Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Delilik, insana ilginç bir bakış açısı veriyor. İnsan, hayatta başına gelen birtakım şeyleri daha rahat kabulleniyor.
Hepimiz, bebeklerin lisan öğrenimindeki büyük yeteneklerine karşın erişkin insanın herhangi bir ikinci lisan öğrenmesi sırasında karşılaştığı güçlüklere şahit olmuşuzdur. Geleneksel bakış açısı, bunu anadille düşünme ve muhakeme etme alışkanlığına bağlı olarak değerlendirip aşılabilecek bir sorun olarak görme eğilimindedir. Ancak 1997 yılında yayınlanan "Nature" dergisindeki bir araştırma, aslında işin hiç de öyle olmadığını gösterdi. Bu araştırmada araştırmacılar, anadilini kullanan kişilerin beyinlerinde "anadilin kullanımıyla ilgili bölgeleri" fMRI (işlevsel manyetik rezonans görüntüleme) tekniğini kullanarak belirlemişler. İlaveten, ikinci bir lisan konuşan kişilerin beyin bölgelerini de lisan kullanımı sırasında haritalandırmışlar. Değişik yaş gruplarında yaptıkları çalışmalardan elde ettikleri sonuç oldukça ilginç: Küçükken öğrenilen anadil beynin belli bir bölgesinde kodlanırken daha ileri dönemlerde -genellikle 3-7 yaş sonrasında- edinilen yeni bir dilse "başka" bir beyin bölgesinde işleniyor. Yani sözün özü, ne yaparsanız yapın, sinirsel olarak ikinci bir lisanı anadil gibi öğrenemiyorsunuz. (Konu halen tartışmalı olmakla birlikte, bu sonuçlar büyük oranda kabul görüyor.) Bu sonucun anlamını iyi kavrayabilmek içinse sinir sisteminin temel işleyişini tekrar düşünmek gerekiyor.
Reklam
Aziz, mistik, çılgın... İlginç. Bakış açısı acayip bir şey
Bazı insanlar için, en önemli şey inançlarına sadık kalmaktır. Ne pahasına olursa olsun. Bazı șiddet karşıtlarına göre, en önemli şey şiddetsizliğe sadık kalmaktır -ne pahasına olursa olsun. Onlar ülkelerini, özgürlüklerini, hayatlarını, her şeyi kaybetmeye hazırdır. Bu şiddet karşıtları; aziz, mistik... ya da çılgın olarak anılabilir.
İlginç bir bakış açısı;
Kendine ait bir yalan, başkalarına ait gerçekleri tekrarlamaktan belki de daha iyidir. Birincisinde sen bir insansın, ikincisinde ise bir papağan!
Sayfa 273Kitabı okudu
Özetle Seyahatname
Evliya Çelebi Seyahatnamesi, bir on yedinci yüzyıl klasiği olarak hem zevkle okunabilecek bir edebiyat eseri hem de tarih, dil, halkbilimi, sanat tarihi, topografya, dinler tarihi, tasavvuf tarihi ve yerel tarih araştırmacıları için karmak niteliği taşır. Asya, Avrupa ve Afrika’da gezip gördüğü yerler için yalnızca onun kullandığı bir dil ve bakış açısı ile tanıklık eden Evliya Çelebi, on ciltlik dev eserinin birinci cildiyle aynı zamanda ilk Türkçe “İstanbul ,Monografisini de yazmıştır. Adlarını vermiş olsa bile birçoğunu bugün bilemediğimiz pek çok kaynaktan derlediği mitoloji ve tarih karışımı bilgilerden saray hayatına; pek çok ünlünün kişisel tarihinden şehrin gündelik hayatına; şehrin etrafını çevreleyen surlardan her türlü mimari esere; kapılardan tepelere ve iskelelere; savaş ve barışta şehrin ve ordunun ihtiyaçlarını karşılayan yüzlerce esnaftan bahçe ve mesirelere; padişahlardan her sınıftan yönetici, bilim adamı ve ilginç tiplere; devletçe düzenlenen şenliklerden çok özel meclislerde yaşanan eğlencelere varıncaya kadar akla gelebilecek her şev bu ciltte anlatılmıştır. Günümüz Türkçesiyle ve iki kitap halinde sunulan Birinci Cilt ile okur, Evliya Çelebi’nin açtığı kapıdan uzun bir İstanbul gezisine burar ediliyor ve şehrin olanca gizemi ile ayrıntılı bir haritası çiziliyor.
Sayfa 417Kitabı okudu
Öncelikle Aristo'nun, yaşadığı dönem için çok iyi bir gözlemci olduğunu belirtelim. Özellikle solucan, böcek gibi küçük hayvanlarda yaptığı gözlemler çok ilginç bir sonuçla karşılaşmasına neden olmuştu. Zira incelediği hayvanların hiçbirinde belirgin bir beyin yapısı yoktu. Eğer beyin, aklın ve ruhun bulunduğu merkezi bir yapı ise bu canlılarda da muhakkak olmalıydı. Çünkü bu canlılar hareket edebiliyor, besleniyor ve çoğalabiliyorlardı. Eğer bu canlılarda beyin yoksa o zaman aklın ve ruhun bulunduğu yer başka bir organ olmalıydı. Aslına bakarsanız Aristo'nun bakış açısı oldukça mantıklı gözükmektedir. O nedenle burada hemen araya girerek bir konuya açıklık getirelim. Solucan ve böcek gibi insana göre daha ilkel olan canlılarda bildiğimiz anlamda bir beyin olmasa da gangli-yon adını verdiğimiz yapılar bulunmaktadır. Bu yapılar bir bakıma beyin görevi görüp canlının sinir sistemini idare ettirerek hareket etme ve beslenme gibi birçok olayı kontrol edebilirler. Bu yapıları sadece gözlem yolu ile fark edebilmek çok zor bir iş olacağından, Aristo'nun dönemin koşulları altında bu detayı gözden kaçırmış olması oldukça anlaşılabilir bir durumdur. Sonuç olarak Aristo'nun haklı olduğu nokta, bu hayvanlarm bir beyinlerinin olmamasıydı. Kaçırdığı nokta ise bu hayvanların beyin görevi gören, daha ilkel bir merkezi sisteme sahip oldukları gerçeğiydi.
Elma YayıneviKitabı okudu
Reklam
İlginç bir bakış açısı..
Gilligan, kadın ve erkeklerin ahlak algılarındaki farklılığı iki kutsal kitap hikayesini karşılaştırarak daha da vurguluyor. İbrahim’in hikayesiyle Süleyman’a başvuran anneninkini. Çocuğu tehlikede olan kadının çocuğunun öldürüldüğünü görmektense hakikati kurban ettiği yerde İbrahim, soyut bir hakikat uğruna oğlunu kurban etmeye niyetlidir.
Sayfa 333Kitabı okudu
İlginç bir bakış açısı
Geçmişten alınacak ders yoktur, zira ders almak eski hataları tekrarlamaktır. İnsan tam da bu yüzden yaşlılara pek güvenmemeli ve onların sözde "deneyimlerini" kabul etmemelidir.
“ Aslında Havva elmayı sadece Adem’e göstermek için de koparmış olabilir. “ Kafka’da denk geldiğim ilginç bir bakış açısı. Doğruluğunu onaylamamakla birlikte, zihnini diğer insanlardan farklı bir açıyla yönlendirmesi takdire şayan
Sayfa 234Kitabı okudu
307 öğeden 201 ile 210 arasındakiler gösteriliyor.