İrlandalı şair, romancı, oyun yazarı ve eleştirmen olarak tanınan Oscar Wilde, ayrıca sıra dışı kişiliğiyle de dikkat çeken bir yazar. Hem sanat hem de siyasi görüşleriyle dikkatleri üzerine toplayan yazar, en çok da cinsel tercihleri nedeniyle eleştirilmiştir. Hatta cinsel yöneliminden dolayı iki yıl hapse mahkum edilmiştir. Aldığı bütün
İran İslam devriminin baş düşünürü olarak düşünülen, sosyolog, yazar Ali Şeriati'nin sizi doyuracak ve düşünmeye itecek bir eseri.
Kitap 4 bölümden oluşuyor. 4 makale.
İlk bölümde kültürel sosyolojinin piramidinden söz ediyor. Bu, piramitte Batının toplumlarında sosyal sınıfların nasıl ortaya çıktığını anlatıyor.
Piramidin tabanını, yani en geniş bölümünü, kitleyi temsil ediyor. 2 katman ise entelektüel kesimdir. En tepede ise yıldızlar vardır. Yıldızlar nadir düşünür ve dahileri temsil eder.
İkinci bölüm "kültürel kaynakların ortaya çıkarılması ve arındırılması" başlığı altında. Bir toplumun kültürünü koruması, onu diğer kültürlerin aşındırmasından uzak tutması gibi kavramlar üzerinde duruyor yazar.
Üçüncü ve en sevdiğim konu ve bölüm olan ideoloji bölümü.
"Bir Fransız yazarın sözcüklerinde ideoloji; insanlar arasında, özellikle gençler ile daha özelde kendiliğinden yıkıma davet eden, toplumun entelektüeller arasında düşünce ve sapma meydana getiren sihir bir kelimedir." İdeoloji üç aşamaya dayanır. İlk aşama evren, varoluş ve insanı kavramaktır. İkinci aşama sosyal çevreyi şekillendiren fikirlerimizin nerden geldiği üzerinedir. Üçüncü aşama süregelen toplumun hoşnut olmadığımız ideallerini, yöntemlerini değiştirmekten geçiyor.
Son bölüm: Toplumda entellektüellerin rolünden bahsediyor.
Ali Şeriati'nin harika anlatımı ve düşünceleriyle tanışmak için harika bir eser. İyi okumalar.
Mutluluk kimi zaman biriyle gelir hayata ya da bir başkasıyla hayatımızdan çıkar gider. Öyle adapte etmişiz ki kendimizi sanki biz kendimizle kalınca mutlu olamayacağız ve bir başkasından medet umar haldeyiz. Mutluluk aslında bizim içerimizdedir. Tebessümü, sevinci, heyecanı ve bir dünya güdüyü kendi başımıza ortaya çıkaramadığımız için hep bir
Kızıl Gökler Altında Kızıl Denizler, Scott Lynch'in 7 kitap olarak planladığı "Centilmen Piç" serisinin ikinci kitabı. Yazar serinin ilk kitabı olan Locke Lamora'nın Yalanları'nda olduğu gibi yine harika bir iş çıkartmış.
Kitap fantastik öğeler taşımasına rağmen kesinlikle her türden okuyucuya hitap ediyor. Locke Lamora'nın eşsiz zekasıyla kurduğu ve can yoldaşı Jean Tannen ile ilmek ilmek işlediği planlar, yazarın harika anlatımıyla birleşince ortaya elinizden bırakamayacağınız bir kitap çıkmış.
Bazı forum sitelerinde Lynch'in çok fazla betimleme yaptığından şikayet edilmekte. Ben kesinlikle bu görüşe katılmıyorum.
Bir örnek vermeden geçemeyeceğim;
"Locke'un kurduğu yalanlar zinciri o kadar hassaslaşmıştı ki, bir güvenin osuruğuyla bile dağılabilecek durumdaydı."
Bence ustalıkla yapılan bu ve diğer betimlemeler yazarın zekasının göstergesi ve kitaba fazlasıyla zenginlik katmakta.
Scott Lynch'in yazarlık için genç sayılabilecek bir yaşta (37), ve ilk kitapları olmasına rağmen ortaya böyle bir iş çıkartması bundan sonra yazacağı kitaplar adına beni fazlasıyla heyecanlandırmakta.
Herkese tavsiye ediyorum. (Tabi ki öncelikle Locke Lamora'nın yalanlarını)
Unutmadan serinin film hakları da çoktan satılmış durumda, fazla uzak olmayan bir gelecekte sinemalarda da izleme şansı bulacağız.
Trajikomik bir Prusya eleştirisi diye özetlenebilinir mi hikayemiz? Hem evet, hem hayır. Evet, çünkü Prusya'nın otoriter ve askerimsi devlet ve bürokrasi yapısı eleştiriliyor. Hayır, çünkü aynı zamanda eleştirilen toplumsal yozlaşma hâlâ var ve hatta artmış durumda, dolayısıyla zamansız, zamanüstü bir eleştiri.
Hikayenin kahramanı (!)
Sahnenin dışında mıyızdır, ya da içinde miyiz büsbütün ?
Ben sahnenin dışından sesleniyorum size ama yazarın eserinde herkes sahnenin baş kahramanıydı."Sahnenin dışındakiler" diyerek İstanbul halkını kastetmiş, sahnenin içindeyse Kurtuluş Savaşı mücadelesinin geçtiği Anadolu resmedilmiş.Kahramanlarımızdan İhsan bu durumu şöyle
Konusu
Belki bazı sayfalara uzun uzun bakıp günlerce düşüneceksin… Belki bir çırpıda hepsini tüketeceksin… Belki birkaçında kalacak, hatta paylaşmak isteyecek, belki de birkaçına hiç dönmek istemeyeceksin… Ama bil ki bu elindeki sana iyi gelecek… Yani his olarak iyi gelecek…
Kendiyle gözleri açık öpüşmeyi seven bir adamın, göz kapağında biriken renkler var içeride. Bir buluşma var, sadece kelimelerin değil birçok şeyin buluşması hem de. Bu kitap elinde olduğuna göre sen de biraz buluştun demektir bir şeyle. Biri var içini döktü; şimdi de sunuyor içini, koparılıp parçalanabilecek biçimde.
Zaman gelecek ve bir nedenle buluşacak insan kendiyle. İşte bu kitap da o nedenlerden biri sadece. Unutma… Her sayfasını istediğin birine, istediğin bir yere uçurabilirsin. Koparmaktan çekinme. Bazı şeyler eksildikçe çoğalır.
Yorumum
Her sayfasında farklı bir fotoğraf üzerine Cem Mumcu’nun sözlerinden oluşan bu kitap, bir kartpostal hazinesi. Her fotoğrafın arkasında güzel şarkılar da tavsiye etmiş yazar. Bazı sayfalarda kendinizi bulup, bazılarını öylesine geçiyorsunuz. Başladığınız gibi bitirebileceğiniz, beğendiğiniz sayfaları koparıp odanıza asacağınız veya arkadaşlarınıza, hayatınızdaki özel insanlara gönderebileceğiniz müthiş sözler, fotoğraflar ve şarkıların oluştuğu harika bir kitap.
Bol okumalı güzel günler diliyorum…
Proust’un yedi ciltlik bu devasa eseri üzerine bir şeyler yazmak birkaç açıdan “sorunlu”dur. Her şeyden önce son baskı biçimiyle 3.933 sayfayı bulan böylesi bir eserin “özet” değerlendirmesini yapmak başlı başına bir mesele. İkincisi Proust ve eseri üzerine söylenmiş ve yazılmış onca şeyin üzerine sıkıcı bir tekrara girmeden yeni bir şeyler
Kitaba baktığımda aklımda ilk canlanan şey Adolf Hitler oluyor. Köprülü'nün, Hitler'e hayranlığı olup olmadığı zihnimi bir süre meşgul ediyor. Sonrasında Nureddin Topçu'nun evinde asılı olan üç fotoğraftan birisinde 2. Dünya Savaşı'nın günah keçisi ilan edilen Adolf Hitler oluşu geliyor aklıma. Almanya hüsrana uğradıktan sonra Milli Şef'in