Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Osmanlı padişahları farklı kişiliklere sahiptir. I. Bayezid okuyan biridir. I. Sultan Mehmed çok kurnaz, ketum bir hükümdardır. Bu sayede Fetret devrinde kardeşlerini yen- miş ve Osmanlı mülkünü yeniden tespit edebilmiştir. II. Murad şark literatürüne, siyasetnamelere çok meraklıydı. Büyük tercümeler onun zamanında yapılmıştır. Fatih Sul- tan Mehmed zamanını aydınlatan, herkesi hayret ve gipta içinde bırakan bir hükümdardı. Bu genç mareşalin Yunan- ca, İtalyanca, Farsça ve Arapça bilgisinin bazen abarulsa da esasta sağlam olduğu, tarih konusunda çok derin bilgisi yerli ve yabancı raporlardan da anlaşılmaktadır. Giacomo de Languschi gibi bir Venedikli, Kritovulos gibi Bizans'tan kalma tarihçiler bunu belirtmektedir.
Karagöz oyununda Bekrî Mustafa'nın elinde taşıdığı binlik, şarap binliğidir. II. Selim'e “Mest" lakabını verdiren, hamamda sarhoş sarhoş tepetaklak edip canına mevlit okuyan şaraptır. Zaloğlu Rüstem'le omuz öpüşen, bir kılıçta bir eşeği ikiye bölen IV. Murad'ı 28 yaşında toprağa gömen yine şaraptır. Damat Nevşehirli İbrahim Paşa ile kaynatası III. Ahmed'i Çırağan eğlentilerinde, helva sohbetlerinde, lale bahçelerinde vur patlasın çal oynasına daldırıp birinin lokma lokma edilmesine, ötekinin tahtından teker meker yuvarlanmasına sebep yine şarap... Daha misaller çok.
Sayfa 374 - Can Yayınları
Reklam
Sultan Murad meselesinin İkinci Abdülhamid’i ve onun delilere, deliliğe ve tımarhaneye bakışını etkilediği öne sürülebilir. II. Abdülhamid, V. Murad’ın müptela olduğu cinnetten iyileşebileceğine dair bir korku ve endişeye sahipti.
Sayfa 133Kitabı okudu
·
Puan vermedi
Dukas, yalnız İstanbul'un fethini yazmakla kalmamış, Osman Oğulları hükümetinin kuruluşundan İstanbul'un fethine kadar Türkler ile Bizanslılar arasındaki siyasi münasebetleri ve ilk Osmanlı padişahları zamanında Türkiye'de geçen mühim vak'aları kaydetmiştir. Bu sebeple Dukas'ın eseri, baştan başa, ilk yedi Osmanlı padişahına ait bir tarihtir, denilebilir. Bu sebepten dolayı, Osmanlı tarihi için, en mühim mehazlardan biri sayılabilir. Dukas, eserinde Sırbistan, Macaristan ve Romanya'daki vak'alardan da bahsetmiştir. Dukas, Bizans imparatoru Ioannis VIII. Paleologos'un vefatıyla, Bizans tahtına çıkan halefi Konstantin XI. Paleologos hakkındaki vukuatı muhtasar bir şekilde yazdığı halde, Murad II'nin vefatını ve Mehmed II'nin tahta çıkışını etraflıca nakletmiştir.
Bizans Tarihi
Bizans TarihiDukas · İstanbul Fethi Derneği İstanbul Enstitüsü Yayınları · 19565 okunma
Sözü edilen ibrahim Hanzâde ailesi nasıl ortaya çıkmıştır? Aileye adını veren İbrahim Bey'in hayatı sultanzâdeler ile ilgili kanunun hilafına bir gelişme seyri takip etmiştir. 1565'te doğan, Sokollu Mehmed Paşa ile İsmihan Sultan'ın oğlu olan, doğumu bir süre saklanan ve daha sonra adı dedesi II. Selim tarafından konulan İbrahim, sarayda babası tarafından iyi bir şekilde yetiştirilmiş ve bir devlet adamı olmak üzere tahsil görmüştü. Fakat babasına karşı olan muhalefet sebebiyle hakkında daima şüphe beslenmiş, önemli görevlere getirilmemiş, uzun süre kapıcıbaşılıkta bulunmuştu. Çıkan dedikodular sebebiyle bir ara III. Murad'ın hışmına uğramışsa da I. Ahmed devrinde yeniden devlet hizmetinde görev almıştı. Bu dönemde Osmanlı tarihinde belki de ilk defa sultanzâdelere beylerbeyilik verilmemesi kanunu hilafına, Bosna Beylerbeyiliği'ne tayin olunmuştu. Bunda babasından intikal eden At Meydanı'ndaki sarayın bahçesini cami yapılmak üzere padişaha hediye etmiş olmasının rolü üzerinde durulur. Daha sonra bazı beylerbeyiliklerde bulunan İbrahim Paşa 1623'te vefat etti ve ardında zengin vakıfların idaresini üstlenen ve kendi adına nisbetle İbrahimhanzâdeler adıyla anılan bir aile bıraktı. Ona "han" sıfatının verilmesi de Osmanlı tarihinde sultanzâdeler arasında hiç rastlanmayan bir özelliktir. Döneminin kaynaklarında Sultanzâde, Mehmed paşaoğlu diye anılan İbrahim Paşa, daha sonraki tarihlerde İbrahim Han diye anılmaktadır. Bütün bunlar ailenin birden 1703'te alternatif aile olarak öne sürülmesinin pek de tesadüfi olmadığının göstergesidir.
Taklit süreci devam ederek ulemanın bilimsel performansı görece geriye giderken, paralel olarak olumsuz gelişmeler de ilmiye içinde görülmeye başladı. Ulemaya tanınan bazı imtiyazlar farklı boyutlar kazanmaya ve yanlış uygulamalara yol açar oldu. Mesela ilk defa II. Murad devrinde Molla Fenarî ailesine tanınan imtiyazlar genelleştirilerek daha sonra bütün ulema ailelerine ve onların çocuklarına tanındı. Mesleğin babadan oğula intikali, ulema ailelerinin oluşmasıyla sonuçlandı. Bilimsel geleneğin aile içinde süreklilik kazanması ara sırada iyi sonuçlara yol açsa da genelde yozlaşmanın kapılarını da araladı. Bu uygulama giderek Osmanlı ulemasını bilimsel üretime yoğunlaştırmak yerine imtiyazların sonuna kadar istismarı istikametinde gelişti; ulema aileleri arasında meydana gelen evliliklerle de büyük ulema aileleri oluştu. Belirtildiğine göre Çivizâdeler, Ebussuudzâdeler, Müeyyedzâdeler, Taşköprülüzâdeler ve Kınalızâdeler gibi yaklaşık yirmi kadar aile belli dönemlerde önemli makamları kolayca işgal ederek nüfuz ve güçlerini artırmışlardır. Bunlar mesleğe geçmek isteyenlere engeller çıkarmaya ve böylece sistemin tıkanmasına sebep oluyorlardı.
Reklam
İbn-i Arâbî’nin Anadolu Temsilcisi: Molla Fenârî DOĞUM: 751/1350 Fenar/BURSA VEFAT: 834/1431 BURSA 📌 Asıl adı Şemseddin Muhammed b. Hamza’dır.
Evet, biraz kafa karıştıran bir konu...” diyerek, uzattığı dala sarıldım. “II. Murad, genç padişahtan çekinmiş olmalı... Yoksa sağlığı yerindeyken niye vasiyetnamesini yazdırsın?” “Anlaşılan sizin de kafanızı kurcalamaya başladı II. Murad’ın erken ölümü.”
Tamam da hocam, II. Murad içkiye, eğlenceye düşkün bir padişahmış. O devirde yazılmış bir eserde şöyle denilmektedir: ‘Hünkârımızın tahta vasıl oluşu sünbüle burcu zamanında vuku bulduğundan, padişahımız şadlıklara ve zevk-ü safa ‘ıyş u tarablara be-gayet meşguldür.’ Yani sultanın bu yanını göz önüne alırsak biraz da iradi zayıflık gösterdiğini söyleyemez miyiz?” Kesin bir şekilde başım salladı Tahir Hoca. “Sadece baba Murad değil, Fatih Sultan Mehmed Han da işreti, eğlenmeyi seven bir hükümdardı. Veciz-ül-kelam’da, esSehavi onun için, ‘Zevk u safa bakımından babasından geri kalmadı,’ der.
II. Murad modern tarihçilerin iddialarının aksine büyük bir savaş önderi değildi. Savaşı sevmezdi. Çağdaş kaynaklar onun şaraba ve eğlenceye çok düşkün olduğunu belirtirler. Onun dönemindeki büyük başarılar, emri altında Hamza Bey, Şihabeddin Şahin Paşa, Karaca Bey gibi büyük kumandanların eseridir. Bununla beraber II. Murad hoş-meşrep, derviş tabiatlı, geniş görüşlü, kültür gelişimine önem vermiş bir sultandır. Şunu da kabul etmek gerekir ki, bunalım anlarında İzladi, Varna ve II. Kosova savaşlarında azimli ve kararlı bir önder olarak görülmektedir.
Sayfa 259
Reklam
Fetihnamede İstanbul'un bir eşi olarak sıfatlandırılan Selanik'in fethi, yeni bir dönemin başlangıcı sayılmalıdır. Bu fetih, Osmanlılara sınırlar ötesinde yeni bir genişleme hamlesi vermiş, özellikle Tuna ötesinde Macaristan' a karşı Sırbistan ve Eflak üzerinde Osmanlı üstünlüğünü kurmuştur. Sırp Despotu Barankoviç'in kızı Mara'yı II. Murad'a eş olarak Edirne'ye göndermesi (1433) yeni durumla ilgilidir. Mara'nın yanında getirdiği çeyiz, Sırp gümüş, altın madenIerinden kaynaklanan 400.000 altın gibi görülmemiş bir miktara varıyordu. Sırbistan üzerinde bu baskı gittikçe artacak sonunda Sırp despotluğu 1439'da tamamıyla Osmanlı ülkesine katılacaktır.
Sayfa 256
Alaeddin Ali, Amasya’ya, Mehmed ise Manisa’ya gönderilmişti. Bu değişikliğin nedeni de bilinmiyor. Belki de büyük şehzade Alaeddin Ali’yi korumak için alman bir önlemdi. Eğer öyleyse bu önlem hiçbir işe yaramamıştı. Çünkü büyük ağabey Ahmed’in vefatından yaklaşık yedi yıl sonra Şehzade Alaeddin Ali bir saray suikastına kurban gidecekti. Artık tahta çıkacak tek çocuk kalmıştı: Mehmed Çelebi... Üstelik vuslat için çok da beklemeyecekti. Savaşlardan yorgun düşmüş, saray entrikalarından bıkmış, en sevdiği oğlunun ölüm acısını tatmış II. Murad, Veziriazam Çandarlı Halil’in karşı koymasına aldırmadan kendi eliyle teslim edecekti iktidarı oğluna. Hırslı, gözü pek şehzadenin istediği tam da buydu. Ama Amasya’da, Manisa’da devrin ulemasından aldığı eğitime, terbiyeye rağmen ne yazık ki Mehmed Çelebi henüz 12 yaşında bir çocuktu.
Fatih’in babasının ölümüyle ilgili başka bir hikâye daha var. Evet, tez değil, buna hikâye demek daha doğru. Kimi vakanüvise göre Fatih’in babasının ölümü kaçınılmaz bir kaderdi. Bu rivayete göre II. Murad son derece dindar bir adamdı. Öyle içkiyle filan arası da yoktu. Ölümüne ilginç bir olay neden olmuştu. Bir gün hem yakın dostu, hem de silah arkadaşı olan Saruca Paşa’yla, İshak Paşa yanında olduğu halde Tunca Adası’nın köprüsünde yürürken bir dervişle karşılaşmış. Derviş hüngür hüngür ağlıyormuş. Bu Allah adamının haline üzülen padişah, “Niye ağlıyorsun?” diye sormuş. Derviş önce derdini söylemek istememiş ama padişah üsteleyince, “Sizin için ağlıyorum hünkârım,” demiş iç geçirerek. Murad şaşırmış. “Niye benim için ağlarsın?” diye sormuş. Derviş yine cevap vermek istememiş, lâkin iyice meraklanan padişahın ısrarı üzerine açıklamak zorunda kalmış: “Rüyamda gördüm hünkârım, yakında Hakk’a yürüyeceksiniz.” Bunu duyan Murad dehşete kapılmış. Çünkü bu sözleri söyleyen derviş, alelade bir din adamı değil Şeyh Buhari’nin müridiymiş. Şeyh Buhari ise otuz yıl önce Murad’m, güçlü rakibi düzmece lakaplı amcası Mustafa’yı yeneceğini bilen ulu kişiymiş. Dervişin kehanetini kaçınılmaz bir kader olarak gören Murad ruhsal bir çöküntüye uğramış, çok geçmeden de ağır bir hastalığa yakalanarak, henüz kırk yedi yaşındayken ölmüş.
II. Murad son dönemlerinde o adaya çekilmiş. Yorgunmuş, dinlenmek istiyormuş, uç beyleriyle süren gerginliklerin, saray entrikalarının, kanlı savaşların bedensel ve zihinsel ağırlığından kurtulmak için içkiye sığınmış... “Saki getür yine dünkü şerabımı / Söylet dile getür yine çengü rebabımı.” Lezzetli, Osmanlı saray yemeklerinin bedende yaptığı tahribatı da hesaba katarsak... Tıpkı Fehim Bey gibi ani bir inmeyle...
1.500 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.