hakikate yabancılaşmamız, hakikatin de bize yüz çevirmesi mukadderdir. Hakikati Hakk etmemiz, yalandan farkını görebilmemiz, uzun, meşakkatli bir yolculuğa çıkmamıza, nihayet gerekli ehliyete ve salahiyete ermemize bağlıdır. Ehliyet ve salahiyet şartları arasında, elbette hakikatin özüne matuf doğru itikat, ahlâkî olup iradesi, doğru bilgi, tarih şuuru, dünya görüşü, ilmî usûl, üslup ve firaset, nefs muhasebesi, hakikat sevgisi, sır idraki ve zevki gibi hususlar bulunmaktadır. Fakat bu hususlar, ancak doğru akıl, düünme ve muhakeme melekesine mâlik olmamız halinde bir anlam ifade eder.
Ridvan ŞentürkKitabı okudu
Reklam
Nefis nedir?
İnsan yaratılışında kendi nefsine muhib olarak yaratılmıştır. Hattâ bizzât nefsi kadar bir şeye sevgisi yoktur. Kendisini, ancak Mabuda lâyık senalar ile medhediyor. Nefsini bütün ayıblardan, kusurlardan tenzih etmekle, -haklı olsun haksız olsun- kemal-i şiddetle müdafaa ediyor. Hattâ Cenab-ı Hakk'ı hamd ü sena için kendisinde yaratılan cihazatı, kendi nefsine hamd ü sena için sarfediyor ve مَنِ اتَّخَذَ اِلهَهُ هَوَيهُ deki مَنْ şümulüne dâhil oluyor. Bu mertebede nefsin tezkiyesi, ancak adem-i tezkiyesiyle olur. Üstadım Bediüzzaman 🌿
Güneşe gönül vermek
Mevlână, şöyle der: "Gerçek sevgilide görüntü yoktur. Güneş ışıkları duvara vurunca, duvar parlaktır, güzeldir. Fakat bu güzellik, bu parlaklık duvarda, duvarın üstünde değil, güneştedir. Duvar yıkılsa bile, güzellik güneşte kalıcıdır. Şu hâlde, kerpice değil güneşe gönül vermek gerekir." İşte Mevlâna'nın Şems'e olan sevgisi... Hakk'ın ışıkları Şems'e vurmuştu. Mevlâna, bu ışığa âşıktı. Şems'in beden duvarı göçmüşse, ışık yine ışık olarak aslına yönelmişti. O hâlde, âşıklar aşka bağlıdırlar.
Sayfa 81
"-Âlime verilen ceza nedir? -Kalbin ölmesi. -Kalbin ölümü nedir? -Dünya sevgisi ve hırsı."
O halde erkeğin sevgisi, hem kendi parçası olan kadına karşı hem de kendisini yaratan Hakk'a karşı oldu. İşte bu yüzden, Hz. Muhammed(as), 'Bana kadın sevdirildi.' buyurdu. Çünkü kendi sevgisi sadece Rabbinin suretiyle ilgili olduğundan kendi nefsinden söz ederek, 'ben sevdim.' demedi. Böylece kendi kadına karşı olan sevgisini bile Allah'a bağladı.
Reklam
•Şehvet duygusunun kulağına pamuk tıkayınız. Yâni, süflî, aşağı duygulara âit sesleri duyan, şu görünen baş kulağınızı sağır hale getiriniz ki, can kulağınız açılsın da, Hakk'ın, hakîkatin sesini duyabilesiniz. Gözünüzden de, dünya sevgisi bağını kaldırıp atınız... • Aslında şu görünen baş kulağımız, can kulağımızın pamuk tıkacıdır. Bu sebepledir ki baş kulağımız tıkanmadıkça, can kulağımız sağır olarak kalacaktır.
Sayfa 40 - c.: 1, b.: 580-1
İmdi Hakk nasıl ki Kendisinin sureti üzere olan erkeği sevdi ise, kadınları da erkeğe sevdirmiştir. Dolayısıyla erkeğin kadınlara yönelik sevgisi, ancak kendisinden varlığa gelen kimseye yöneliktir; nitekim erkeğin sevgisi, Kendisinden varlığa geldiği kimseye, yani Hakk'a yöneliktir. Bu yüzden Hz. Peygamber kendiliğinden “Sevdim” dememiş, “Bana sevdirildi” buyurmuştur, çünkü sevgisi, hatta eşine yönelik sevgisi dahi, Kendisinin sureti üzere olduğu Rabbi ile bağlantılıdır. Çünkü eşini, Allah'ın ahlakıyla ahlaklanarak, Allah'ın kendini sevmesi sebebiyle sever.
Allah emrin tutalım Rahmetine batalım Bülbül gibi ötelim Allah Allah diyelim Allah adı dillerde Sevgisi gönüllerde Şol korkulu yerlerde
Allah seni sevecek, sen Allah'ı seveceksin. Zaten Allah seni sevmezse sen Allah'ı sevmenin kokusunu bile duyamazsın, aklından zerresini bile geçiremezsin. Allah seni sevmezse sana kendisini andırmaz bile, senin ağzına adını aldırmaz bile! Allah seviyor da ondan sonra kullarda Allah sevgisi oluyor. Allah sevgisi olması için de insanın günahları bırakıp sevaplı işleri yapmaya başlaması lazım. İşin esrârını insanlar bilmiyor. Allah sevecek! Allah neyi sever? İnnallâhe yuhibbü't-tevvâbîn. "Aşk ile sıdk ile meslek edinmiş gibi, çok ciddi bir şekilde tövbe edeni sever." Tövbe edeceksin, ibadetini güzel yapacaksın, hayır hasenâtı yapacaksın, sadaka vereceksin, hayır yapacaksın... Cenâb-ı Hakk'a kendini sevdirmeye çalışacaksın.
Reklam
“Bu Allah'ın dilediğine bahşettiği bir lütuftur. " (Maide/54) "İşte bu yüzden varlığa dair ne varsa unuttum. Nefsi unutmak hakkı anmaktır. Her kim Hakk'la Hakk'ı tanırsa yaşar, her kim Hakk'ı nefsi ile tanırsa fani olur. Zira nefsini tanıyan, Rabbini bilir. " "Bu sebepten derler ki; 'Kul hiç olunca hep
Sayfa 181Kitabı okudu
"Kalplerindeki buzağı sevgisi iliklerine işlemişti." Bakara 93
İsrâiloğulları’nın altından bir buzağı yapıp onu ilâh edinmeleri, onların âhireti terk edip tamamen dünyalık toplamaya yöneldiklerini göstermektedir. Bir müddet sonra, âdeta parayı ilâh edindiler. Bu yanlış yolda o kadar ileri gittiler ki, sonunda altından bir put yapıp ona tapınmaya başladılar ve böylece içlerindeki duyguyu herkesin göreceği şekilde müşahhaslaştırdılar. Bugün de “altın” denildiğinde yahudilerin akla gelmesi, herhalde bu anlayışın bir devamıdır.
Hz. Meryem'in rızkı, kendisine Allah tarafından gönderilirdi. Öyle ki, Hz. Meryem çalışmaksızın, çaba sarf etmeksizin günlük rızkını yanında hazır buluyordu. Bu hususu Rabbimiz şöyle anlatmıştır: ‎‫كُلَّمَا دَخَلَ عَلَيْهَا زَكَرِيَّا الْمِحْرَابَ وَجَدَ عِندَهَا رِزْقاً قَالَ يَا‬‎ ‎‫مَرْيَمُ أَنَّى لَكِ هَذَا قَالَتْ هُوَ مِنْ عِندِ اللَّهِ إِنَّ اللَّهَ يَرْزُقُ مَن‬‎ ‎‫يَشَاء بِغَيْرِ حِسَابٍ‬‎ "Zekeriya, onun bulunduğu bölmeye her girişinde yanında bir yiyecek bulurdu. "Meryem! Bu sana nereden geldi?" derdi. O da "Bu, Allah katından" diye cevap verirdi. Zira Allah, dilediğine hesapsız rızık verir." Hz. Meryem doğum yaptıktan sonra ise Cenab-ı Hakk kendisine şöyle emretmiştir: ‎‫وَهُزِّي إِلَيْكِ بِجِذْعِ النَّخْلَةِ تُسَاقِطْ عَلَيْكِ رُطَبًا جَنِيًّا‬‎ "Hurma ağacını kendine doğru silkele ki sana taze hurma dökülsün." Buradaki hikmeti şöyle izah edebiliriz: Hz. Meryem'in kalbi, doğum yapmadan önce beşerî muhabbetlerden hâli (arınmış) idi. Cenâb-ı Allah da onun azalarını rızık temin etmek için yorulmaktan arındırdı. Hz. Meryem'in rahmine bebek düşünce, kalbinde evlat sevgisi hâsıl oldu ve artık rızık temin etmek için azalarını kullanması gerekti. Nitekim hurma temin etmek için ağacı kendisine doğru silkelemesi emredildi. Yüce Allah, kendi kitabının sırlarını hakkıyla bilendir.
327 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.