Henrik Ibsen "bir önceki oyununun seyredilmeden, bir sonraki oyununun anlaşılmayacağını" söyleyen bir yazardır. O yüzden kronolojik çizgide okumalar yapmak onun eserleri için önemlidir. Toplumsal çizgisinin ağır bastığı "Nora" kitabı ve sonrası için bu durum özellikle geçerlidir. İlk okuduğum kitabı olan Nora için incelemem
Bu bir inceleme yazısı değildir. Bu bir, Kendime Notlardır. Kendimi ilgilendirir. Ama ilgilenmek isteyen olursa da ilgilenebilir.
*
“İnançları uğruna ölümün eşiğinde bükülmeden duranları, var olalı beri tanır dünyamız. Çünkü bazı ölüler dünyanındır.” Sayfa:2
Evet, BAZI ÖLÜLER DÜNYANINDIR. Mesela Gandhi, Lulumda, Mandela… (Daha birçok isim
İbrahim Efendi bir gün öğlen namazını kıldırmak için geldi, duvarların beyazı üzerinde Fahrikâinat efendimizin nur suretinin bir tasvirini görüp olduğu yere mıhlandı. Sanasın ki gönül kâbesini fil ordusu sarmış. Dinimizde yoktur, oğlan henüz zırcahil, mescit kitaplığındaki birkaç siyer risalesinden o nur suretin tabirini okumuş, hayal edip
Tesettürü emreden Kur'an'ın kadına verdiği açık mesaj şudur: Dişiliğinizle kendinizi görünür kılmak yerine, kişiliğinizle/şahsiyetinizle erkek egemen dünyada hak ettiğiniz saygın yeri alın. Onun için tesettür, kadının insan kimliğini teninin önüne koymak demektir.
Müslüman bir kadındı. Yaşı altmışın üzerinde olmasına rağmen, gençlerle konuşurken bile tülbentiyle ağzını örterdi.
Evinin arkasında iki üç metrekarelik bir toprak parçası vardı. Ayakta zor durmasına rağmen, üşünmez, bahçeye yeşil soğan, fasulye falan ekerdi.
Geçen yılın bahar ayında benden çilek fidesi istedi. Güle oynaya getirdim. Bahar bitti, yaz bitti ve sonbaharda ninemiz vefat etti.
Geçen gün, evlerinin arka tarafından geçerken bahçeyi
gördüm. Belli ki ninemizin vefatından sonra bahçeyle kimse ilgilenmemişti.
Çileklere gelince... O iki kök çilek fidesi, bahçenin her yerini sarmış. Çelikler kıpkırmızı olmuş, toplanmadıkları için
çürümeye başlamış.
"Behçeye inip şunları yiyeyim" diye niyetlendim. Sonra, rahmetlinin bahçeye izinsiz giren çocuklara söyledikleri aklıma geldi, hemen vazgeçtim.
Bahçeye uzun uzun baktım, ölümü düşündüm: Ölüm, insanın bir yarısını alıp gidiyor. Ardında, işte böyle yarım kalmış projeler, verilmiş sözler, binbir emekle yapılmış evler, ekilmiş bahçeler, daha ilk meyvesi bile yenmemiş fidanlar bırakarak...
Sonra eve döndüm, ömrümü uzatmak için biraz şiir çalıştım.
Alaaddin Palevi hoca bu kitabında sünnetin önemini, dindeki konumunu, Şia'nın, haricilerin, mutezilenin ve mealcilerin sünnete bakış açısını ilmî bir dille açıklıyor.
Celaleddin Afgani, Muhammed Abduh, Muhammed Reşit Rıza gibi modernistlerin fikir önderlerine ve Mustafa İslamoğlu, İbrahim Sarmış, Bayraktar Bayraklı, Yaşar Nuri Öztürk, Abdülaziz Bayındır, Hayrettin Karaman, Süleyman Ateş gibi bazı modernist ilahiyat profesörlerine gayet seviyeli ve ilmî bir üslup ile reddiye veriyor.
Ne zaman dinle ilgili bir mesele gündeme gelse, vahyin yüceliği, kutsallığı, ancak belli kişilerin veya çevrelerin onu anlayabileceği, mezhepleri veya alimleri taklit etme gerekliliği ve eskilerin yenilerden mutlaka daha dindar ve daha bilgin olup neredeyse ilmi bitirdikleri gibi anlayışlarla vahye sormak veya bakmaktan önce ulemanın, kitapların, mezheplerin, üstadların, büyüklerin, şeyhlerin, hocaların, mollaların vd. ne söylediğine/söyleyeceğine bakılır, onlara itibar edilir ve vahiy onların söyledikleri/söyleyecekleri üzerinden anlaşılır ve yaşanır olmuştur.
...Hindistan'da kız çocuğuna sahip olmak utanç sebebi sayılmakta ve bundan kurtulmak için de son 10 yılda 8 milyon kız çocuğu ya kürtajla alınarak yahut başka şekilde öldürülmektedir. Nitekim Hintli bakanın kendisi son 20 yılda 10 milyon kız çocuğunun ağzı kumla doldurularak öldürüldüğünü açıklamıştır.
Beşeriyeti bir kâbus gibi sarmış olan siyonizm, önüne durmak isteyen her çeşit meşrû kuvveti, her çeşit gayrimeşrû silâha mürâcaat ederek devirir. Bilhassa kütleleri perçinleyici bir ana kuvvet olan îman ile, millî değerleri ezmek, temel prensibidir. Maalesef bu arada, bizim gibi teşkîlâtsız, hattâ başsız olan hamiyetli vatan evlâtları ise, şuurlu memleket aşkımız ve îman kaynaklarımızdan dolayı, suçlu ve geri kimseler olarak umûmî efkâra takdim ediliriz.