Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Ah,denge!Sevgiyle kadirşinaslığın,zarafetle takdirin,güzellikle ahlakın dengesi.Ayak vurularak erişilen bulutlar...Ne kadar nadir! Ah,tahterevalli! Ey hayatın özeti!Kısa aralıklarla alçalma ve yükseliş.Güçlüyle zayıf arasında kurulamayan denge!Ey paylaşmaktaki heyecan !Senin için gelmiştim buraya.Beni ancak sen teselli edebilirdin!
Bostan dolabının yanındaki, suları bana kahverengi gözüken, o küçük ve eskimiş havuzdaki solgun ve kederli nilüferlere gidip bakardım çocukken, babam, onların kökleri olmadığını anlatmıştı bana. neden bu çiçekleri hep bir şeylere benzetmek için kullandıklarını ancak büyüyünce anladım. yalnızca bu çiçekler, hep bir yerlere gidecekmiş gibi azade ve özgür oluyorlar ama küçük bir havuzun içinde bir yere gitmeden yaşıyorlardı. hayat da böyle bir şeydi benim için; hep bir yerlere gidecek gibi duran, yalnız ve bir yere gitmeyen bir çiçek. bütün bir hayatın özeti buydu. bende bir yere bağlanmadım ve bir yere gitmedim; öyle solgun nilüfer gibi bir havuzun içinde yalnız başına durdum, köklerimi salamadım, ne, olduğum yere sağlamca yerleştim, ne, başka diyarlara kaçabildim. bana bakanlar, beni seyredenler, beni sevenler oldu ama kimse yakasına takmadı beni, kimse odasına koymadı, kimse beni sulayıp büyütmek için uğraşmadı. onlara ihtiyacım olmadığını, havuzumda tek başıma yüzebileceğimi düşündüler. ben de bu yüzden; kederi, yalnızlığı, kirlenmeyi öğrendim ve hayata benzedim. ne garip başka bir şey de olmak istemedim, beni beğenmeleri yetti bana.
Reklam
Bir yere kök salamamak ama..
"Nilüferler...Yalnızca bu çiçekler, hep bir yerlere gidecekmiş gibi azade ve özgür oluyorlar ama küçük bir havuzun içinde bir yere gitmeden yaşıyorlardı. Hayatta böyle bir şeydi benim için; hep bir yerlere gidecekmiş gibi duran, yalnız ve bir yere gitmeyen bir çiçek. Bütün bir hayatın özeti buydu. Bende bir yere bağlanmadım ve bir yere gitmedim, öyle solgun bir nilüfer gibi bir havuzun içinde yalnız başıma durdum, köklerimi salamadım, ne olduğum yere sağlamca yerleştim, ne başka diyarlara kaçabildim, içinde durduğum havuzla birlikte kirlenip eskidim. Bana bakanlar, beni seyredenler, beni sevenler oldu ama kimse yakasına takmadı beni, kimse odasına koymadı, kimse beni sulayıp büyütmek için uğraşmadı, onlara ihtiyacım olmadığını, havuzumda tek başına yüzebileceğimi düşündüler, ben de yüzdüm, kederi, yalnızlığı, kirlenmeyi öğrendim ve hayata benzedim."
Osmanlı evlerinin giriş kapıları bile Osmanlı'nın başkalarını düşünen ve tanısın tanımasın, dara düşen herkese yardım ulaştırmayı amaçlayan "infak (paylaşma, bölüşme)" ahlâkının bir yansımasıydı. "Yardım" aşkıyla giriş kapısının üstünü geniş bir çatı ile kapatırlardı. Bu çatı gerçekten de tamamen "yardım aşkıyla" yapılırdı. Çünkü bu çatı, ev sahiplerinden çok, yağmurdan ve güneşten korunmak isteyen yorgun insanlara hizmet verir, altına sığınıp dolu dizgin yağmurdan ya da yakıcı güneşten korunurlar, sonra da ev sahiplerine dualar ederek giderlerdi. Bazen ev sahipleri, kendi saçaklarına sığınanları "Tanrı misafiri" sayar, içeri buyur eder, karnım da doyurduktan sonra yoluna uğurlarlardı. Tek cümle ile, Osmanlı'da hayat "muavenet", yani yardımlaşma idi. Yaralı göçmen kuşlara evlerinin saçak altında "kuş evi" yapmayı akıl eden yardım ahlâkı, elbette hayatın özü ve özeti olan insana karşı böylesine mehabetli, aşk yüklü, sevda dolu bir yaklaşım sergileyecekti.
"Nilüferler...Yalnızca bu çiçekler, hep bir yerlere gidecekmiş gibi azade ve özgür oluyorlar ama küçük bir havuzun içinde bir yere gitmeden yaşıyorlardı. Hayatta böyle bir şeydi benim için; hep bir yerlere gidecekmiş gibi duran, yalnız ve bir yere gitmeyen bir çiçek. Bütün bir hayatın özeti buydu. Ben de bir yere bağlanmadım ve bir yere gitmedim, öyle solgun bir nilüfer gibi bir havuzun içinde yalnız başıma durdum, köklerimi salamadım, ne olduğum yere sağlamca yerleştim, ne başka diyarlara kaçabildim, içinde durduğum havuzla birlikte kirlenip eskidim. Bana bakanlar, beni seyredenler, beni sevenler oldu ama kimse yakasına takmadı beni, kimse odasına koymadı, kimse beni sulayıp büyütmek için uğraşmadı, onlara ihtiyacım olmadığını, havuzumda tek başına yüzebileceğimi düşündüler, ben de yüzdüm, kederi, yalnızlığı, kirlenmeyi öğrendim ve hayata benzedim."
Ah tahterevalli! Ey hayatın özeti! Kısa aralıklarla alçalma ve yükseliş … Güçlüyle zayıf arasında kurulamayan denge! Ey paylaşmaktaki heyecan! Senin için gelmiştim buraya Beni ancak sen teselli edebilirdin. İşte ay ve güneş de tahterevallide. Güneş tepede ayaklarını sallarken ay güneşi heyecanlandırmanın keyfini yaşıyor. Güneşin yere değince ayakları, ay gökyüzüne nasılda yaklaşıyor! İşte tahterevallinin önünde uzun kuyruklar oluşuyor. Aşk ve ihanet sıranın kendilerine gelmesi için sabırsızlanıyor, zulüm ve adalet ilk önce kim oturacak diye tartışıyor, hoşgörüyle kalabalık, hasretle vuslat, pişmanlıkla hoyratlık, cimrilikle cömertlik, vefayla nankörlük sırada bekliyorlar. O da ne, enaniyet kalabalığı yararak ilerliyor. Ay ve güneşi tahterevalliden indirip, tek başına oturuyor bir ucuna ve öylece bekliyor aşağıda. Sevgili Dost, Tahterevalliye tek başına binen, aşağıda durmayı hak eder. Sevgili Dost, Gel ve Yüksel!
Sayfa 45 - Şule Yayınları
Reklam
Neden çiçekleri hep bir şeylere benzetmek için kullandıklarını ancak büyüyünce anladım. Yalnızca bu çiçekler, hep bir yerlere gidecekmiş gibi azade ve özgür oluyorlar, ama küçük bir havuzun içinde bir yere gitmeden yaşıyorlardı. Hayatta böyle bir şeydi benim için;hep bir yerlere gidecek gibi duran, yalnız ve bir yere gitmeyen bir çiçek. Bütün hayatın özeti buydu. Ben de bir yere bağlanmadım ve bir yere gitmedim; öyle solgun bir nilüfer gibi bir havuzun içinde yalnız başıma durdum, köklerimi salamadım, ne olduğum yere sağlamca yerleştim, ne başka diyarlara kaçabildim, içinde durduğum havuzla birlikte kirlenip eskidi. Bana bakanlar, beni seyredenler, beni sevenler oldu, ama kimse yakasına takmadı beni, kimse odasına koymadı, kimse beni sulayıp büyütmek için uğraşmadı. Onlara ihtiyacım olmadığını, havuzumda tek başıma yüzebildiğimi düşündüler, bende yüzdüm, kederi, yalnızlığı, kirlenmeyi öğrendim ve hayata benzedim. Ne garip başka bir şey olmak da istemedim, beni beğenmeleri yetti bana...
Sayfa 59 - Can yayınlarıKitabı okudu
Bazı sabahlar rüya görmeden uyanıyorum. Bu öyle bir his ki abi, boşa geçirilmiş bir hayatın sonunda son nefesini verirken, gözünün önünden film şeridi gibi geçmesini beklerken hayatının, film şeridinin boş olması gibi. Gecenin anlam ve önemi rüyalar olmalı. Günün özeti gibi olmalı. Geleceğin fragmanı gibi olmalı. Olmalı abi olmalı. Hiç rüyasız sabahlar olmamalı. Sabahlarımızı etkileyecek rüyalar hatırlamalıyız. Gecemizi tedirgin edecek rüyalara uyanmalıyız. Uyanmalıyız abi. Rüyaların en önemli kanıtı uyanmak değil midir?
''Ah, tahterevalli! Ey hayatın özeti! Kısa aralıklarla alçalma ve yükseliş. Güçlüyle zayıf arasında kurulamayan denge! Ey paylaşmaktaki heyecan! Senin için gelmiştim buraya. Beni ancak sen teselli edebilirdin!''
Sayfa 54 - Şule YayınlarıKitabı okudu
Ah,tahterevalli!Ey hayatın özeti!Kısa aralıklarla alçalma ve yükseliş.Güçlüyle zayıf arasında kurulamayan denge!
Reklam
İki cihan aşkım Şebnem'in jelibon dudaklarının arasından çıkan buhar, bana hayatın özü, özeti gibi görünüyor. Nefesi, ancak rüyalarda işitilebilecek türde bir ninni. Parmaklarının muzlu gofret zarafeti beni mayıştırıyor. Gri, yeşil ve mavi karışımı, kestane irisi gözlerinde 'patlayan şeker' kıvılcımları. Soyulmuş elmadan yontulmuş bir yüz. Burnunun üstünden geçerek yanaklarını birleştiren çiçek tozu çiller, kanatları açık bir kelebek etkisi uyandırıyor. Saçları, gül şerbetiyle boyanmış kızıl ipek.
Hayatın özeti...
Çakal eriğinin olmuşları Yere düşüyor; Mezarcı oturmuş düşünüyor. Hacı bey diyor içinden; O ne biçim gidişattı öyle İyiye doğruya hiç bakmadan Kendinden emin alabildiğine..
752 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.