Kafka, Milena için ‘insan başka hiç kimsenin yapmadığı gibi sana gerçeği söyleyebilir’ diyor ve ekliyor ‘aslında insan kendi gerçeğini doğruca senden bile öğrenebilir’
Realist ve sürrealist öğeleri eserlerinde sıkça harmanladığını öğrendiğim Franz Kafka, Prag doğumlu bir yahudi. 20. Yüzyıl Avrupa edebiyatının önemli eserlerini vermiş yazar, değeri ölümünden sonra anlaşılanlardan. Zira, Milenaya Mektuplar da Kafka’nın ölümünden sonra arkadaşı tarafından yayınlanıyor.
Bu büyük üstadın dünyasına ilk adımı bu eseriyle atmış olmam yanlış bir tercih oldu benim için. Milena’ya Mektuplar, yazarın kalemini yakından tanıyanlar için daha lezzetli bir okuma sağlayacaktır.
Diğer bir hata da Tutku yayınevinden okumuş olmam oldu. Bilimum düzeyde yazım yanlışları, baskının kalitesizliği okuma zevkimi fena halde düşürdü diyebilirim.
Eserde Kafka’nın iç dünyasında panoramik bir gezintiye çıkıyorsunuz. Yazar hırçın, savruk, sorumsuz, karamsar, tutarsız ve sürreal bir iç dünyaya sahip. Bunu her satırda hissediyorsunuz. Bu radikal ruhun, Milena’ya olan kopmaz ve derinden bağı, eserin temel çıkış noktası. Kafka yayınlama kaygısıyla yazmadığı bu mektuplarda ruhunu samimiyetle açmış.
Milena’nın gözünden Kafka: ‘O, başkalarının kulaklarını tıkadığı için kendilerini güvende hissettiren şeyleri bile duyabilen endişeli bir vicdana sahip bir sanatçı ve insandı.’