Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
hani paylaşacaktın bulutları benimle hani deniz en derin yurdumuz olacaktı hani konsun diyordun kalbimize martılar hani avuçlarımız yağmurla dolacaktı hani kartallar gibi kanatlanıp doruğa hani bölüşecektik seninle mevsimleri neden yine bin parça eyledin resimleri hani gök, nerde ufuk, neden sustu dalgalar ayaklarımda yine bu zâlim prangalar
Sayfa 125Kitabı okudu
hani paylaşacaktın bulutları benimle hani deniz en derin yurdumuz olacaktı hani konsun diyordun kalbimize martılar hani avuçlarımız yağmurla dolacaktı hani kartallar gibi kanatlanıp doruğa hani bölüşecektik seninle mevsimleri neden yine bin parça eyledin resimleri hani gök, nerde ufuk, neden sustu dalgalar ayaklarımda yine bu zâlim prangalar
Reklam
Kalp Ağrısı
Eyvah başladı yine o sızı Bir de ısrarcı, dur durak bilmiyor Eylül yolcu ederken yazı Gözyaşım usul usul çiseliyor Gittim, defalarca gittiler Bir tek yokluğun dinmedi, dinmiyor Geçer üzerimden martılar, kanatları sen Bir oğlan kızarır, yanakları sen Pişman gecelerin sabahları sen Kuruyup gözlerim, dökülür gibi Ciğerim yerinden sökülür gibi Acıta acıta öpülür gibi Tuttu yine bu kalp ağrısı Yok maalesef hiçbir çaresi Günü gelmeden çekip gitmiyor Hani annesinin bir tanesi Şimdi kayıp bir çocuğa benziyor Düştüm kalktım defalarca Bu defa elim kolum tutmuyor
Sayfa 224Kitabı okudu
ve sait faik… hikayecinin toplum içindeki yerini ada geceleri adlı öyküde şöyle anlattı: “bütün kabile halkı buna kızmıştı: ‘bu herif çalışmayacak mı? oturup kayalara düşünecek mi? martı ölmüş. onu seyredip masal mı anlatacak?’ gündüz güneşin içinde böyle söyleyenler, gece olup da kütükler, çalı çırpı yanınca, öbür tarafta rüzgar, denizi homur homur söyletirken, martılar hala deli gibi bağrışırken, ben bir türkü, martının ölümünün türküsünü tutturacaktım. çalışanları bir üzüntü, bir garipseme, birbirine sokulma hissi saracaktı. sonra da bu hal belki de işe yaramaz adamın bir vazifesi olarak tanınacaktı. bir iki gün ağ tamir edecek, balık tutacak, beceremeyecek, fakat akşamları da onlara üzülüp sevinme arzuları veren türküleri söyleyemeyecektim. ‘ne susarsın be herif?’ diyeceklerdi, ‘hani bülbül gibi öterdin geceleri.’ ertesi sabah beni balığa çıkarken uyandırmayacaklardı. bırakacaklardı kendi halime…”
Bilgi Yayınevi
Martılar diyorum ya hani bir zamanlar hep benimle ağlardılar, şimdilerle yalnızlığımın yadigarları.
Sayfa 134 - KARİYER YAYINCILIKKitabı okudu
Cihangir Miyavlaması
zaman: durmuş gibi cihangir'de pazar günü şaşkınım olmayan uykumu bölüyor bir akordeon sesi bir çocuk ufarak sarı saçlı eminim kara gözlüdür görünmüyor uzaktan gözleri görünmüyor ki sokak derin uykularda duyulmuş şey değil cihangir'de geldiğim günden beri gurbetliğimden beri son travesti son bira şişesini yere çaldığından bu yana kaç
Sayfa 339 - KırmızıKedi YayıneviKitabı okudu
Reklam
Mavi bulutlar gökte martılar Hani verdiğin güzel umutlar Dost dediklerim ta uzaktalar Yalan olmuş tüm mutluluklar..
Martısız Mahalle hikayesinden
Beş dakkada ha. Kubbeye baktık, Surat da yok. Koştuk, etrafını turladık kubbenin. Hani düşmüştür deli diye. Yok. Odur budur ne oğlan ne martılar. Götürdüler oğlanı da.
-Ne oluyorsun be? dedi. Şair misin, ne boksun? -Martı öldü de... dedim. -Martı da ölür, dedi. İnsan ölmüyor mu? Dünyanın yaradılışındaydık şimdi, insanın ilk zamanlarını yaşıyorduk. Onlar avlıyorlardı, ateş yakıyorlardı. Ben martıya ait bir mersiye yazmış, ateşin karşısında okumak üzereydim. Bütün kabile halkı bana kızmıştı: - Bu herif
Sayfa 79 - Sivriada GeceleriKitabı okudu
Özlüyorum lan! Çok özlüyorum. Başka türlü bir özlemek bu ama... Hani böyle herkesin herkesi özlediği gibi değil de sadece ben böyle özlermişim gibi... Bu özlemeyi tasvir etmeye çalışabilirim elbet... Bir sürü süslü söz mümkün... İçinde martılar olan, trenler olan;şarkılar, şiirler, aşk sözleri olan... Bir kitabı koklayıp bir tişörtü düşünüp, mavi bir melek çizip nasıl özlediğimi anlatabilirim. Ama bu kez başka türlü özlüyorum. O kadar başka ki neyle anlatmaya çalışsam anlatamadıklarım eksik kalacak biliyorum.
Reklam
Onlar ateşi yakıp topladıkları midyeleri bir tenekenin üzerinde pişirirlerken ben hala martının yanı başındaydım. Kalafat : - Ne oluyorsun be, dedi. Şair misin ne boksun? - Martı öldü de... dedim. -Martı da ölür. İnsan ölmüyor mu? dedi. Dünyanın yaradılışındaydık şimdi, insanın ilk zamanlarını yaşıyorduk. Onlar avlıyorlardı, ateş yakıyorlardı; ben martıya bir mersiye yazmış ateş başında okumak üzereydim. Bütün kabile halkı bana kızmıştı. ''Bu herif çalışmayacak mı? Oturup kayalara düşünecek mi? Martı ölmüş, onu seyredip bize masal mı anlatacak?'' Gündüz güneşin içinde böyle söylenenler gece olup da kütükler, çalı çırpı yanınca, öbür tarafta rüzgar denizi homur homur söyletirken, martılar hala deli gibi bağrışırken ben bir türkü, martının ölümünün türküsünü tutturacaktım. Çalışanları bir üzüntü, bir garipseme, bir birbirine sokulma hissi saracaktı. Sonra bu hal belki işeyaramaz adamın bir vazifesi olarak tanınacaktı. Bir iki gün balık tutacak, ağ tamir edecek, beceremeyecek ancak akşamları da onlara üzülüp sevinme arzuları veren türküler söylemeyecektim. ''Ne susarsın be herif?'' diyeceklerdi. ''Hani bülbül gibi öterdin geceleri?'' Ertesi sabah beni balığa çıkarken uyandıramayacaklardı. Bırakacaklardı kendi halime. Kalafat: - Ee anlat bakalım şu martının ölümünü...
7 Renk
Hani insanın yüreğine bir burukluk çöker ya Hani martılar ağlar gidenlere sessizce İşte öyle bir şeydir dostluk Herkes bilmez bunu, bilen anlamaz Anlasa da hep bir şeyler eksik kalır Hani insanın yüzüne bir heyecan düşer ya Yağmur sonrası gökkuşağı renginde... Dostluk gökkuşağı gibidir Yedi gizemli rengin oluşturduğu Herkesin görüp de
ve sait faik… hikayecinin toplum içindeki yerini ada geceleri adlı öyküde şöyle anlattı: “bütün kabile halkı buna kızmıştı: ‘bu herif çalışmayacak mı? oturup kayalara düşünecek mi? martı ölmüş. onu seyredip masal mı anlatacak?’ gündüz güneşin içinde böyle söyleyenler, gece olup da kütükler, çalı çırpı yanınca, öbür tarafta rüzgar, denizi homur homur söyletirken, martılar hala deli gibi bağrışırken, ben bir türkü, martının ölümünün türküsünü tutturacaktım. çalışanları bir üzüntü, bir garipseme, birbirine sokulma hissi saracaktı. sonra da bu hal belki de işe yaramaz adamın bir vazifesi olarak tanınacaktı. bir iki gün ağ tamir edecek, balık tutacak, beceremeyecek, fakat akşamları da onlara üzülüp sevinme arzuları veren türküleri söyleyemeyecektim. ‘ne susarsın be herif?’ diyeceklerdi, ‘hani bülbül gibi öterdin geceleri.’ ertesi sabah beni balığa çıkarken uyandırmayacaklardı. bırakacaklardı kendi halime…”
33 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.