Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Günümüz İslam dünyasında geçerli olan zindanlara bir bakalım . Din ve mezhep Algıları Peygamber algısı Sahabe ve ilk dönem müslümanlığı algısı. Tarihte yığınla üretilen din Algıları Kuran'a kuran'da bulunmayan vasıfları yükleyerek ve onun bize vermediği/veremeyeceği şeyleri Kuran'dan talep ederek ürettiğimiz ilahi kitap algısı Lider kültü Cemaat ve tarikatlar Tüm bunlar hem düşünmeyi,hemde özgür bir kul iradesi ile doğru kararlar vermeyi engelleyen birer Zindan değilmi dir ????
Türk Tarihi Üzerinde Toplamalar: Kitabın tam adı Türk Tarihi Üzerinde Toplamalar-Birinci Bölüm: En Eski Zamanlardan Başlayarak Apar Sülâlesinin Düşmesi Tarihi Olan Milâdî 552'ye Kadar şeklindedir. Kitabın hazırlanma ve yayımlanma macerasını önsözün sonunda Atsız şöyle anlatır: "Bu kitabı 1933'te yazmağa başlamıştım. Malatya Orta
Reklam
Bruce Lipton'ın, gen işlevindeki DNA dizisinde herhangi bir değişiklik meydana getirmeden gerçekleşen kalıtsal değişimler konusunda hücresel hafıza üzerine yaptığı çalışması, gelişen epigenetik alanından hem önce gelir hem de bu alanı destekler.İlk başlarda, genetik mirasımızın yalnızca anne babamızdan aldığımız kromozomal DNA yoluyla aktarıldığına inanılıyordu. Kromozomal DNA saç, göz ve ten rengi gibi fiziksel özellikleri aktarmakla sorumludur ve şaşırtıcı biçimde bütün DNA'mızın %2'sinden az kısmını oluşturur. Diğer %98'lik bölümse kodlamayan DNA olarak adlandırılır ve kalıtımla aldığımız duygusal, davranışsal ve karakter özelliklerinin birçoğundan sorumludur.
Günümüzde, hamile bir annenin stresinin, özellikle hamileliğinin ilk üç ayında çocuğunu nasıl etkilediğini belgeleyen sayısız çalışma vardır. 2010 yılında Biyolojik Psikiyatri'de yayımlanan böyle bir çalışmada, doğum öncesinde yaşanan stresle stresin bebeklerin sinirsel gelişiminin üzerindeki etkileri arasındaki ilişki incelenmiştir. Araştırmacılar yüz yirmi beş hamile kadın üzerinde stres düzeylerine karar verebilmek amacıyla amniyotik sıvı içindeki stres düzenleyici hormon olan kortizol miktarını ölçmüşlerdir. Sonuçlar, rahim içinde kortizol artışına maruz kalan ve hamileliğin on yedinci haftasındaki bebeklerin, on yedi aylık olduklarında yapılan testlere göre bilişsel gelişimlerinde bozulmalar sergilediğini göstermiştir.
Bilindiği üzere, Japonya'da imparator figürünün ilahlaştırılması 19. yüzyılın son on yılında tepeden inen devrimle eşzamanlıdır. Kemalist Cumhuriyeti incelediğimizde; başkan olan kişinin kutsallaştırılmasının, bu tür tepeden inme kökten modernleşme sürecinin sık rastlanan ve belki de gerekli bir yönünün olduğunu söyleyebiliriz. 19 Batı'dan gelen etkilerden korunma ve buna bir yanıt verme çabaları içinde olan Abdülhamid'in hükümdarlığı döneminde Müslüman olmayanlar bütün olarak eskisinden çok daha rahat yaşadılar. Milliyetçi çalkantıların olmadığı yerlerde Ermeniler refah düzeylerini artırmayı sürdürüyorlardı; Girit meselesi ve 1897 Türk-Yunan Savaşı'na karşın Rumların durumu da aynı şekilde çok iyiydi. 1893 yılında Fransız bir gözlemci şunları yazmıştı: Bir Bulgar Türkiye'ye geçince onun gözüne ilk çarpan, aldığı özgürlük dolu soluk oluyor. Kuramsal olarak despot bir hükümetin yönetimi altında olsa bile, insan anayasal bir devlette bulacağından daha fazla bir özgürlük duygusu yaşıyor (...) Hatta bir hükümetin varlığını bile hissetmiyor (...) İnsanı taciz eden polislerin, ağır vergilerin, yoğun kamu hizmetlerinde çalışma zorunluluğunun olmamasını sultanın gayrimüslim kullarının takdir etmesi gerekir (...)20
Sayfa 31 - Turkuvaz KitapçılıkKitabı okuyor
Tahmin edilebileceğinin tersine, Ermenilerin koşulları 19. yüzyılın ilk yarısında özellikle çok daha iyi bir duruma gelmişti: milliyetçi Helen hareketleri ve Yunanistan Krallığı'nın doğumu nedeniyle Ermeniler imparatorluğun "yardımcı" unsurlarından biri olan Rumlara yeğlenir olmuşlardı. Pek çok Ermeni hükümette ve diplomatik görevlerde yer almıştı. Yeni camilerin ve sultanların yeni konutlarının mimarları da Ermeni Balyan ailesiydi. Ama Ermeni aydınları ve genel olarak en modern, ilerici, Batılılaşmış Ermeni elitleri öteki Hıristiyan halkların şu ya da bu şekilde Osmanlı egemenliğinden sıyrılıp özgürlüklerine kavuşmayı başardıklarını gözlemliyorlardı ve gayet anlaşılır bir biçimde batmak üzere olan bir gemide kalmaktansa, bu örnekleri izlemek doğru ve meşru olmaz mı diye düşünüyorlardı.
Sayfa 29 - Turkuvaz KitapçılıkKitabı okuyor
Reklam
1852'de Hint-Pakistan alt kıtası İngiliz himayesine girdi ve ilk defa Hindistan'da batılı kanunlar müslümanlara tatbik edildi.
Sayfa 14 - İz YayıncılıkKitabı okudu
Seyyid Kutub'un zihniyeti 12 Eylül Amerikancı darbenin eğitim politikası
"Şu takdirde kainat, hayat ve insan hakkında en sıhhatli İslami fikrin oluşturulması için bizlere vacip olan şey, garp (Batı) felsefesinin ve ona bağlı ahlak prensiplerinin liselerimizde mutlak surette okutulmamasıdır. Üniversitelerin son sınıfında ve felsefe bölümünde ilk iki seneden sonra ancak okutulmalıdır. Fakat önce hakiki manada İslami bir tedrisat takip edilerek İslam fikriyatı yerleştirilmeli ve İslam felsefesi olarak isimlendirilmelidir." Bu zihniyetin ülkemizdeki yansısı, Amerikancı 12 Eylül darbesinin orta öğre­timde felsefe ve mantık derslerini seçmeli yaparken din derslerini zorunlu kılmasında da somut olarak görülür. Sözde sürekli küçümserren felsefeden bunca korkunun açık bir acizlik göstergesi olduğu ve toplumu daha rahat gütmek amacı taşıdığı açıktır.
Kitab-ı Mukaddes'in özgünlüğü konusunda körü körüne böbürlenenler, bunun için hiçbir inceleme yapmaya gerek duymamış ve hiçbir otoriteye dayanmadan saflıkla bunları birbirine anlatanların hikayelerini gerçekmiş gibi kabul etmişlerdir; tarihi ve kronolojik kanıtlara dayanarak Kitab-ı Mukaddes'in ilk kitabının Homeros'un kitabı kadar eski olmadığını, en az üç yüz yıl sonra yazıldığını, bunun Aisophos'un fabllarının yazıldığı tarihle aynı olduğunu söyleyebiliriz.
İlk toplumsal kurgulama modeli, daha önceki analizimizde Memed'in Alidağ'ın zirvesindeki bir mağarada yaşayabilecek kadar nasıl yavaş yavaş doğa ile bütünleştiğini gördüğümüz İnce Memed l'de yer alır. Bu bütünleşme sonucunda Memed'in karakteri doğa­ nın kendisi kadar otantik hale gelir. Ve şiirsel ilhamını Çiçeklide­ resi yakınlarındaki bir dağın doruğundaki doğadan alan geleneksel aşık Sefil Ali gibi [s. 354-356) , Memed de fiziksel ve ahlaki ilhamını aynı dağın doruğundaki doğadan alır, ta ki romanın sonunda Alidağ'ın zirvesindeki doğaüstü ışık kendini tam gerçek­ leştirmiş bir insan haline gelen Memed'in mistik bir sembolü olana kadar. İnsani potansiyel hakkındaki bu ideal vizyonu gerçekleştir­ me sürecinde Memed, kendisi ve Cabbar'ın köylüleri gözeteceği, adalet dağıtacağı ve onları açgözlü ağalardan koruyacağı bir sosyal adalet vizyonunu tek başına yaratır [s. 305]. Memed'in ziyadesiyle idealize edilmiş toplumsal kurgulama vizyonu yukarıdan aşağıya kurumsallaştırılmıştır. Bu vizyon, Memed kasabayı gizlice ziyaret edip, orada Hasan Onbaşı ile tanıştığında ve doğrudan bir ağa tarafından kontrol edilmeyen bir dünyanın varlığını keşfettiğin­ de başlar.
Sayfa 279 - YKY yayınları subat 2017Kitabı okudu
Reklam
Eskimolar kendilerine İnuit, yâni "insan" derken dünyada Krilerin onlara verdikleri ad olan ve "çiğ balık yiyen" anlamına gelen Eskimo adıyla tanınırlar. Kriler ise kendilerine İyinivok/ Nehiyavok yâni "ilk ırk" derler.
Sappho
Sappho (MÖ 630-570), antik Yunan lirik şairi, Afirodit kültü rahibesi, lirik şiirin ekol önderidir. Şiirlerinde ve şar­kılarında lezbiyenliğini gizlememiş; açık seçik dilli, tarihin kaydettiği ilk lezbiyen şairdir.
Sayfa 167 - Destek Yayınları: Haziran 2013Kitabı okudu
Temel'den inciler...:))
Temel ile Fadime evlendikleri ilk gecede, Fadime kural koymak istemiş: “Bak Temel, akşamları eve geldiğinde saçım topuz şeklin­ de ise anla ki istemiyorum. Hafif dağınık ile topuz arasında ise olsa da olur olmasa da. Eğer saçım dağınık salkım saçak ise anla ki kesin istiyorum.” Bunun üstüne Temel Fadime’ye şöyle demiş: “Bak Fadime! Akşam eve geldiğimde 1 duble içersem anla ki yapmayacağım. 2-3 duble içtim mi olsa da olur ol­masa da. Amaaaa... 4-5 duble içtim mi saçın dağınık da olsa topuz da olsa, seni de, sülaleni de s.kerim.”
Sayfa 53 - Destek Yayınları: Haziran 2013Kitabı okudu
Horali, Deli Durdu'nun eşkıya çetesinin bir üyesidir ve biz ona ilk ikincil referansları 12. Bölüm'deki çetenin en umutsuz çatış­ masında görürüz. Bu çatışmada çete, Durdu'nun gururu ve inadı yü zünden Asım Çavuş ve ekibi tarafından tamamıyla sarılmıştır. Horali daha önce, Savrun Çayı'ndaki bir adada yer alan kavun kar­ puz tarlası Bostancık'ın bekçiliğini yapmıştır. Bu huzurlu cennet bir bahar mevsiminde sel tarafından alınıp götürülünce, Horali dağlara sürüklenir, bir eşkıya olur, Deli Durdu'nun çetesinden bir tek o hayatta kalır, Kalaycı'nın çetesine katılır, orada Memed'e ihanet etmeye ikna edilir ve en sonunda Cabbar tarafından öldü­ rülür. Horali bazı yönlerden insan tabiatını genel anlamda temsil eder: Kökeni "belli değildi[r] ," Bostancık'taki "Ilgınlar nasıl ya­ dırgamadan [orada] dur u yorsa, Horali de öyle durur " ve onlar kadar doğanın bir parçasıdır, en azından iyilik yapma potansiyeli vardır -"Çardağın
Sayfa 125 - YKY yayınları subat 2017Kitabı okudu
“îlk altın kural, ‘eşsiz hissettirmek’tir. Bal peteğini görmüş ayı gibi pençenizi doğruca nihai hedefe atarsanız, kaybeder­siniz!
Sayfa 39 - Destek Yayınları: Haziran 2013Kitabı okudu
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.