Namık Kemal, Ziya Paşa kuşağından İbn Haldun'a, Hindistan'a Buda'ya; Rousseau, Machiavelli'den Balzac'a, Voltaire'e...
Kendisini kimi fikir adamıyla paralel gören Meriç, kimisi ile de taban tabana zıttır. Kitabında yerin yedi kat altına gömer tezatlarını. Keskin diliyle kendi döneminin Nef'i sidir belki de.
Tanzimat aydınları ve aydınlanma çabasıyla durumu daha da kötü hale getirenler hedef tahtasına koyulmuş kitapta. Toplumu kurtarmak için ortaya atılan pek çok fikrin ve akımın ne olduğu, ne derece doğru olduğu aktarılıyor.
Cemil Meriç, gözlerini henüz kırk yaşını göremeden kaybetse de bu durum sadece dış dünyayı fiziksel olarak görmesini engellemiş. Yazmaktan, araştırmaktan, kendini ortaya koymaktan hiçbir zaman ayrılmamış.
Bu Ülke eseri için de "Bu sayfalarda, hayatımın bütünü, yani bütün sevgilerim, bütün kinlerim, bütün tecrübelerim var. Bana öyle geliyor ki, hayat denen mülâkata bu kitabı yazmak için geldim; etimin eti, kemiğimin kemiği." demiştir.
Meriç'in düşüncelerinde en çok etkilendiğim bölüm, Alev Alatlı'nın da eser üzerine yaptığı inceleme yazısında değindiği gibi şöyledir ki:
"Düşüncenin her korkudan âzâd olduğu bir ülke
Bir ülke ki insanları dimdik,
Dünya duvarlarla bölünmemiş,
Kelimeler gönlün derinliklerinden fışkırır,
Emek kemâle uzatır kollarını,
Aklın ırmağı alışkanlıkların karanlık çölünde
kuruyup gitmemiş,
Ne olurdu Tanrım! Benim yurdum da böyle bir
ülke olsa!" (s.245)