Sonbahar… Hüznün önce yeşil yapraklara düşerek soldurduğu, sonrasında yağmurlara karıştığı mevsim… İnsan, kendisini saran çevreyle uygun adımlar atarcasına yavaşlar, durulur ve yoğunlaşır. Debisi yüksek ırmakların düz bir arazide hızını kaybedip, kendi içinde derinleşmesi gibi düşünceli bir hal alır insanda. Düşün her yaprak, geçen her gün bir şeyleri fısıldar duyabilen insana. Son ve bahar kelimeleri hem sevinci hem hüznü işler insan ruhuna. Hayatın son mevsimi olsa da umutların baharı dinmez, hayatın zorluklarına göğüs gerip, farklı bir kararlılık ve azimle yürüyenler için. Koca bir hayatın özeti gibidir. Muhasebesi tutulur yaşanmışlığın, ah edilir, iç geçilir ve keşkeler dökülür yer yer ömür ağacının bu en kuvvetli dalından. Zamanın derin düşüncelere dalıp, sevinç-hüzün karışığı duygular kucağında soluklanma mevsimidir sonbahar.
#fadikılıçzade #mavivosvoslukız #kitapalıntısı #uyanışyayınevi
_Bir insanı hiç bir sebep yokken yüreğinizde sıcacık hissediyorsanız, işte bu, gerçek sevgidir.
_Sevgi, etkin olarak, bir başka insanın içine girmektir. Bütünleşme sayesinde, kişi hem kendini bulur, hem de karşısındakini keşfeder. Böylelikle insanı çözmüş olur.
_İnsan seviyorsa iki şeyi asla yapmaz. Aldatmaz ve ağlatmaz. Çünkü aldatmak
Hüzün ve sevinç, insanların içinde yan yana, neredeyse birbirinden ayrılmayacak gibidir; fark edilmesi zor, akıl almaz bir hızla birbirlerinin yerini alıyorlar.
ACIYOR
Mutsuzlukdan söz etmek istiyorum
Dikey ve yatay mutsuzluktan
Mükemmel mutsuzluğundan insansoyunun
Sevgim acıyor
Biz giz dolu bir şey yaşadık
Onlarda orada yaşadılar
"İnsanı insan yapan büyük erdemlerin ve korkunç kötülüklerin içiçe olduğunu, bir paranın iki yüzü gibi bitişik olduğunu biliyorum.
İyilik ve kötülük, yücelik ve alçaklık, hüzün ve sevinç, acı ve mutluluk, bilgi ve cehalet, dış dünya ve iç dünya, tahammül ve tahammülsüzlük, sessizlik ve deprem, birbirinin karşıtı olan her şey arasındakı mesafe, sadece bir kıl kadar -ve en önemlisi, çoğu zaman neyin nerede başlayıp nerede bittigine ilişkin bir ölçü de yok...
Ve bir duygu olsaydı İstanbul, hüzün değil, hasret değil,elem değil, sevinç değil, sevgi değil, nefret değil; aşk olurdu muhtemelen. Safi aşk...tepeden tırnağa, buram buram...
“öyle pek derin değil ölüm denilen ırmak
sezmeksizin geçivereceğiz öte yana”
bu kadar bile değil
sezmeksizin yaşanır bile arasıra
yalnız akşamın alacasında
bir sakız sardunyasının tozunda
bindenbire Gümüşhane’de
ya da Üsküdar’ın ortasında
yenilgiyle bitince kavga
sevinç çılgın bir taraktır saçlarımda
oradan oraya savurur parmaklarımı
caddeleri karışlarım ürkütmez
yarasını okşarım birinin
sevgilimin saçlarını da
ve uzakta bir kış gecesinde
bir mutlunun düşlerine girdiğimi anlarım
bindenbire Kars’ta
ya da Ordu’nun Perşembe’sinde
ürperten bir dalga
ıslatır hepimizi
ıslatır ne kelime
ÖMÜR HANIMLA GÜZ KONUŞMALARI
...Ve güz geldi Ömür hanım.
Dünya aydınlık sabahlarını
yitiriyor usul usul.
İnsanın içini karartan bulutların seferi var
göğün maviliğinde.
Yağmur ha yağdı ha yağacak.
İncecik bir çisenti yokluyor boşluğunu insan yüreğinin.
Hüznün bütün koşulları hazır.
Nedenini bilmediğim bir
keder akıyor damarlarımdan.