Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
"Ocaklarda büyüyen çocuklar hüzünlü olmaz," "Benim hüznüm sonradan edinilmiş bir hüzün."
Sayfa 381Kitabı okudu
Reklam
Son ve katî olan her ayrılış bir ölüm kadar hüzünlü, bir ölüm kadar haşmetli olur.
Sayfa 215Kitabı okudu
Elimde bir roman, Mehmet Uzun'un romanı; "Yitik Bir Aşkın Gölgesinde" Memduh Selim'in hüzünlü aşkını anlatan roman. Öylece bir koltukta yığılıp kalmışım Vakit gece yarısı Alıp götürüyor beni, Bu hüzünlü aşk romanı, Ağrıyan bir yanımın acısıyla gidiyorum, Dalıyorum düşüncelere; İyi kötü, güzel çirkin bütün hayallere.
Sayfa 130 - do yayınlarıKitabı okudu
, bazen nerede olduğu bilinmeyen dev bir kütüphanenin içinde yaşadığı romanı arayan yarı deli bir roman kahramanı gibi kayboluyor;
"Dünyanın en huzurlu manzarasında kusursuz bir romanı soluksuz okuyor gibiydim."
Sayfa 87
Reklam
"Gustave Flaubert'i ölümsüz kılan, toplum içinde kadınla erkeğin karşılıklı pozisyonlarını büyük gözlem kabiliyeti ile ele almış olmasıydı. Yazar bu sayende sıradan bir romancı olarak kalmamış, unutulup gitmemişti. Tersine, Madam Bovary ile devleşmiş, dünya döndükçe hatırlanmaya hak kazanmıştı. "
Sayfa 17 - Destek YayınlarıKitabı okudu
Son ve kati olan her ayrılış bir ölüm kadar hüzünlü, bir ölüm kadar haşmetli olur.
Sayfa 215Kitabı okudu
ÖNEMLI/ Benim Hüzünlü Orospularım
Bazı kadın okurlar bana yaşlı anlatıcının kişiliğinden hoşlanmadıklarını söylediler –eğilimlerinden, sadık hizmetçisine davranışından, benmerkezci ve olgunluktan çok uzak romantizminden. Şunu belirtmek gerekir ki, böyle bir karakteri ve davranışlarını çizerken romancı bunların onaylanmasını istemiyor, insan davranışını sergileyen yelpazenin en uzak, en aşırı uçlarında neler olabileceğini gösteriyor.
Oğuz beyciğimle
Nişantaşı, Şişli, Taksim gibi denize uzak mahallelerde, apartman binalarında yaşarlar­ dı. Romanın hikaye ettiği 1970-SO'lerde bu yalıların büyük bir kısmı yakılıp yıkılmış, yer­ lerine beton yapılar yapılmıştı. Sonraki otuz yılda geri kalan yalıların neredeyse hepsi yı­ kıldı, çoğu betondan yeniden yapıldı ve ahşap ile kaplanarak "hakiki" gözükmelerine çalı­ şıldı. Ama kremalı pastaya benzeyen bu yeni yapıların içindeki hayatın, beton apartman hayatından bir farkı yoktu artık. Romanı yazarken her zamanki alışkanlığımla, Kemal ile Sibel' in Anadoluhisarı'nda gerçekten varolmuş bir yalıda yaşadığını hayal ettim. Hüzünlü, nostaljik yazar Abdülhak Şinasi Hisar'ın "Boğaz medeniyeti" dediği şeyin en özgün ürünü olan yalılardan hatırladıklarımı, kayıkhaneyi, sandal gezintilerini, yüksek tavanları, dev gemilerin sanki oturma odasının içinden geçişini ve kıyıdan balık tutmayı, yemek masası­ nın üzerindeki yiyeceklerle kızarmış istavritleri, çok sevdiğim 16. ve 17. yüzyıl Hollanda ölüdoğa resimlerinin hatıralarıyla ifade ettim.
166 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.