Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
“İnanıyorum ki biz Bulgarlar bir ulus olarak topyekün yok olmazsak, bunu Grigory Petrovun kütüphaneleirmizdeki eserlerine borçlu olduğumuzu iftiharla söyleyebiliriz.”
Fikriye Hanım
O akşam, Kız Muallim Mektebi’ne giderek müdire ile konuşurken beni bir hanımın görmek istediğini haber verdiler. Pencerenin ışığı altında, güzel ve ince yüzlü bir kadınla karşılaştım. Ellerini uzatarak bana geldi. Bunun, bir defa Mustafa Kemal Paşa’nın arabasında gördüğüm yeğeni Fikriye Hanım olduğunu anladım. Bu güzel kadın her türlü yardıma hazırdı. Çok tatlı ve mahzun bir sesi vardı. Epeyce konuştuk. Her hâlde Mustafa Kemal Paşa’ya çok derin bir suretle bağlıydı. Onun kadın dostlarından çekiniyordu. Bu kadın, Mustafa Kemal Paşa’nın evini gayet iyi idare ediyor ve hemen herkesin saygısını kazanıyordu. Kendisini almak isteyen birçok, adamakıllı erkek olmasına rağmen, kabul etmiyordu. İnanıyorum ki, Mustafa Kemal Paşa’nın anası müstesna, kendisine mevkii için değil, sırf şahsı için bağlı tek kadın bu idi. Ne var ki, kendisini nikâhla aldıracak kadar becerikli değildi. Bununla beraber bir gün alacağına inanıyordu. Ömründe tek bağlandığı erkek Mustafa Kemal Paşa idi. Onu kaybederse insan hissediyordu ki, hayatını da kaybedecekti. Gözlerinin ve ağzının garip cazibesi hâlâ hayalimdedir. Nihayet toplantı oldu. Ön sırayı İstanbul kadınları işgal ediyorlardı. Hepsi iyi giyinmiş, bir kısmı genç ve çok güzeldi. Bunlar İstanbul’da nutuk vermiş olduğum kadınlardan başkaları değillerdi. Onların arkasında Ankara kadınları, en arkalarda da bana büyük bir heyecan veren köylü kadınlar vardı. Ömrümde hiçbir dinleyici bu kadınların vermiş olduğu şeref ve gururu bana hissettirmemiştir.
Reklam
Fikriye Hanım
O akşam, Kız Muallim Mektebi’ne giderek müdire ile konuşurken beni bir hanımın görmek istediğini haber verdiler. Pencerenin ışığı altında, güzel ve ince yüzlü bir kadınla karşılaştım. Ellerini uzatarak bana geldi. Bunun, bir defa Mustafa Kemal Paşa’nın arabasında gördüğüm yeğeni Fikriye Hanım olduğunu anladım. Bu güzel kadın her türlü yardıma hazırdı. Çok tatlı ve mahzun bir sesi vardı. Epeyce konuştuk. Her hâlde Mustafa Kemal Paşa’ya çok derin bir suretle bağlıydı. Onun kadın dostlarından çekiniyordu. Bu kadın, Mustafa Kemal Paşa’nın evini gayet iyi idare ediyor ve hemen herkesin saygısını kazanıyordu. Kendisini almak isteyen birçok, adamakıllı erkek olmasına rağmen, kabul etmiyordu. İnanıyorum ki, Mustafa Kemal Paşa’nın anası müstesna, kendisine mevkii için değil, sırf şahsı için bağlı tek kadın bu idi. Ne var ki, kendisini nikâhla aldıracak kadar becerikli değildi. Bununla beraber bir gün alacağına inanıyordu. Ömründe tek bağlandığı erkek Mustafa Kemal Paşa idi. Onu kaybederse insan hissediyordu ki, hayatını da kaybedecekti. Gözlerinin ve ağzının garip cazibesi hâlâ hayalimdedir. Nihayet toplantı oldu. Ön sırayı İstanbul kadınları işgal ediyorlardı. Hepsi iyi giyinmiş, bir kısmı genç ve çok güzeldi. Bunlar İstanbul’da nutuk vermiş olduğum kadınlardan başkaları değillerdi. Onların arkasında Ankara kadınları, en arkalarda da bana büyük bir heyecan veren köylü kadınlar vardı. Ömrümde hiçbir dinleyici bu kadınların vermiş olduğu şeref ve gururu bana hissettirmemiştir.
Tanıdık geldi mi?
Gelecek yıllarda nasıl olacağını bilmiyorum. Dünyada müthiş değişiklikler oluyor, bazı güçler yüzünü tanımadığımız bir geleceği biçimlendiriyor. Bu güçlerin bazıları bize kötü görünüyor, kendi içlerinde olmalar da iyi diye bildiğimiz baska şeyleri ortadan kaldırma eğiliminde oldukları için. İki adamın tek adamdan daha büyük bir taşı kaldırabileceği doğru. Bir ekip tek adamdan daha büyük hızlı ve iyi otomobil üretebilir; devasa bir fabrikanın ekmeği de daha ucuz ve daha bir örnektir. Besinlerimiz, giysilerimiz ve barınaklarımız hep seri üretimin karmaşıklığı içinde imal edildiğinde, seri yöntemi düşüncemize de sızarak diğer bütün düşünüşleri ortadan kaldıracaktır. Zamanımızda seri ya da kollektif üretim ekonomimize, siyasetimize, hatta dinimize yayılmış durumda; öyle ki bazı uluslar Allah düşüncesinin yerine kollektif düşüncesini koydular. Benim zamanımın tehlikesi bu. Dünyada müthiş bir gerilim var, kopma noktasına yaklaşan bir gerilim; insanlar mutsuz, kafaları karışık. Böyle bir zamanda kendime şu soruları sormak bana doğal ve iyi bir şey gibi geliyor: Ben neye inanıyorum? Ne için ve neye karşı mücadele etmeliyim?
Erkekler, gündelik hayatlarına devam ederken hissettikleri öfkenin kökeninin çocukluklarına dayandığının farkında değildiler; onlar o an bir kadının sevgisine duydukları ihtiyaçtan kaynaklanan hüsranı hissediyorlardı sadece. Onları gerçekten çileden çıkaran şey istediklerini elde edememeleriydi çünkü varlıklarının derinlerinde bir yerde kadınlara karşı bir güvensizlik yatıyordu. Öyle inanıyorum ki, aslında bu tatmin edilmemiş sevilme arzusu, onların kadınları öldürme, lekeleme, cezalandırma ve onlara zarar verme gibi bilinçsiz isteklerinin merkezinde yer alıyor.
“İnanıyorum ki isteseydin iyi biri olabilirdin.” “Buna sırf sen çok iyi olduğun için inanıyorsun. Senin gibi düzgün insanlar daima başkalarının erdemli olduklarına inanırlar ama ben öyle değilim.”
Reklam
İnanıyorum ki eğer aile sisteminin yerini tutabilecek resmi bir sistem bulunsa ve tatbik edilse, mutlak insan cinsinin hüviyetinde esaslı bir değişme olacak ve bu değişme daha iyi değil, daha çok fena olacaktır.
“Peki ya siz,” dedi Martin, “atmacaların her güvercin bulduklarında onları yediklerine inanıyor musunuz?” “Elbette inanıyorum,” dedi Candide. “E o zaman!” dedi Martin. “Eğer atmacalar hep aynı huya sahip idiyse, insanlar niçin kendi huylarını değiştirsin istiyorsunuz ki?” “Ah ama, arada büyük bir fark var,” dedi Candide, “zira özgür irade…”
Sayfa 101 - Can yayınlarıKitabı okuyor
Öyle inanıyorum ki panik karşısında bir şeyler yapmanın yolu paniği önlemeye çalışmaktan geçmez. En doğrusu paniğe hiç katılmamak, yani üretken bir çabaya kendini bağlamaktır.
Bizdeki dinbaz politikacılar pekte alttaki tanıma uymuyor!
Başlangıçta, ön sözde, adı geçen alim papaz bana bir gün: "Eğer ben papaz olup nefis mücadelesine girişmeseydirn, bir haydut olur çıkardım. Bende o hamur var." demişti. Düşündükçe ve tecrübem arttıkça bu sözdeki manayı daha iyi anladım. Ve şuna kani oldum ki, terbiye ve nefis mücadelesi, değişmez kötü huyların, kötü istidat ve temayüllerin zinciridir. Hususuyla, dini terbiyenin ve Allah sevgisinin huy ve ahlak üzerindeki paha biçilmez tesirine, tecrübe ve gözlemlerim arttıkça daha kuvvetle inanıyorum. Allah duygusundan ve sevgisinden uzak bir terbiye yalnız fayda ve menfaat düşüncesine dayanır. Fakat din terbiyesi hasbi, karşılıksız ve ulvidir. Bu terbiye insanı yükseltir, iyiliği ve adaleti, hiçbir menfaat düşüncesine saplanmadan, sevdirir.
Sayfa 50 - Yağmur Yayınevi - 146. Baskı : 2021Kitabı okudu
Reklam
Kostya, yazmışız, ya da sahnede oynamışız, fark etmez, anlıyorum ki bizim bu işlerde başta gelen şey, parıltı, şöhret filan gibi benim hayal ettiğim o şeyler değil, sabredebilme yeteneğidir... Kaderine katlanmasını bil ve inançlı ol.. İnanıyorum ben ve o kadar çok acı çekmiyorum şimdi... Bir görevim, bir amacım olduğunu düşündüğümde, hayattan korkmuyorum.
Ve ben inanıyorum ki, biz, savaşın kendine mahsus bir faydası ve verimliliği olduğu fikrini nefretle reddetmeye mecburuz.
Ama öyle inanıyorum ki bu zamanın kelime ve kıssaları insanın ve insanlığın önüne aşağılık bir şey koyuyorlar.
Senin aşkına inanıyorum. Hayatta her şey kötüye gidebilir, aşk hariç. Yeter ki bitkin düşen bocalayıp tökezleyen zayıf iradeli biri olmasın, aşk hiçbir zaman yolunu şaşırmaz.
Kesin olarak inanıyorum ki, bizim dini geleneğimizle ilişkimiz, başka milletlerin kendi gelenekleriyle ilişkilerine hiçbir surette benzemez.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.