Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Sultan I.Ahmet Han Hz
Sultan Ahmet Han hz. Peygamber'e sevdalıydı. Peygamberimizin ayak izini ( Kadem-i Şerif ) resmettirmiş ve hayatı boyunca Hilafet sarığının ön kısmında taşımıştı. Bunun için bir de şiir yazdı: N'ola tacım gibi başımda götürsem daim, Kade-i resmini ol Hazret-i Şah-ı Rusülün; Gül-i Gülzarı Nübüvvet, ol kadem sahibidir, Ahmeda durma yüzün sür, kademine ol gül'ün.
Sayfa 127Kitabı okudu
Üç-dört asır zaman-ı fetretten sonra يَاْتِ اللهُ بِقَوْمٍ يُحِبُّهُمْ وَيُحِبُّونَهُ âyetinin sırrına mazhar olan Osmanlı âdil padişahları hadis-i şerifteki istikâmeti yerine getirmeye çalıştıklarından hadîsin hükmüyle ümmet için bin sene hilafet-i İslâmiyeyi ve şer’i şerif üzerinde giden hükümetin idamesine vasıta oldular.
"Allah onların yerine öyle bir topluluk getirir ki, Allah onları sever, onlar da Allah'ı sever." / Maide Sûresi, 5:54Kitabı okudu
Reklam
Osmanlı Devleti dini toleransa sahipti ve kamu hayatında geniş ölçüde, özel hukuk alanındaysa kısmen din dışı hukuk uygulamalarına başvurmuştur. Ama şeriatla yönetilen bir devletti. Çünkü toplumlar dini ayırıma göre kompartıman usulüyle millet esası içinde yönetilirdi. Devlet topraklarını kaybettikçe Osmanlı padişahları hilafet kurumuna ve unvanına dört elle sarıldılar. Panislamizm 19. yüzyılda resmi ideoloji halindeydi. Devlet, Batı dünyasına karşı gerekli reformlara giriştiğinde, laik sistem de ister istermez devreye girmeye başladı. 1924 yılı Mart ayında hilafet ilga edildi ve hanedan üyeleri yurt dışına çıkarıldı. Halifelik bugün olsa, sjyasi bir konuma çevrilmiş olmasından ötürü zaten yürümezdi. Bu nedenle yeni Türkiye, Tevhid-i Tedrisat ve Hukuk devrimiyle laik kurumların temelini radikal bir biçimde attı. Bu, son Osmanlı asrının yarattığı ikiliği ortadan kaldırdı. 1928'de Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'na laikliğin ilke olarak girmesi bu gelişmelerin bir sonucudur.
Sayfa 324 - Kronik Kitap 1. BaskıKitabı okudu
(....) Osmanlı padişahları, güçlü zamanlarında, hilafet kurumunu ve halife unvanını pek kullanmamışlardı ve öne çıkarmamışlardı. Batılı ülkeler ve özellikle de Rusya karşısındaki gerilemeler sürecinde, gerilemeye paralel olarak hilafet kurumu da öne çıkarılmıştır...
Sevr Antlaşması, Türk tarihinin çok önemli, Türkiye Devleti'nin ise en önemli ve temel iki belgesinden (diğeri de Lozan Barış Antlaşınasıdır.) birisidir. Ne yazık ki, cumhuriyet döneminin bu önemli ve temel belgesi üzerinde son 3-4 yıla kadar gereğince değil, hiç durulmamıştır. Bu ilgisizliğe, bir kısım "sözde aydın"ın, Hilafet yanlılarının yazılı ve görsel basında "Sevr Antlaşması yoktur", "Sevr Antlaşması proje safhasında kalmıştır", "Sevr Antlaşması imzalanmamıştır." diye yaptıkları propagandanın etkisi olmuştur. Peki; niçin böyle bir görüş ileri sürülüyordu? Çünkü; Osmanlı Padişahları 1517 yılından itibaren Padişahlık siyasi unvanı yanında Halife unvanını, bütün Müslümanların dini lideri olmak özelliğini de taşımakta idi. Sevr Antlaşmasının 139. Maddesi ile, Padişahın Halifelik unvanı sadece Türkiye'de geçerli kılınıyordu. Padişahın evrensel Halifelik unvanı kaldırılmıştı.
Sayfa 289 - Fark YayınlarıKitabı okudu
Yavuz Sultan Selim'in Hilafet müessesesini ele geçirmesi ile birlikte Osmanlı padişahları, Peygamberden sonra gelen halifelerin haiz olduğu kutsallık sıfatını kazanmış oldular. Yavuz'un halefleri ulemayı halkın gözünden uzak tutabilmek için pek çok strateji denediler, dini eğitim müesseseleri üzerinde devlet kontrolü oluşturdular; taşrada "justice of the peace" adlı bir sistem kurdular ve bunları merkezden tayin edilen ulema ile doldurdular fakat taşranın mali yönetimini bundan ayrı tuttular.
Reklam
...halife olarak yaptığı icraatlarda ehlü'l-hal ve'l-akd halifeyi muhakeme edebilir. Hilâfet görevinin dışındaki durumlarda ise yani şahsi hukukuyla alakalı muhakeme ise sıradan bir müslümanın muhatap olduğu mahkeme gerçekleştirir. Bundan dolayı İslâm tarihinde birçok halife, kâdının huzuruna çıkıp muhakeme olduğu gibi halife olarak yaptığı icraatlardan da İslâm'a karşı sorumlu olduğu için gereken konularda ulemâdan görüş istemiştir. Nitekim Osmanlı padişahları lüzum gördükleri mesele ve mevzularda meşihat makamından fetva almışlardır. Dolayısıyla halife, her konuda mesul olup mahkeme huzuruna çıkarılmasında bir mâni bulunmamaktadır. Bu itibarla halifenin bugün birçok demokratik ülkede devlet başkanları veya çeşitli yetkililer için konulan mânada dokunulmazlık söz konusu değildir. İslâm fıkhında halifenin dokunulmazlığına dair bir kaide mevcut değildir.
Sayfa 260 - Kayıhan Yayınları, 4. BaskıKitabı okudu
Hilafet gerçekten Osmanoğulları’na geçti mi?
İslam ülkelerinde din-devlet-toplum ilişkilerinde önemli bir rol oynayan hilafetin Osmanlı Hanedanlığı’na nasıl ve tam olarak geçtiğine, daha doğrusu geçip geçmediğine dair bir kayıt, bilgi, belge yok.Ayrıca Abbasi Halifesi,hem İstanbul’da bulunduğu dönemde, hem de Mısır’a döndükten sonra bu ünvanı kullanmaya ve fetva vermeye devam etmiş ve bu duruma Osmanlı padişahları itiraz/ müdahale etmemişlerdir.
Sayfa 283 - Kırmızı KediKitabı okudu
204 syf.
8/10 puan verdi
Osmanlı’da ölüm çoktur
Biliyorsunuz İslamcıların hep Osmanlı İmparatorluğu özlemi vardır. İmparatorluğun 600 yıllık saltanatının simgesi padişahların portreleri süsler onların duvarlarını. Gerçek yaşanmışlara geçmeden önce şunu belirtmekte büyük fayda var. Osmanlı hiçbir zaman bir Türk Devleti olamamıştır, Osmanlı bir İslam Devletidir… Bu Osmanlı sevgisini resmi
Taht Uğrunda Baş Veren Sultanlar
Taht Uğrunda Baş Veren SultanlarM. Çağatay Uluçay · Ötüken Neşriyat · 201427 okunma
Osmanlı padişahları yetkiyi devraldıkları gücün diğer geleneksel imparatorluklardaki gibi ilahi kökenli olduğunu iddia etmişlerdir. Onlar için kullanılan müeyyed min-dinillah yakıştırması Tanrı tarafından yetkili kılınmış, ödüllendirilmiş anlamını taşımaktadır. Bu anlayış aslında kökenini Oğuz ananesinden almıştır. Oğuz geleneğinde iktidar kut olarak adlandırılıp Tanrı tarafından yöneticiye verilmekteydi.
Sayfa 233Kitabı okudu
Reklam
Müslümanlar halifelerini görmek istedikleri için cuma günleri İstanbul adeta bir mahşer yerine dönerdi. Hilafet makamının dünya Müslümanlarının başına bu şekilde taç olması Haçlıların üzerine baskı yaparken; Osmanlı Halife'sinin bu etkisi imparatorluğun dışındaki Müslüman devlet ve topluluklarına ise güç veriyordu. Böylelikle Osmanlı padişahları artık tam olarak dünya Müslümanlarının dini lideri ve temsilcisi, aynı zamanda yeryüzünün halifesi olmuşlardı.
Sayfa 147Kitabı okudu
Çokluk içinde birlik
Aslında İslam'da halifeliğin hiçbir zaman dini meselelerde Papa otoritesine benzer bir otorite ile teçhiz edildiğinden de bahsedilemezdi. İlk dört halifeden sonra Emevi ailesinin devlet idaresine geçmeleriyle birlikte devlet reisi veya halifelerin dini otorite olarak bir kıymeti kalmadı.Emevi hükümdarları Müslümanların devlet başkanı olarak
368 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
15 günde okudu
PRADİGMANIN İFLASI ve AYDIN OLMANIN AĞIR BEDELİ İLE İLGİLİ BİR İNCELEME
Fikret Başkaya bu eserinde herkesin bildiği ama kimsenin, “kral çıplak” demeye cesaret edemediği bir gerçeği bütün açıklığı ile ortaya döküyor. Ve “Atatürk bizi yoktan var etmedi ve o bir ilah değildi. Atatürk olmasa da biz elbette yine var olur, adımız da ‘Yorgo’ vs olmazdı” diye haykırıyor. Tabi bunu söyleyen herkesin başına gelenler onun da
Paradigmanın İflası
Paradigmanın İflasıFikret Başkaya · Yordam Kitap · 2019482 okunma
"Cevab Olarak Yorumu Okuyun."
BU GÖRÜŞLER NURETTİN YILDIZ HOCA'YA AİT DEĞİLSE KENDSİNDEN REDDİYE BEKLİYORUZ ÇÜNKÜ ÇOK AĞIR İTHAMLAR..... 1 - Allahu Teala'nın nerede olduğunu ( haşa ) yüz yıllardır alimler çözemedi. 2 - Mezheblere uymaya gerek yoktur. 3 - Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem eksiksiz değildi. 4 - Hz Adem aleyhisselam çocuklarını istediği gibi yetiştiremedi. 5
25 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.