Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Hayat nasıl da boş ve anlamsız. Birini defnediyorsunuz; top­rağa yolcu ediyorsunuz, üzerine üç kürek toprak atıyorsunuz; faytonla gidip faytonla eve dönüyorsunuz; önünüzde uzun bir hayat var diye kendi kendinizi avutuyorsunuz. Yedi çarpı on yıl ne kadar uzun ki? Neden her şeyi kökünden çöz­müyorsunuz, niçin orada kalıp hep birlikte mezara girmiyor, son ölenin üzerine son üç kürek toprağı atacak hayatta ka­lan son kişi olma talihsizliğine erişen kişiyi belirlemek için kura çekmiyorsunuz?
Şüphe duymak
Yazarlık Yolunda 1. Havaalanı, sınıf, ofis, otoyollar veya parklar gibi sık. lıkla bulunduğunuz kalabalık mekânlardaki insanla rı gözlemleyerek karakter alıştırması yapabilirsiniz Defterinizde, her gün karşınıza çıkan insanları tasvir edeceğiniz özel bir bölüm oluşturun. Jestlerini, kul landıkları kelimeleri, kıyafetlerini, yürüyüş şekillerini,
Reklam
Şeker kokosu
~ŞEKER KOKUSU~ O çok istediği hedefine ulaşmış ve zengin olmuştu artık.Çok uzun yıllardır kurduğu hayalinide gerçekleştirmek istedi ve çocukken"birgün zengin olursam,babamın her haftasonu eve gelirken bir tane getirdiği, o çok sevdiğim şekerlerden doyuncaya kadar yiyeceğim"sözünü aklından geçirerek ve gülümseyerek en yakın marketin
392 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
·
20 günde okudu
"(O sayılı günler, Ramazan ayı), insanlar için bir hidayet rehberi, doğru yolun ve hak ile batılı birbirinden ayırmanın apaçık delilleri olarak Kur’an’ın kendisinde indirildiği Ramazan ayıdır. Öyle ise içinizden kim bu aya ulaşırsa onu oruçla geçirsin.” (Bakara Suresi 185. Ayet meali) Kültür dünyamızın önemli bir yazarı olan Dursun
Dersaadet'te Ramazan Akşamları
Dersaadet'te Ramazan AkşamlarıDursun Gürlek · Timaş Yayınları · 201843 okunma
Çocukluğa Doğru
Köyümüzün en doruk dağ yamacına çıktım bir gün Baktıkça doyulmaz manzarasının güzelliğine Seyre daldım hayal dünyamda eski anılara Kazdıkça zihinimi, çocukluğumu hatırlamaya başladım Evvela yaşlı kara dut ağacını anımsadım Yaz günlerinin kavurucu sıcaklığı ortasında Uzun ve tozlu yaprakları arasından Büyük ve parlak siyah dutlarını arardık. Bir
Garson Bey'in de keşfettiği ve gözlerini kısarak bakmayı tercih ettiği boşluk, daha epeyce masanın üstünde asılı kalacakken bir bölümü Ağa Camii'nin akşam ezanını hızlıca okuyan müezzini tarafından dolduruldu. Neyle giriş yaparsak yapalım, o sözcüklerin bu boşlukta kendilerine bir yuva bulamayacaklarını biliyorduk sanki. Kapıdan sekiz on
Sayfa 109 - Son GörüşmeKitabı okudu
Reklam
456 syf.
·
Puan vermedi
·
Beğendi
·
36 günde okudu
İçimde bir kurbanlık koyun büyüttüm ben yıllarca. Ne kesmeyi ne sevmeyi becerebildim. Kendim için üzülmeye itirazım yok ama acımadan merhamet edebilir miyim? Görmeye bile katlanamadığım parçalarımı kabullenebilir miyim? Roman Nermin Yıldırım'dan okuduğum ikinci kitap. Saklı Bahçeler Haritası ile tanıdım yazarı, beni büyülemişti. Ev kitabı
Ev
EvNermin Yıldırım · Hep Kitap · 20203,482 okunma
Metin. Nazif Bey'in oğlu Metin, Celal'in asker arkadaşı, can yoldaşı idi. Bizi, Celal'le beni buralara getiren oydu. Bitli turistlerle sabahlar, esrar içer, benzi sarı, gözleri kan çanağı dükkâna dönermiş. Üç beş eve de getirdi Celal. Dolma, çorba koydum önüne. Gölge gibiydi. Taylan Özgür'ün öldürüldüğü o kasım gecesi kayboldu, biliyorum. Saadet Hanım haberi radyodan duymuş, ağlamıştı. Bir gün önce sobayı kurmuştuk ve tavada uyduruk gözleme yapıp aşağıya indirince o halini görmüş, telaşlanmıştım. Akrabası sanmıştım. Sonraları akrabamız olduğunu varsaydığımız çok çocuğa, birlikte ağlamayı Saadet Hanım'dan öğrendim. Metin'inse ne dirisi ne de ölüsü bulundu. Nazif Bey iyice kötüleşti. Her söylentinin ardına düştü. Küçük Ayasofya'dan Yedikule'ye her izbeye, viraneliğe baktı. Saatlerce dükkânın duvarında asılı duran ve pîrimiz dediği Nikolai Andreomenos'un kap kalın bıyıklı ve gür sakallı portresinin karşısında oturdu, düşündü. Vitrinindeki rötuşlu gelin-damat fotoğraflarını kaldırdı.
Sayfa 74 - "Ayapera " Havalar Yine IsınacakKitabı okudu
Kaçış. Yarı-mevta bir kasabadan, içinden tren geçen o büyülü eve gelmiştik. Bana öyle görünmüştü Saadet Hanım'ın Cankurtaran'daki bir oda ve bir arka odadan ibaret ahşap evi. Ben, kara erik gözlü şey ve o, keçisever yoksul, sedirde yan yana oturmuş, Saadet Hanım'ın kurallarını dinlemiştik. Her on beş yirmi dakikada bir dar sokağın üstünden geçen trenler yüzünden, ne dediğini tam anlayamamıştık. Sadece sevecen parmak sallayışı ve mavi gözleri, bir de Gelincik sigarası kalmıştı aklımızda. Ağuyla ve ölümle meşhur topraklardan kurtulunca, eskimiş evi sarsan, sarsmak ne, zangırdatan, bardaklarımızdaki çayı titreten trenler, oyuncağımız olmuştu. Önce uyuyamamış, derken unutmuştuk onları. Odun toplamak, nahırı çevirmek, çaya inmek için sağlamca yere bastığımız adımlarımızı, alt katta geceleri kesik kesik öksüren Saadet Hanım duymasın diye hafif atar olmuştuk, ilk bunu öğrenmiştik. Gece karanlığında birbirimize parmak sallayıp gülüyorduk yürürken.
Sayfa 73 - "Ayapera " Havalar Yine IsınacakKitabı okudu
"Hayat nasıl da boş ve anlamsız. Birini de defnediyorsunuz, toprağa yolcu ediyorsunuz, üzerine üç kürek toprak atıyorsunuz; faytonla gidip faytonla eve dönüyorsunuz; önünüzde uzun bir hayat var diye kendi kendinizi avutuyorsunuz. Yedi çarpı on yıl ne kadar uzun ki? Neden her şeyi kökünden çözmüyorsunuz, niçin orada kalıp hep birlikte mezara girmiyor, son ölenin üzerine son üç kürek toprağı atacak hayatta kalan son kişi olma talihsizliğine erişen kişiyi belirlemek için kura çekmiyorsunuz? "
Reklam
Tanıklıklar, çağın vebası gibi her yerde ve salgın halinde. Süphaneke sümbül teke, var bir sakatlık bu zihin işleyişinde. Galiba sadece Türkçe düşünebildiğim için. Örneğin Sanskrit ya da Kırmanç dillerinde düşünebilseydim bambaşka veriler ekleyebilirdim içinde bulunduğum duruma. Her neyse, şunu söylemek istiyorum, salonumuzu, eve çağırdığımız eğri ve tozlu konukların akşam gevezeliklerine uygun düzenleriz genellikle. Her biri gizli tanıklarımızdır çünkü. Tespihlerini çekerken veya ince belli bardaklarla çaylarını içip, kurabiyelerini atıştırırken içinde bulunduğumuz durumu analiz ederler. İç organlarımızı görüntüleyen bir doktor, mahkemede beyin tomografisinin bir köşesine gizlenmiş aykırı, karanlık düşünce bölgemizi jüri üyelerine yansız ve yeminli bir biçimde anlatmak için tanıklığa çağrılır. Bu sahne, lümpen bir Amerikan polisiye dizisinde geçse de, doktorların en gizli, ayıp bölgelerimiz hakkında, testislerimiz, yumurtalıklarımız, urlarımız, urlarımızın huyları hakkında tanıklık edebilecekleri bir çağa geldiğimiz gerçeğini...
Sayfa 66 - Sislerin ArasıKitabı okudu
Rahmetli Kazım Ağabey, anneannemin kuzeni, işinin başındayken, Atatürk teftişe geliyor. Yanılmıyorsam ilkbahar ayları. Fabrika henüz temellerinden yeni yükselmeye başlamış, Atatürk çalışmalardan çok memnun, inşaatı geziyorlar, her şey yolunda. Atatürk dönüyor Kazım Ağabeye “Çocuk, bu fabrika ne zaman çalışır?” diyor. “Paşam ilk mahsulü işleriz” diyor Kazım Ağabey. Atatürk yanındakilere dönüp “Bu çocuk delidir” diyor. Kazım Ağabey kız kardeşi Rabia Abla (Adakan) ile birlikte bizim eve yaptıkları bir ziyaret esnasında bu hikayeyi anneme anlatmıştı. “Gülerciğim” dedi anneme “Ben Paşaya sözümü vermiştim, ama tabancamı da hazırlamıştım” dedi. Kazım Ağabey, kız kardeşi Rabia Abla ile birlikte kalktılar, ellerini öptük, yolcu ettik. Anneme bazı aile fotoğrafları getirmişti. Herkes gittikten sonra annem bize döndü, “Bu Kazım var ya bu, gerçekten delidir” dedi. “Eğer o fabrika ilk ürünü işleyememiş olsaydı, bizim Kazım gitmişti.” Kazım Ağabey o fabrikayı yetiştiremeseydi intihar etmişti.
_Yaşam, ufacık şeylerden, küçük mutluluklardan oluşuyor. Hiçbir şey büyük ve kutsal değil. O yüzden sözde büyük olan şeylere ilgi duyarsan yaşamı ıskalarsın. Yaşam bir bardak çayı yudumlamak, bir dostla sohbet etmek, sabah yürüyüşe çıkmaktır, ama illa belli bir yere doğru değil, amaçsız, son belirlemeden hareket etmektir. Böylece herhangi bir
Kendi deyimiyle "etrafa sürekli ekşi bir tıknazlık yayan" kocasını oracıkta, o lâhitin önünde bırakıp uzaklaşmış. Bunları işten erken çıkılan bir akşamda, insanların biraz esrik durmaya meyyal olduğu dar vakitte, güvenli bir eve gidip, güvenli kişilere sarılmanın gereği üstüne sürdürülmüş ve nedense hassas bir konu olduğu her iki tarafça kabul edildiği için biraz uzun tutulmuş bir konuşmanın ardından, köşebaşında, vedalaşmadan hemen önce, batmakta olan güneş ışığının hüznü yüzünün yarısını kızıla boyamışken, hiçbir şeyin hiçbir şeyle ilgisi yokken söyleyivermişti.
Sayfa 18 - Aşçı ve Gül HanımKitabı okudu
267 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.