Yüz yıl oldu yüzünü görmeyeli,
belini sarmayalı,
gözünün içinde durmayalı,
aklının aydınlığına sorular sormayalı,
dokunmayalı sıcaklığına karnının.
Yüz yıldır bekler beni
bir şehirde bir kadın.
Aynı daldaydık, aynı daldaydık.
Aynı daldan düşüp ayrıldık.
Aramızda yüz yıllık zaman,
yol yüz yıllık.
Yüz yıldır alacakaranlıkta
koşuyorum ardından.
En güzel deniz:
henüz gidilmemiş olandır.
EN güzel çocuk:
henüz büyümedi.
En güzel günlerimiz:
henüz yaşamadıklarımız.
Ve sana söylemek istediğim en güzel söz:
henüz söylememiş olduğum sözdür.
Bir grup, dini ve akli ilimlerin temellerini öğrenip bunlarda derinleşmişlerdir. Tamamen bu konularla meşgul olduklarından, azalarını göz önüne alarak onları günahlardan koruyup iyiliklere yönlendirmeyi ihmal ederler. İlimleriyle mağrur olur ve Allah katında kendilerinin yüksek bir dereceye sahip olduklarını ve ilimde, Allah'ın kendilerine
Öyle insanlar vardır, bilirim, başkalarının acılarıyla alakadar olurlarken öyle derine dalarlar ki ağızlarındaki cıgarayla kendi dudaklarını yakacak kadar gülünç olurlar.
HER SUALE CEVAP VERMEK, HİÇ KİMSEYE SORU SORMAMAK
Sormaz ki bilsin, sorsa bilirdi.
Bilmez ki sorsun, bilse sorardı.
Atasözü
"Herhangi ilme sorulan suale bila-tereddüd derhal cevap verirdi."(1)
"Sorulacak suallere cevap vermeye hazır bulunduğu gibi kimseye sual sormayacağını da beyan ederek bu kararda yirmi sene sebat
Seni severim, sana âşığım, seni sayarım, seni beğenirim, bundan dolayı da sana "iltifat" etmem. Hem ikinci mektubun bu hususta, "iltifat" yapmak yoluna sapanların suratına inecek bir sille mahiyetinde. Mamafi ben kolayını buldum, mektubunu sade karımın yürek vesikaları olarak değil, Türk Edebiyatının yarın neşredilecek ışıltıları gibi de saklıyorum. Bizzat ben şair Nâzım Hikmet'i, günün birinde biraz daha yakından tanımak merakına düşecekler olursa, senin mektupların ellerinde anahtar olacaktır. Sensiz ben yarımım. Ancak senin bana verdiklerinle ben tamamlanırım. Bunu böylece bil.