yalnızlık, yalnızlık: bir kemer, bir dolu sadak gerginliğiyle
bir at koşup koşup ulaşırken yıkık bir köprüye,
kimsesiz kalırken yağmuru ve karı yağmış gök,
yabancı bir böcek görüp de bir çocuk
bir dalgaya binerek çekilirken içine.
Neden? Bu kadınları geride tutan şey nedir? Korku, diyor Dr. Symonds. Kadınlar, gelişim sürecinde yapısal olan kaygıyı yaşamak istemiyor. Bu, yetişme tarzıyla ilgili bir sorundur. Kız çocuklarına, kendini ortaya koyucu ve bağımsız olmaları değil, gerçekten de geride kalmaları ve bağımlı olmaları öğretilir. Şimdi sinyalin verilmiş olması ve "bağımsız" olmalarına izin verilmesi, kadınları içsel bir kargaşaya sürüklemiştir. Kız çocuklarının içine işlenen bu "bağımlılık çekirdeğinin" çevresinde, “birbiriyle ilişkili olan ve birbirini pekiştiren bir kişilik eğilimleri toplamı gelişir," diyor Symonds. Bu eğilimlerin gelişmesi yıllar alır. "Oturmuş herhangi bir kişilik yapısında olduğu gibi, [bu kişilik özelliklerinden de] kaygısız vazgeçilemez." "Dolayısıyla günümüz kadınının kendini bu kadar yıkık hissetmesine neden olan şey, kişilik yapısının tamamından vazgeçilmesi ya da bunu yapma zorunluluğunun algılanmasıdır."
kırmızı kiremitler üzerine yağmur yağıyor
evimizin tahtadan olduğunu biliyorsunuz
yağmur yağıyor ve bazı tahtalar vardır
suyun içinde gürül gürül yanan
dudağımı büküyorum ve topladığım çalıları
bekçi halilin kız kardeşinin oğluna ait
daha doğrusu halasından kendisine kalacak olan
arsasındaki yıkık duvarın iç tarafına saklıyorum
hiç kimsenin
Dava kitabı aslında sisteme yapılan en iyi eleştiridir. Hukuk sistemine olan eleştiri… Josef K’yı yargılayan toplumdur. Hapishane hayatı yaşamamış olması tutsak olmadığı anlamına gelmez. Aslında kitabı okurken size sistemin bazı çıkmazlarını ve bu çıkmazların onu tecrübeleriyle aşacağı izlenimini verir. Çünkü kendisi de toplumun bir parçasıdır. Hem de insanlarla iletişimin en güçlü olduğu bir konumda… İçinde bulunduğu davası onu sürekli çıkmaz sokaklara çıkarır. Bir adım daha yaklaştığını hissettiği zaman K, aslında daha da batmaktadır bu köhne zihniyetin içine. Haklı olduğunu, suçsuz olduğunu bildiği halde artık kendisi de bu sistemin içerisinde yerini alır. Hayıtını artık bu dava şekillendirmeye başlar. İşi, evi ve yaşantısı artık bir davaya bağlıdır. Nereye giderse yanında artık davasını da götürür. Son olarak dava karara bağlanır ve K’ya bu sistemin değiştirilemeyeceğini gösterir bir yıkık binada…
Usnelli'nin aklına sözcükler,sözcükler geliyordu peş peşe, iç içe geçiyordu, satırların arasında açıklık kalmıyordu, sonunda birbirlerinden ayırt edilemez oluyor,minicik beyaz aralıkların bile gitgide yok olduğu bir kördüğüme dönüşüyordu ve yalnız karanlık kalıyordu, en koyu karanlık,içine girilemeyen bir çığlık gibi umutsuz.
Güzel şeyleri birkaç kelimeyle tanımlamakla yetinen ben, yıkık dökük, yıllanmış şeyler karşısında tıpkı Usnelli gibiyim ben de ...söyleyecek bir sürü şey buluyorum.
I
O zamanlar gökyüzü biçilmiş buğday kokardı
Çiğnenmiş üzüm, mısır püskülü, bostan yaprağı
Toprak kokardı insan emeğiyle yoğrulmuş.
Rüzgâr serin sesli konuğuydu evlerin
Bulutlardan ağaçlardan saçlardan süzülen
Bir dirim duygusuyla doldururdu odaları
Yağmur ikinci adıydı akşamların
Günün yorgunluğu üzerine dökülen
Bir düş inceliğinde
Kırmızı kiremitler üzerine yağmur yağıyor
Evimizin tahtadan olduğunu biliyorsunuz
Yağmur yağıyor ve bazı tahtalar vardır
Suyun içinde gürül gürül yanan