Çokça Katılıyorum, Öyle Böyle Değil:
"Kim sabredip bağışlarsa, bu, gerçekten azmedilip yapılmaya değer, üstün davranışlardandır."(eş-Şûrâ 42/43) Bu âyet, insanları, insanların eziyetlerine sabretmeye ve yaptıkları kötülükleri bağışlamaya teşvik etmektedir. Fakat kötülük yapanı bağışlamanın, her halükarda güzel bir şey olmadığını bilmelisin. Çünkü yüce Allah, başka bir ayette bunu "Islaha sebep olma" kaydıyla kayıtlayarak "Her kim affeder ve ıslah ederse onun mükafatını vermek Allah'a düşer." (eş-Şûrâ 42/40) buyurmuştur. Bu yüzden affetmen ve bağışlaman, karşındakinin ıslah olmasına/düzelmesine sebep olmayacaksa affetme/bağışlama! Örneğin sana kötülük yapan, şer ve fesadıyla biliniyorsa ve onu affetmen şerrine şer katacaksa, en iyisi; onu affetmemek, bilakis ıslah olması için hakkını almaktır. Fakat birini affetmen, herhangi bir fesada yol açmayacaksa, o durumda en iyisi onu affetmektir. Çünkü Allah, "Her kim affeder ve ıslah ederse onun mükafatını vermek Allah'a düşer." buyurmuştur. Eğer bir durumda mükafat vermeyi Allah üstlenmişse, tabii ki bu, senin için, kötülük yapanın salih amellerinin sevabından alacağın paydan daha hayırlı olur.
Sayfa 141
Allah bu ayette her şeyi anlatmış zaten. "Süleyman'in hükümranlığı hakkında şeytanların (ve şeytan tıynetli insanların) uydurdukları yalanların ardına düştüler. Oysa Süleyman (büyü yaparak) küfre girmedi. Fakat şeytanlar, insanlara sihri ve (özellikle de) Babil'deki Harut ve Marut adlı meleğe ilham edilen (sihr) i öğretmek suretiyle küfre girdiler. Halbuki o iki melek, "Biz ancak imtihan için gönderilmiş birer meleğiz. (sihri caiz görüp de) sakin küfre girme" demedikçe, kimseye (sihir) öğretmiyorlardı. Böylece (insanlar) onlardan kişi ile karısını birbirinden ayıracakları sihri öğreniyorlardı. Halbuki onlar, Allah'ın izni olmadıkça o sihirle hiç kimseye zarar veremezlerdi. (Onlar böyle yaparak) kendilerine zarar veren, fayda getirmeyen şeyleri öğreniyorlardı. And olsun, onu satın alanın ahirette bir nasibi olmadığını biliyorlardı. Kendilerini karşılığında sattıkları şey ne kötüdür! Keşke bilselerdi! (2/102)
Reklam
Örtünmek İnsani Fıtridir...
Örtünmek canlılar arasında sadece insana mahsus bir özelliktir. Çıplaklık ise hayvana mahsus bir özelliktir. Yani örtünen insan, insandır. Örtünmek insani olduğu gibi fıtridir de... "İnsanı hayvandan ayıran en önemli şey insanların giyinmesidir."(80) İnsanlık tarihine şöyle bir baktığımızda, ifrat ve tefrit noktasında bazı aşın yönelişler ve sapkınlıklar bir yana bıra­kılırsa, çıplaklık her dönemde vicdan ve aklıselim tarafından arsızlık ve hayasızlık olarak görülmüştür. Ve insanoğlunun örtünme ihtiyacı ilk insan Hz.Adem ve Hz.Havva ile başlamış, çıplaklığın çirkin bir şey olduğu da Kur'ân-ı Kerim'de: ''Ey Ademoğulları! Size çirkin yerlerinizi örtecek bir giysi, bir elbise ve bir süs indirdik. Takva örtüsü ise, daha hayırlıdır. Bunlar Allah'ın ayetlerindendir. Belki düşünüp öğüt alırlar (diye onları indirdi). Ey Ademoğulları! Şeytan ana ve babanızı -çirkin yerlerini kendilerine göstermek için- cennetten çıkardığı gibi sizi de belaya uğrat­masın...''(Araf, 26.) ayet-i kerimeleriyle ifade edilmiştir.
Sayfa 48 - Menhec Yayınları / (80) Bkz:Seyyid Sabık, Fıkhü's-Sünne.
Ramazan ayının 16 gecesi geride kalmıştı. Ve Ramazan'ın 17'si, Pazartesi gecesi idi. Nur dağı, derin ve manalı bir sessizliğe bürünmüştü. O civarda her şey de onunla birlikte sessiz ve sâkindi. Kim bilir, konuşulacakları dinlemek, söylenenleri adeta duyabilmek eşsiz mazhariyetine ermek için... Konuşacak olan ile dinleyene belki de hürmet için! Gecenin yarısı geçmiş idi ve zaman seher vaktine ayak basmıştı. Bülbüllerin ötmeye başladığı, güllerin bütün güzellikleriyle etrafa koku tebessümleri da- ğıttıkları ve Allah'ı zikredenlerin coşup sonsuz hazza eriştikleri müstesna vakit! Vahiy meleği Cebrail (a.s.), en güzel bir insan suretine bürünmüştü. Mis gibi kokularla çevre, buram buram kokmakta idi. Havf ve recâ, heyecan ve sükûnet tecellileri iç içe idi. Cebrail (a.s.), son derece sevinçlidir. Çünkü son resûlle, Peygamberler Peygamberiyle muhatab olacak, "Habibullah" unvanını imanı, ibadeti, tefekkürü ve mücadesi ile hakedecek olan Sultan-ı Levlak'la konuşacak, onunla yüz yüze gelecekti. Beklenen an gelmişti. Vahiy meleği Cebrail (a.s.), bu ıssız ve karanlık gecede, retinde, etrafa ışıl ışıl nurlar saçarak göz kamaştırcı bir aydınlıkla Kâinatın Efendisine göründü. Tatlı, fakat gür bir seda ile hitap etti: Oku.
Sayfa 156
Ebu Talib Ölüm Döşeğinde
Allah Resûlünün yaşları kırk dokuz yıl, sekiz ay, on bir gün... Amcaları Ebu Talib ölüm döşeğinde... Yaşı seksen yedi... Kendisine babalık etmiş, sayısız fedakârlık göstermiş, soy ve aile gayretleriyle de olsa himâye kanadını alabildiğine açmış, İslâmiyete asla düşman olmamış, hattâ onu benimsemenin son haddine kadar gelmiş, fakat yekûn
Sayfa 230 - BÜYÜK DOĞU YAYINLARI / 35 DENİZ YÜKSELİYORKitabı okudu
boyun eğdiniz, boyun eğmeyenleri lanetlediniz, öldürdünüz, kustunuz, ve boyun eğdiniz, boyun eğmeyi, yemek yemek, su içmek, sevişmek gibi bir yaşama biçimi yaptınız. Ve de öldünüz. Ve de solucandan beter oldunuz. Daha da olacaksınız. Hoca coşmuştu, bağırıyordu, güzel sesi dağı taşı eritiyor, insan yüreklerine işliyordu. Hoca, o güzel, ışıklı kara gözleri yaş içinde kalarak, daha vakit varken, daha her şey bitmemişken, eeeeeey, insanoğlu başkaldır, diye bağırıyordu, korkma, içindeki o yüz bin yıllık ağının, korkunun üstüne yürü, ona başkaldır. Önce içindeki, yüreğindeki zinciri kopar, başkaldır. Sonra dünyanın bütün zincirlerini kır, tekmil kötülüklere başkaldır, iyilik getir. Getirdiğin iyilikler de, belki bir gün insanlar için kötülük olur, kendi iyiliğine de başkaldır. Eeeeey, insanoğlu, sen solucan, sen karınca, sen böcek değilsin. Allah seni bir tek şey, bir tek, bir tek şey için yarattı, başkaldırman için yarattı. Allah sana büyük bir hazinesini, tek kıymetli varlığını armağan etti, yüreğindeki umudu verdi sana... Başkaldırman için umuttan daha değerli bir şey, bir silah veremezdi sana.
Sayfa 677Kitabı okudu
Reklam
Geri199
1.000 öğeden 991 ile 1.000 arasındakiler gösteriliyor.