Ateşi bir gül gibi koklayanın yurdunda
Yalnızlık sessizliğin ruhuna pervânedir
Elif, sönen bir mumun karanlığında ışık
Mevsim, Elif´e meftun olan hülyaya aşık
Tutununca, kaybeder kanadını yerde kuş
Yağmurun acısını ne bilir toprakta gül
Hangi yıldız kayar da kanatmaz gökyüzünü
Gene can veriyoruz derin bir rüyada biz
Selahattin Demirtaş'ın "Devran" adlı kitabı, sadece bir siyasetçinin değil, aynı zamanda bir düşünürün ve sanatçının da derinliklerine ulaşma çabasını yansıtıyor. Bu eser, Demirtaş'ın hapishane koşullarında kaleme aldığı yazıların derlemesidir ve insanlık, özgürlük, adalet ve umut gibi evrensel konuları ele alır. Demirtaş'ın kaleminden çıkan her kelime, hem duygusal hem de düşünsel bir yolculuğa davet eder okuyucuyu. Kitap, sadece bir siyasi manifestoyu değil, aynı zamanda insan ruhunun derinliklerine inen bir şiir gibi okunur. Demirtaş'ın özgün üslubu ve cesur bakış açısı, okuyucuyu düşünmeye ve sorgulamaya teşvik eder. "Devran", sadece bir kitap değil, aynı zamanda bir direniş manifestosu ve umut dolu bir çağrıdır. Demirtaş'ın kalemi, demokrasi ve özgürlük mücadelesine ışık tutarken, okuyucuları da düşünce ve duygu derinliklerinde yolculuğa çıkarır.
Yıldızın kütlesi, Chandrasekhar sınırının altında ise, yıldız büzülmeyi durdurup sonunda yarıçapı birkaç bin kilometre ve yoğunluğu santimetre küp basına onlarca ton olan bir beyaz cüce, durumunda kalabilecekti.
Öte yandan, kütleleri Chandrasekhar sınırının üstünde olan yıldızlar yakıtlarının sonuna geldiklerinde, çok büyük bir sorunla karşı karşıyaydılar. Bazı durumlarda ya patlayarak ya da yeterince maddeyi fırlatıp atarak kütlelerini sınırının altına düşürecekler ve böylece kütle çekimsel çöküntü afetini savuşturmuş olacaklardı. Ancak, yıldız fazla kilolarını atması gerektiğini nereden bilecekti?
Chandrasekhar dışlama ilkesinin, kütlesi Chandrasekhar sınırından fazla olan bir yıldızın çökmesini durduramayacağını gösterdi. Ama böyle bir yıldıza genel görelilik uyarınca ne olacağı sorusunu Oppenheimer yanıtladı.
Oppenheimer'ın çalışmasından edindiğimiz görüş şöyle açıklanabilir; yıldızın kütlesel çekim alanı, ışık ışınlarının uzay-zaman içindeki yollarını, yıldızın var olmadığı duruma göre, değişikliğe uğratır. Uçlarından yayılan ışık demetlerinin uzay ve zaman içinde izlediği yolu gösteren ışık konileri, yıldızın yüzeyine yaklaşınca içeriye doğru bükülürler. Bu da ışığın yıldızdan kaçmasını zorlaştırır ve ışık, uzaktaki gözlemciye göre sönük ve kızılımtırak görünür. Sonunda yıldız, belirli bir kritik çapın altına düşünce yüzeydeki çekim alanı o denli şiddetli ve ışık konisi o denli bükük olur ki, artık ışık kaçamaz.
Genel Görelilik kuramına göre hiçbir şey ışıktan hızlı gidemeyeceğinden, eğer ışık kaçamıyorsa, hiçbir şey kaçamaz.
Chandrasekhar, bir yıldızın yakıtını kullanıp bitirdikten sonra kendi çekimi ile çökmeden ayakta durabilmesi için ne büyüklükte olması gerektiğini hesaplamaya çalıştı.
Düşüncesi şuydu, yıldız küçülünce madde parçacıkları birbirlerine çok yaklaşırlar ve Pauli dışlama ilkesine göre, madde parçacıklarının hızları birbirlerinden çok farklı olmalıdır. Bu da parçacıkları birbirinden uzaklaştırır ve yıldızı genleştirmeye çalışır. Şu halde yıldız, yaşamının daha önceki döneminde kütlesel çekimi ısı ile dengelediği gibi, kütlesel çekimi bu kez dışlama ilkesinden doğan itimle dengeleyerek kendini sabit bir çapta tutabilir.
Fakat, Chandrasektar, dışlama ilkesinin de sağlayabileceği itimin bir sınırı olacağının farkına vardı.
Görelilik kuramı, yıldızın içindeki madde parçacıklarının hızları arasındaki farkı, ışık hızıyla sınırlıyordu. Bu demektir ki, yıldız yoğunlaşınca dışlama ilkesinin neden olduğu itim, kütlesel çekimden az olacaktı.
Bir yazarın dünyasına girebilmek, onun gördüklerini tam anlamıyla görebilmek hiçbir zaman mümkün değildir. Bu gerçek, bir insanın karşısındaki kişiyi tüm çıplaklığı ile göremeyeceği kadar ortadadır. Deneyimlerimiz gösteriyor ki, şu an düşündüğümüz veya hissettiğimiz bir duruma yıllar sonra aynı gözle bakmak mümkün olmayacaktır çünkü o durumu
20. yüzyılın başında geliştirilen ve atomlar ve subatomik parçacıklar gibi çok küçük ölçekteki fiziksel sistemlerin davranışlarını açıklamak için kullanılan fiziksel kuramların bir dalıdır. Klasik fizik, bu ölçekte yetersiz kaldığı için, kuantum fiziği bu boşluğu doldurmuştur. Kuantum fiziği, doğanın temel yasalarını anlamamızda devrim yaratan
Hem bu matem ve bu şenlik de ikizdir
Şu çark-ı felek ise acımasızdır
Işık gösterir bazen, bazen karanlık
Matem gösterir bazen, bazense şenlik
Baktın ki zaman tam eğlence zamanı
Elinden kaçırma zaman fırsatını
ellerini popoma doğru götürüp, kalçalarımı hafifçe kaldırarak daha derine ulaştı. Şimdi daha önce hiç olmadığı kadar derindeydi. Hiç bu kadar öteye gitmediğine yemin edebilirdim. Gelmek üzereydim. bekle! Gözlerim kocaman olmuş bir halde güçlükle nefes alarak kendimi engellemeye çalıştım. Bekle, bekle, bekle," derken ritmi de artıyordu Bekle. Şimdi! İzniyle ışık hızında, tüm gücümle kendimi serbest bıraktım. derin ve güçlü sağanağını salarken, kaslarım onu sıkıca sarıyordu.
Arkasından bakarken, cevabı bildiğim ama hiçbir vakit emin olamadığım için, kendimi yarın sabah yine gelecek mi diye endişelenenirken yakalıyorum. Göğsümün sol yanında kesif bir sızı duyuyorum. Tutunduğum andan taştığımı, zamanı ileri alıp başka bir ana varmayı arzuladığımı seziyorum. Bir an önce yarın olsun duygusundayım. Bir an önce yarın gelsin, peri gelsin, yine gelsin, sası hayatıma kırık dökük de olsa bir parça ışık versin…
Bu karanlık garda, nicedir her sabah onu beklediğimi, dahası bundan sonra da her sabah onu bekleyeceğimi kendime, sadece kendime, sessizce itiraf ediyorum. O zaman acı bir tebessüm yeşeriyor dudağımın kenarında. Beklemek ne kadar sürer anlıyorum. Bir ömür ve hatta belki sonrasında da. Beklenen gelene kadar değil, gelmeyişi boyunca.
"Bir türlü uyuyamayan Papatya, kafasını biraz olsun dağıtmak için odasını düzenlemeye karar verir. Çekmeceyi sert bir hamleyle açmasının ardından bir düzine kağıt, kar taneleri gibi yerlere savrulur. Hepsini bir çırpıda toplayan Papatya, son eline aldığı kağıtta Yakamoz'un yazdığı mektubun yırtık bir kısmını bulur. Kalan kağıt, Yakamoz