Biz olduktan sonra aşılamayacak engel olmadığını düşü­nüyorum. Çünkü araya benlik girmiyor. Senin ailen, senin dediğin, senin düşüncen olmuyor. Bizim ailemiz, bizim ka­rarımız oluyor. Ben anladım ki evlenmeden önce yarımmışım. Çok şükür diğer yarımı buldum, tamamlandım. Eşim benim ailem, an­nem, babam, arkadaşım, sevgilim kısacası her şeyim oldu. Evlilikle mutluluğum ikiye katlandı. Önemli olan birbirini iyi tanıyıp sınırlarını bilmek. Biz çok şükür birbirimizi iyi tanıyoruz, sınırlarımızı biliyoruz ve buna göre hareket ediyoruz ve problem olmuyor. Oturup bir konu hakkında birlikte karar verebiliyoruz. Senin söylediğin daha uygun öyle yapalım, diyebiliyoruz. Evlilikte bencilliğe kesinlikle yer yok. Biz hiç mi tartışmı­yoruz? Tartışıyoruz tabii ki. Ama o kadar önemsiz konular ki biraz naz kavgası diyebilirim onlara. O zaman da uzatma­mak gerekiyor! En önemli noktalardan biri de bu. Ben inatçı bir insanım; evliliğimizin ilk dönemlerinde uzatıyordum, ama eşim nasıl yaptı bilmiyorum, inadımı kırdı. Uzatmanın yanlış olduğu­nu fark ettim. Şimdi, "Evlilik ne?" diye sorsalar bana, "Mutluluk!" de­rim. Eşinin gömleğini ütülerken bile mutlu olmak, onun işten gelmesini sabırsızlıkla bekleyip zile basmadan kapıyı açmak, onu mutlu etmek için bir şeyler yapmak. Ailesini ailem bilip sevgi saygıda kusur etmemek. Duygularım çok yoğun. Kendimi ne kadar iyi ifade edebil­dim, bilmiyorum. Daha 1,5 yıllık evliyim. Evet, yolun çok ba­şındayım, ama biz temellerimizi sağlam attık. Allah'ın izniyle mutluluğumuzun daim olacağına inanıyorum. Karşımıza çı­kan engelleri birlikte göğüsleyeceğimize inancım tam.
Sayfa 58
"Bahsettikleriniz ezelden beri var," dedi. "Fakat dünyanın çehresini bozan bu çirkinliği henüz kimse gideremedi. Yeryüzünün her köşesinde kötülüğün habercileri ve suçun işaretleri görülmeye devam ediyor." "Bu kadar insan gücünü birleştirmiş başaramıyor da sen mi başaracaksın tek başına?" "Evet efendim. Bana biraz süre verin, ispat edeyim." Yargıç küçümseyici bir edayla gülümsedi ve sordu: "Peki, sende olup da onlarda olmayan şey nedir?" "Efendim, onlar kötüleri kovalar, hastalıkları tedavi eder ve yaraları sararlar. Benim yöntemimde ise hastalığın kökünü kurutmak var. Hastalık, gizlendiği yerde güven içinde bekleyen bir tuzaktır ve insanlar onun yalnızca belirtileriyle ilgileniyorlar. Çok düşündüm ve gözlemledim. En nihayetinde anladım ki bu bölgenin felaketi midedir. Kimi midesini doyuramadığı için açlıktan kıvranıyor, kimi de aşırı doyurduğu için oburluktan helak oluyor. Bu iki midenin birbirini çekip itmesindense gasp, yağma ve cinayet doğuyor. Yani hastalık da tedavisi de son derece açık." "Söylediklerinin aksine, devası olmayan bir derttir bu!" "Onlar da böyle konuşuyor, efendim. Böyle konuşuyorlar çünkü Allah'ın bana bahşettiği nimete sahip değiller: İnanmak. İyiliğe inanmak. Onlar gerçek anlamda iyiliğe inanmazlar. İyilik için duygusuz ve sağır araçlarla mücadele ederler. Para, makam, şeref için çalışırlar. Başkalarının yanındayken nefret ettikleri günahlara, kendileriyle baş başa kaldıklarında üşüşürler. Böyledirler işte, efendim. Bense iyiliğe gerçekten inanıyorum. Bana biraz vakit verin de bu sorunu kendi tarzıma göre çözeyim."
Sayfa 14 - Birinci Basım: Nisan 2024 - Can Yayınları
Reklam
‘’Acı çekmek bir yanlış anlamadır (…) Acı var … Gerçek. Ona yanlış anlama diyebilirim, ama var olmadığını veya herhangi bir zamanda yok olacağını varsayamam. Acı çekme, yaşamımızın koşulu. Başına geldiği zaman fark ediyorsun. Onun gerçek olduğunu anlıyorsun. Tabii ki, tıpkı toplumsal organizmanın yaptığı gibi, hastalıkları iyileştirmek, açlık ve adaletsizliği önlemek doğru bir şey. Ama hiçbir toplum var olmanın doğasını değiştiremez. Acı çekmeyi önleyemeyiz. Şu acıyı, bu acıyı dindirebiliriz, ama Acı’yı dindiremeyiz. Bir toplum ancak toplumsal acıyı –gereksiz acıyı- dindirebilir. Gerisi kalır. Kök, gerçek olan. Buradaki herkes acıyı öğrenecek; eğer elli yıl yaşıyorsak, elli yıldır acıyı biliyor olacağız. En sonunda da öleceğiz. Bu doğuşumuzun koşulu. Yaşamdan korkuyorum. (…) Herhangi bir mutluluk çok basit gibi geliyor. Yine de her şeyin, bu mutluluk arayışının, bu acı korkusunun tümüyle bir yanlış anlama olup olmadığını merak ediyorum… Ondan korkmak veya kaçmak yerine onun… içinden geçilebilse, aşılabilse. Arkasında bir şey var. Acı çeken şey benlik; benliğin ise yok olduğu bir yer var. Nasıl söyleyeceğimi bilmiyorum. Ama gerçekliğin, rahatlık ve mutlulukta görmediğim, acıda gördüğüm gerçeğin, acının gerçekliğinin acı olmadığına inanıyorum. Eğer içinden geçebilirsen. Eğer sonuna kadar ona dayanabilirsen.’’
Onların düşmanca tutumlarından korkmuyorum, senin aşkına inanıyorum. Hayatta her şey kötüye gidebilir, aşk hariç. Yeter ki bitkin düşen, bocalayıp tökezleyen zayıf iradeli biri olmasın, aşk hiçbir zaman yolunu şaşırmaz.
Tabii ki insanlara yardım etmek istiyordum. Ama o benim ikincil hedefimdi. Özellikle eğitimimi ilk başladığım zamanlarda. Esas sebebim tamamen bencilceydi. Kendime yardım etme derdindeydim. Akıl sağlığı alanında çalışan çoğu kişi için de aynısının doğru olduğuna inanıyorum. Bu iş bizi çekiyor çünkü hasarlıyız; kendimizi iyileştirmek için psikoloji okuyoruz.
Sayfa 14 - DomingoKitabı okuyor
Artık farklı duyulara sahip, farklı şeylere duyarlı ve daha güçlü bir bilince sahip başka bir insan olduğumu iddia etmeye cüretim yok. Ama ben yalnızca daha mutlu biri olduğumu biliyorum, çünkü o hissiz hayatım için yeni bir anlan buldum, bu öyle bir anlam ki, yaşam sözcüğünün kendisinden başka bunu açıklayacak bir söz bulamıyorum. O günden beri
Sayfa 109
Reklam
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.