iyi mi? iyi. çok iyi.. çok çok iyi.. okunası.. düşünülesi..
Yirminci yüzyılı yaşadım
Ertelenmiş bir yüzyıldı bu
Yıkık bir sur yazgımızın uydusu
Bekletir ömrü yürüyen ayla birlikte
Bırakmaz günün adını koyalım.
Yanıtsız bir yaşamdı erdemimiz
Herkes içindi ve kimse içindi
Kırmızı kiremitler üzerine yağmur yağıyor
Evimizin tahtadan olduğunu biliyorsunuz
Yağmur yağıyor ve bazı tahtalar vardır
Suyun içinde gürül gürül yanan
"Sardunyaların ardında belli belirsiz seçilen çocuk kalabalığına baktı bir süre. Onların yanında olmak isteyip istemediğini düşündü. Dışarı çıkmak istiyor muydu? Kendine sorduğu bu sorunun cevabını vermeden önce, annesiyle babasının onu okşayıp severek, sadece iyiliği için eve kapamış olmalarından tuhaf bir sevinç duydu. Hayır dışarıda olmak istemiyordu. O, surların dibinde ip atlayan kızların arasına girmek, bilye oynayan oğlanlarla atışmak, sokak köpekleriyle terden sırılsıklam oluncaya kadar deliler gibi yıkık sur duvarları üzerinde koşmak... istemiyordu. O, dışarı çıkmak değil, içeri girmek istiyordu. Şu anda bulunduğu içeriden daha içeri. En içeri. Taşın içine... Dehlizin içine... Yerin dibine... hiçbir çocuğun daha önce girmediği o bilinmeyen yere..."
yalnızlık, yalnızlık: bir kemer, bir dolu sadak gerginliğiyle
bir at koşup koşup ulaşırken yıkık bir köprüye,
kimsesiz kalırken yağmuru ve karı yağmış gök,
yabancı bir böcek görüp de bir çocuk
bir dalgaya binerek çekilirken içine.
Yaralı bir hayvan gibi saklanmak için kendime kuytular arayıp dururken acı gerçeği kabullenmek zorunda kaldım: Kayboldum.
Kaybolmak ansızın başımıza gelen felaketlerden değil; bir zaman dilimine yayılarak, yavaş yavaş insana sezdirmeden gerçekleşiyor. Ancak son evrede kendini belli eden sinsi hastalıklar gibi iş işten geçtiği vakit anlıyorsun