Onu ürkek süzer sevmek istedikleri,
Ya da, sessizliğinden aldıkları güçle,
Araştırırlar canını yakacak yeri,
Ve yavuzluklarını denerler üstünde.
Onun ağzına özgü şarapla ekmeği
Külle, pis tükürüklerle karıştırarak,
İkiyüzlüce atarlar değdiği şeyi,
Bir suçtur onlara bastığı yere basmak.
Karısı gider her yerde haykıra yakına:
- "Tapacak güzellikler buluyor ya bende,
Çalışacağım eski putlar sanatına,
Yaldızlarla bezenerek istiyorum ben de;
Ve geçeceğim kendimden günlük, ıtır, misk,
Yaltaklık, et ve şaraplara gömülerek,
Söküp atar mıyım diye benimle esrik
Gönülden tanrısal saygıları gülerek!
Canınada yetince bu dinsiz eğlenceler ,
İnce, berk elimi koydum mu üzerine,
Tırnaklarım, kartal tırnaklarına benzer,
Bir yol açabilecektir ta yüreğine.
Bir yavru kuş gibi titreyen ve çırpınan O yüreği bağrından kıpkızıl sökecek, Ve, kurtulsun diye köpeğim açlığından, Fırlatıvereceğim yere, hor görerek!"
ÖYLE BİR HİKÂYE
Sinemadan çıktığım zaman yağmur yine başlamıştı. Ne yapacağım? Küfrettim. Ana avrat küfrettim. Canım bir yürümek istiyordu ki... Şoförün biri:
– Atikali, Atikali! diye bağırdı.
Gider miyim Atikali'ye gecenin bu saatinde, giderim. Atladım şoförün yanına. Dere tepe düz gittik. Otomobilin buğulu, damlalı camlarında kırmızı,
Sen benim şarkımdaki ince güfte,
Melodisi ile ruhuma işlenmiş bir çiçeksin.
Çiçek dediğin nedir ki güzelim?
Bir tohum, bir yaprak...
Sen benim dünyamı
Renklendiren bir kelebeksin.
"tüm varlığım benim karanlık bir ayettir
seni, kendinde tekrarlayarak
çiçeklenmenin ve yeşermenin
sonsuz seherine götürecek
ben bu ayette seni ah çektim, ah
ben bu ayette seni
ağaca ve suya ve ateşe aşıladım